1712
24 ağustos 2011 real madrid galatasaray maçı gününda arkadaşımla yaptığım mini eurotrip'te barcelona'da olmamdan dolayı 2 sene önceki sırf kırmızı olan galatasaray formamı giyip barcelona sokaklarında gururla yürüyordum, yanımda birlikte gezdiğim arkadaşım, hostelde tanıştığımız yeni zellandalı bir çocuk ve kanadalı bir kız da vardı. maçı gösterecek olan (benim tüm ısrarlarımdan sonra) bir restauranta girdik ve zor bela kanalları turlayıp maçı gösteren kanalı bulmuştuk garsonla. maçtan önce sohbet konusu tabii ki galatasaray'dı, ben yeni zellandalı ve kanadalı arkadaşlara onlar için gereksiz ama benim için değerli birçok bilgi veriyodum.
sonrasında yeni zellandalı çocuğa harry kewell'dan bahsedince bana şunu söyledi: "sizde oynadığını biliyorum bir süre ve sürekli galatasaray tarafatarına karşı sevgisinden bahsediyodu röportajlarında." bu lafların bende yarattığı hissi anlatamam. gelse şu an başkanlığa adaylığını koysa asla itiraz etmeyeceğim bir karaktere ve sevgiye sahip bir insanla ilgili, aslında hepimizin bildiği sözleri bir yabancıdan duymak ayrı bir keyifmiş hem de ne keyif.
neyse maç başladı. etraftaki masalara bakıyodum, birkaç adam bi ekrana bi bana bakıyolardı ama yüzlerinde pek sevimli bir ifade yoktu. açıkçası 'nasıl olsa barcelonadayım şu an bir sorun olmaz' diye içimden geçirirken bu bakışlardan sonra hafif tırsmadım desem yalan olur. o sırada eboue çalımını attı soldan verdi selçuk'a, o da bizleri mahcup etmedi ve golü attık. arkadaşla ben goool diye masayı hafif sarstıktan sonra bir alkış koptu restaurantta. bir de baktım tüm masalar bize bakıyor ve hepsi bizimle gurur duyuyor. tabii ki barca ve real madrid'in arasındaki durumdan dolayı bize böyle davransalar da o günü hiç unutmayacağım heralde. insan ülke dışındayken bir başka hasret duyarmış ya sevdiklerine, ben o gün hasretimi dindirdim. hostele varınca armayı öptüm, formayı çıkardım ve özenle katlayıp bize verilen o küçük dolabın en temiz ve güvenli köşesine yerleştirdim. galatasaray hayatın her yerinde, her anında, her özleminde varmış sözlük o gün bunu anladım.
sonrasında yeni zellandalı çocuğa harry kewell'dan bahsedince bana şunu söyledi: "sizde oynadığını biliyorum bir süre ve sürekli galatasaray tarafatarına karşı sevgisinden bahsediyodu röportajlarında." bu lafların bende yarattığı hissi anlatamam. gelse şu an başkanlığa adaylığını koysa asla itiraz etmeyeceğim bir karaktere ve sevgiye sahip bir insanla ilgili, aslında hepimizin bildiği sözleri bir yabancıdan duymak ayrı bir keyifmiş hem de ne keyif.
neyse maç başladı. etraftaki masalara bakıyodum, birkaç adam bi ekrana bi bana bakıyolardı ama yüzlerinde pek sevimli bir ifade yoktu. açıkçası 'nasıl olsa barcelonadayım şu an bir sorun olmaz' diye içimden geçirirken bu bakışlardan sonra hafif tırsmadım desem yalan olur. o sırada eboue çalımını attı soldan verdi selçuk'a, o da bizleri mahcup etmedi ve golü attık. arkadaşla ben goool diye masayı hafif sarstıktan sonra bir alkış koptu restaurantta. bir de baktım tüm masalar bