206
uzun gelen bir milli maç arasından sonra süper ligin 6. haftasında bursaspor ile oynayacağımız maç tahmin ettiğimiz gibi zorlu geçti. malum olduğu üzere tam bir ivme yakalamışken, milli maç arasına girmek aslında can sıkıcıydı biraz. zira bu verilen aralar genelde galatasaray’a yaramayan bir durumdur. hem takım, hem taraftar biraz o sıcaklıktan uzaklaşır. neyse ki dönüşü kazasız yapabildik.
takımı yine bozmadan çıktı fatih terim. bu göründüğünden çok daha önemli bir karar bence. bunu geçen sezon üzerinden ele alalım. geçen sezonun bizde yarattığı en büyük problem özgüven kaybıydı. bunu hem galatasaray sözlük’te, hem blogda hem de twitterda bir çok kez söyledim. şahıslar üzerinden tüm futbol şubesine yayılmış bir tümördü yaşanılan özgüven kaybı, hatta basketbol şubesi olmasaydı belki de tüm kulüp üzerine yayılıyordu diyebiliriz. özellikle 3 büyüklere özgü (gbkz: “winner”) kimliği tamamen kaybedilmişti. aslında gheorghe hagi’ye bu yüzden çok güvendim ama maalesef onunla da aşamadık zira sezon başını göstermediler, yani mevcut kadroyu dağıtıp yerine gerekli ve doğru hamleler yapılamadı. bu özgüven kaybını aşmanın yolu önce yenilmemek sonrasında kazanmayı öğrenmekti. işte sırf bu yüzden fatih hoca’nın kazanan kadroyu bozmaması kadar doğru ve önemli bir karar olamaz. bu kadroyla ilgili mevcut futbolcular içerisinde itiraz edeceğim hiçbir isim yok. baros’un sonradan girip maç çevirmesine * hatta riera’nın vasatın altında performansına rağmen bu kadroda ısrar edilmesi bence doğru karar.
ancak tabi ki aksayan şeyler olmaya devam ediyor, ki bu çok normal. örneğin riera, halen takımda çok eğreti bir performans sergiliyor. ilk yarı boyunca takımda aksayan tek oyuncuydu. ikinci yarıda tamamen sahada gezindi. henüz uyum sorununu aşamamış vaziyette. oynayarak bu sıkıntıların üzerinden geleceğini unutmadan, fatih hoca’nın da fazlasıyla sahada tuttuğunu belirtmem lazım. kazım ve engin’in beklenmeyen sakatlıkları hocanın değişiklik stratejisini değiştirmiş olabilir.
takımda riera dışında beklediğim etkiyi göremediğim eboue var. şu ana kadar izlediğim eboue maalesef takımı yavaşlatan bir performans içinde. gerek paslaşmalarda, gerek koşularda biraz daha hareketli olmasında fayda var. o yüzden şu anda kazım bizim için çok elzem bir oyuncu durumunda ve kazım hem futboluyla hem oyun iştahıyla kesinlikle formayı en çok hak eden futbolcularımızdan biri.
bu sezon, geçen sezona nazaran kazanmaya başladığımız en önemli özelliklerden diğeri de takımdaşlık. bu o kadar üst düzeydeki, serdar aziz’in kafasına kazım’ın ayağı çarptığında o bölgeye anında 6 futbolcu gitti. hakemlere toplu itirazlar gerçekleşti. yapılan hatalar sonrasında arkadaşlarına moral verdiler. arkadaşlık geliştiği vakit, arada doğan sevgi ve saygı dolayısıyla futbolcuların toplu halde mücadele etme yetisi artar, birliktelik oluşur ve bu her koşulda takıma olumlu yansır. dün baros’un golünden sonra tüm tribün birbirine girdi, takım çamurlu formalarıyla köşede bir arada sarılmışken, yedek kulübesinde birbirine sarılmış teknik kadro görüntüsüne hasan şaş uçarak dahil oldu. bu? evet, bu hatırlarsanız galatasaray ruhu.
dün takımın en iyisi elmander, arkasından melo, selçuk, engin, kazım, ujfalusi, hakan balta ve sabri geliyor. muslera da üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptı. gökhan zan zaman zaman bizi tırsıtsa da yine de iyiydi diyebiliriz. vay be, uzun zamandır ilk kez takımda kötü oynayanları yazsak daha kolay olacaktı. neyse polyannalık olduğundan serde, iyileri konuşmayı seçiyoruz hep ne güzel.
dün özellikle ilk yarıda takım çok iyi oynadı. defans yaparken alan daraltmalarımız ve rakibe uygulanan baskı çok iyiydi. ileri giderken ise top çevirmeler, uygun pozisyonu aramalar, kanatlara oyunu açmamız çok olumluydu. orta sahada engin, selçuk ve melo o kadar iyi yapıyorlar ki bu işi. yalnızca iyileştirmeye çalışmamız gereken en önemli konu pas hızımız. bu ayakta top tutma süresini iyileştirmemiz durumunda hücumda çok başarılı sonuçlar görebiliriz. zira 2. gol, 4 tek ve hızlı pas sonrası geldi ki, uzun zamandır böyle güzel organize bir atak görmedik. aslında sercan’ın topuk pasıyla elmander atmıştı ama bu çok daha üst düzey bir organizasyondu. orta sahadan gelen sabri’nin pası, sercan’ın topuğu, baros’un içeri yaptığı kamikaze dalışı ve elmander’in onu görmesiyle şahane bir goldü. sercan, yaptığı saçma vuruşla bursaspor’a bir asist yapsa da kendini 2. golümüzde affettirdi. yine ilk yarıyla ilgili en önemli konulardan biri, bursaspor’un ne orta sahasının ne de beklerinin yeterince oyuna sokmamamız oldu. ancak ikinci yarıda engin ve kazım’ın çıkması, riera’nın çok etkisiz oyunu, orta sahada yekta’nın olmaması başımızı ağrıttı. fatih hoca muhtemelen engin – sercan değişikliğini 2.golü bulmamız gerektiğinden düşündü ancak hesapların tutmadığı açık. bursaspor’un golü gelince de ya herro ya merro diyip son 10 dk top tüfek saldırdık. iyi de yaptık. bu riske değerdi. çünkü kazandığımız anda tribünde söylediğimiz ilk şey 80.dk’da gol yememize rağmen maçı bırakmadık ve çevirebildik, üstelik rakip bursaspor’a karşı. dünkü maç ile ilgili 3 puandan daha önemli bir şey varsa o da budur. buna ek olarak takım kaç şut attı bilmiyorum ancak, dünkü havada maçın başından beri tek konuştuğumuz neden şut atmadığımızdı. yerden gidecek şutlar pozisyon yaratırdı.
tüm maç boyunca defans dörtlümüzde de çok güzel gelişmeler gördük. ujfalusi burada kilit isim. her maç pozisyon alışı, müdahaleleri ders olarak okutulur. hakan balta’nın performansı kesinlikle arttı ve daha iyi olacağa benziyor. sabri hala reyiz. ama reyiz demişken bu takımın en büyük reyizi melo’dur. mücadele, hırs, teknik, taktik her şey bu adamda mevcut. aldığı her topu öne sürüyor, arkasına bakmıyor, vücudunu şahane kullanıyor. sert oynuyor. 2. yarı maç sonlarına doğru kapalı önünde bursaspor’un köşeye yakın yerden kullandığı serbest vuruşta, topu kafayla uzaklaştırdıktan sonra tribünleri coşturması paha biçilmez. defansa geri dönersek, gökhan zan ve ujfalusi sakatlanmaz ve büyük bir hata yapmazlar ise servet formayı bulamayacak gibi.
hakem* ile ilgili yazmaya gerek var mı bilmiyorum. eboue’nin pozisyonunda verilmeyen penaltı mı, verilmeyen kartlar mı? bu filmi daha önce de gördük, aynı filmi izlemeye devam ediyoruz. değişen hiçbir şey yok.
dün günü 3te 3 ile kapattık. sabah dünya şampiyonluğu, akşamüstü cumbaba kupası ve en sonunda 3 puan. hem de öyle bir 3 puan ki, şampiyonluklar gizlidir bu tür maçlarda. böyle maçlarda doğrusu yanlışına fazla gelen takımlar kazanır ki biz hak etmiştik.
düne ait birkaç konu daha var. birincisi maç öncesi nevizade olayı. nevizade’de artık galatasaray taraftarları, daha doğrusu formalı hiçbir taraftar mekanlara alınamama kararı var. ancak zorlamayla girebiliyorsunuz. emniyet böyle bir karar alınmadığını ve böyle bir durum olursa şikayet bildirilmesini bildirmiş. bu işte ya mekan sahipleri ya da emniyet yalan söylüyor. ne olursa olsun bu iş en acil şekilde çözümlenmeli.
ikinci konu maç sırasında taraftar fazlaca oyunun içine girmeye başladı. takım biraz daha inancı sağlamaya başarırsa ve tribünler tam olarak dolarsa, taraftar da maç almaya başlar. maç sonunda ujfalusi’nin ve eboue’nin tüm tribünleri kimse çağırmadan dolaşması, sabri’nin klasikleşmiş üçlüsü ve sonrasında soyunma odasından birkaç futbolcunun tekrar sahaya gelerek taraftarla kucaklaşması süperdi. ancak ultraslan’ın kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. net olarak iyi değiller. bu arada taraftar içinde bir güruh var ki, onları ıslıklaya ıslıklaya dövmek lazım. riera’nın daha kaçıncı maçı ki hemen ıslıklıyorsunuz bre skorcular. böyle adamlar gelmesin tribüne, mümkünse futbol izlemesinler.
üçüncü konu bursaspor takımı ve taraftarı ile ilgili. öncelikle serdar aziz dün en beğendiğim futbolcuydu. çirkefliği, sertliği, attığı gol ile bence sahadaki en iyi bursasporlu futbolcuydu, acil alınası bir adam ki daha yaşı çok genç. ujfalusi ve serdar aziz tandemi çok can yakar bu ligde, ağlatır. bursaspor taraftarları ise çok keyifli bir deplasman tribünü yaptılar. meşaleler yaktılar, hiç susmadılar, tebrikler onlara. ara ara sövseler de ki bu normaldir, engelsiz aslanlar için (gbkz: “türkiye sizinle gurur duyuyor”) tezahüratları ve galatasaray taraftarından alkış aldı. güney tribün önündeki kaleye 2. yarıda barajdan dönen topa bursalı futbolcu öyle güzel vurdu ki, bir an top 90da asıldı sandık. tabi bursa taraftarı gol bağırtılarıyla coştu ancak gol olmadığını anlayınca galatasaray taraftarının çektiği nah ve yaptığı dalga görülesi ve yaşanasıydı. maçın gollerimizden sonra en güzel anlarından biriydi.
dördüncü konu, stad ile ilgili; ilk olarak zemin meselesi var ki bugün gelen haberlere göre çimler yine yeniden değişiyormuş. ancak dökme suyla değirmen dönmez. bu işe acilen bir çözüm bulmalılar. bu iş başımıza büyük iş açabilir. staddan çıkışta yaşanan rezaletler kaldığı yerden devam ediyor. birileri ölmeden bir şekilde artık çözüm bulunmalı.
beşinci konu ise, özellikle bizim nesil için çok önem taşıyan; her giyildiği dönemde büyük başarılar yakaladığımız sarı formanın güzelliği ve bize yaşattığı heyecan. çok sade, çok şık. sahada ışıl ışıl. umarım nice galibiyetlerde, nice kupalarda giymemiz nasip olur. unutulmasın, sarı forma demek şampiyonluk demek. özlediğimiz şeylerden birine daha kavuştuk.
önümüzde antalyaspor maçı var. kesinlikle zor olacak zira kazım ve engin sakatlandı ama kazanmalıyız. bu serinin devam etmesi çok önemli.
son paragrafı da fatih hoca’ya açalım. hoca’nın bir lafına çok takıldım. basın toplantısında hakemi sorduklarında bunları sıcağı sıcağına konuşmak istemediğini, konuştuğunda hoş olmadığını belirtti. “içimden 100e kadar saymadan konuşmamalıyım” dedi bir yerinde. hoca öfke kontrolü ile ilgili bir çalışma içinde mi yoksa? başka türlü bu deli adanalının bu kadar farklılaşmasını çözemiyorum. ama ne yaptıysa ya da yapıyorsa devam etmesi dileğiyle.
sonuç olarak kazanmak soğuk ve yağmura rağmen güzel. galatasaray her şeyden güzel.
*
takımı yine bozmadan çıktı fatih terim. bu göründüğünden çok daha önemli bir karar bence. bunu geçen sezon üzerinden ele alalım. geçen sezonun bizde yarattığı en büyük problem özgüven kaybıydı. bunu hem galatasaray sözlük’te, hem blogda hem de twitterda bir çok kez söyledim. şahıslar üzerinden tüm futbol şubesine yayılmış bir tümördü yaşanılan özgüven kaybı, hatta basketbol şubesi olmasaydı belki de tüm kulüp üzerine yayılıyordu diyebiliriz. özellikle 3 büyüklere özgü (gbkz: “winner”) kimliği tamamen kaybedilmişti. aslında gheorghe hagi’ye bu yüzden çok güvendim ama maalesef onunla da aşamadık zira sezon başını göstermediler, yani mevcut kadroyu dağıtıp yerine gerekli ve doğru hamleler yapılamadı. bu özgüven kaybını aşmanın yolu önce yenilmemek sonrasında kazanmayı öğrenmekti. işte sırf bu yüzden fatih hoca’nın kazanan kadroyu bozmaması kadar doğru ve önemli bir karar olamaz. bu kadroyla ilgili mevcut futbolcular içerisinde itiraz edeceğim hiçbir isim yok. baros’un sonradan girip maç çevirmesine * hatta riera’nın vasatın altında performansına rağmen bu kadroda ısrar edilmesi bence doğru karar.
ancak tabi ki aksayan şeyler olmaya devam ediyor, ki bu çok normal. örneğin riera, halen takımda çok eğreti bir performans sergiliyor. ilk yarı boyunca takımda aksayan tek oyuncuydu. ikinci yarıda tamamen sahada gezindi. henüz uyum sorununu aşamamış vaziyette. oynayarak bu sıkıntıların üzerinden geleceğini unutmadan, fatih hoca’nın da fazlasıyla sahada tuttuğunu belirtmem lazım. kazım ve engin’in beklenmeyen sakatlıkları hocanın değişiklik stratejisini değiştirmiş olabilir.
takımda riera dışında beklediğim etkiyi göremediğim eboue var. şu ana kadar izlediğim eboue maalesef takımı yavaşlatan bir performans içinde. gerek paslaşmalarda, gerek koşularda biraz daha hareketli olmasında fayda var. o yüzden şu anda kazım bizim için çok elzem bir oyuncu durumunda ve kazım hem futboluyla hem oyun iştahıyla kesinlikle formayı en çok hak eden futbolcularımızdan biri.
bu sezon, geçen sezona nazaran kazanmaya başladığımız en önemli özelliklerden diğeri de takımdaşlık. bu o kadar üst düzeydeki, serdar aziz’in kafasına kazım’ın ayağı çarptığında o bölgeye anında 6 futbolcu gitti. hakemlere toplu itirazlar gerçekleşti. yapılan hatalar sonrasında arkadaşlarına moral verdiler. arkadaşlık geliştiği vakit, arada doğan sevgi ve saygı dolayısıyla futbolcuların toplu halde mücadele etme yetisi artar, birliktelik oluşur ve bu her koşulda takıma olumlu yansır. dün baros’un golünden sonra tüm tribün birbirine girdi, takım çamurlu formalarıyla köşede bir arada sarılmışken, yedek kulübesinde birbirine sarılmış teknik kadro görüntüsüne hasan şaş uçarak dahil oldu. bu? evet, bu hatırlarsanız galatasaray ruhu.
dün takımın en iyisi elmander, arkasından melo, selçuk, engin, kazım, ujfalusi, hakan balta ve sabri geliyor. muslera da üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptı. gökhan zan zaman zaman bizi tırsıtsa da yine de iyiydi diyebiliriz. vay be, uzun zamandır ilk kez takımda kötü oynayanları yazsak daha kolay olacaktı. neyse polyannalık olduğundan serde, iyileri konuşmayı seçiyoruz hep ne güzel.
dün özellikle ilk yarıda takım çok iyi oynadı. defans yaparken alan daraltmalarımız ve rakibe uygulanan baskı çok iyiydi. ileri giderken ise top çevirmeler, uygun pozisyonu aramalar, kanatlara oyunu açmamız çok olumluydu. orta sahada engin, selçuk ve melo o kadar iyi yapıyorlar ki bu işi. yalnızca iyileştirmeye çalışmamız gereken en önemli konu pas hızımız. bu ayakta top tutma süresini iyileştirmemiz durumunda hücumda çok başarılı sonuçlar görebiliriz. zira 2. gol, 4 tek ve hızlı pas sonrası geldi ki, uzun zamandır böyle güzel organize bir atak görmedik. aslında sercan’ın topuk pasıyla elmander atmıştı ama bu çok daha üst düzey bir organizasyondu. orta sahadan gelen sabri’nin pası, sercan’ın topuğu, baros’un içeri yaptığı kamikaze dalışı ve elmander’in onu görmesiyle şahane bir goldü. sercan, yaptığı saçma vuruşla bursaspor’a bir asist yapsa da kendini 2. golümüzde affettirdi. yine ilk yarıyla ilgili en önemli konulardan biri, bursaspor’un ne orta sahasının ne de beklerinin yeterince oyuna sokmamamız oldu. ancak ikinci yarıda engin ve kazım’ın çıkması, riera’nın çok etkisiz oyunu, orta sahada yekta’nın olmaması başımızı ağrıttı. fatih hoca muhtemelen engin – sercan değişikliğini 2.golü bulmamız gerektiğinden düşündü ancak hesapların tutmadığı açık. bursaspor’un golü gelince de ya herro ya merro diyip son 10 dk top tüfek saldırdık. iyi de yaptık. bu riske değerdi. çünkü kazandığımız anda tribünde söylediğimiz ilk şey 80.dk’da gol yememize rağmen maçı bırakmadık ve çevirebildik, üstelik rakip bursaspor’a karşı. dünkü maç ile ilgili 3 puandan daha önemli bir şey varsa o da budur. buna ek olarak takım kaç şut attı bilmiyorum ancak, dünkü havada maçın başından beri tek konuştuğumuz neden şut atmadığımızdı. yerden gidecek şutlar pozisyon yaratırdı.
tüm maç boyunca defans dörtlümüzde de çok güzel gelişmeler gördük. ujfalusi burada kilit isim. her maç pozisyon alışı, müdahaleleri ders olarak okutulur. hakan balta’nın performansı kesinlikle arttı ve daha iyi olacağa benziyor. sabri hala reyiz. ama reyiz demişken bu takımın en büyük reyizi melo’dur. mücadele, hırs, teknik, taktik her şey bu adamda mevcut. aldığı her topu öne sürüyor, arkasına bakmıyor, vücudunu şahane kullanıyor. sert oynuyor. 2. yarı maç sonlarına doğru kapalı önünde bursaspor’un köşeye yakın yerden kullandığı serbest vuruşta, topu kafayla uzaklaştırdıktan sonra tribünleri coşturması paha biçilmez. defansa geri dönersek, gökhan zan ve ujfalusi sakatlanmaz ve büyük bir hata yapmazlar ise servet formayı bulamayacak gibi.
hakem* ile ilgili yazmaya gerek var mı bilmiyorum. eboue’nin pozisyonunda verilmeyen penaltı mı, verilmeyen kartlar mı? bu filmi daha önce de gördük, aynı filmi izlemeye devam ediyoruz. değişen hiçbir şey yok.
dün günü 3te 3 ile kapattık. sabah dünya şampiyonluğu, akşamüstü cumbaba kupası ve en sonunda 3 puan. hem de öyle bir 3 puan ki, şampiyonluklar gizlidir bu tür maçlarda. böyle maçlarda doğrusu yanlışına fazla gelen takımlar kazanır ki biz hak etmiştik.
düne ait birkaç konu daha var. birincisi maç öncesi nevizade olayı. nevizade’de artık galatasaray taraftarları, daha doğrusu formalı hiçbir taraftar mekanlara alınamama kararı var. ancak zorlamayla girebiliyorsunuz. emniyet böyle bir karar alınmadığını ve böyle bir durum olursa şikayet bildirilmesini bildirmiş. bu işte ya mekan sahipleri ya da emniyet yalan söylüyor. ne olursa olsun bu iş en acil şekilde çözümlenmeli.
ikinci konu maç sırasında taraftar fazlaca oyunun içine girmeye başladı. takım biraz daha inancı sağlamaya başarırsa ve tribünler tam olarak dolarsa, taraftar da maç almaya başlar. maç sonunda ujfalusi’nin ve eboue’nin tüm tribünleri kimse çağırmadan dolaşması, sabri’nin klasikleşmiş üçlüsü ve sonrasında soyunma odasından birkaç futbolcunun tekrar sahaya gelerek taraftarla kucaklaşması süperdi. ancak ultraslan’ın kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. net olarak iyi değiller. bu arada taraftar içinde bir güruh var ki, onları ıslıklaya ıslıklaya dövmek lazım. riera’nın daha kaçıncı maçı ki hemen ıslıklıyorsunuz bre skorcular. böyle adamlar gelmesin tribüne, mümkünse futbol izlemesinler.
üçüncü konu bursaspor takımı ve taraftarı ile ilgili. öncelikle serdar aziz dün en beğendiğim futbolcuydu. çirkefliği, sertliği, attığı gol ile bence sahadaki en iyi bursasporlu futbolcuydu, acil alınası bir adam ki daha yaşı çok genç. ujfalusi ve serdar aziz tandemi çok can yakar bu ligde, ağlatır. bursaspor taraftarları ise çok keyifli bir deplasman tribünü yaptılar. meşaleler yaktılar, hiç susmadılar, tebrikler onlara. ara ara sövseler de ki bu normaldir, engelsiz aslanlar için (gbkz: “türkiye sizinle gurur duyuyor”) tezahüratları ve galatasaray taraftarından alkış aldı. güney tribün önündeki kaleye 2. yarıda barajdan dönen topa bursalı futbolcu öyle güzel vurdu ki, bir an top 90da asıldı sandık. tabi bursa taraftarı gol bağırtılarıyla coştu ancak gol olmadığını anlayınca galatasaray taraftarının çektiği nah ve yaptığı dalga görülesi ve yaşanasıydı. maçın gollerimizden sonra en güzel anlarından biriydi.
dördüncü konu, stad ile ilgili; ilk olarak zemin meselesi var ki bugün gelen haberlere göre çimler yine yeniden değişiyormuş. ancak dökme suyla değirmen dönmez. bu işe acilen bir çözüm bulmalılar. bu iş başımıza büyük iş açabilir. staddan çıkışta yaşanan rezaletler kaldığı yerden devam ediyor. birileri ölmeden bir şekilde artık çözüm bulunmalı.
beşinci konu ise, özellikle bizim nesil için çok önem taşıyan; her giyildiği dönemde büyük başarılar yakaladığımız sarı formanın güzelliği ve bize yaşattığı heyecan. çok sade, çok şık. sahada ışıl ışıl. umarım nice galibiyetlerde, nice kupalarda giymemiz nasip olur. unutulmasın, sarı forma demek şampiyonluk demek. özlediğimiz şeylerden birine daha kavuştuk.
önümüzde antalyaspor maçı var. kesinlikle zor olacak zira kazım ve engin sakatlandı ama kazanmalıyız. bu serinin devam etmesi çok önemli.
son paragrafı da fatih hoca’ya açalım. hoca’nın bir lafına çok takıldım. basın toplantısında hakemi sorduklarında bunları sıcağı sıcağına konuşmak istemediğini, konuştuğunda hoş olmadığını belirtti. “içimden 100e kadar saymadan konuşmamalıyım” dedi bir yerinde. hoca öfke kontrolü ile ilgili bir çalışma içinde mi yoksa? başka türlü bu deli adanalının bu kadar farklılaşmasını çözemiyorum. ama ne yaptıysa ya da yapıyorsa devam etmesi dileğiyle.
sonuç olarak kazanmak soğuk ve yağmura rağmen güzel. galatasaray her şeyden güzel.
*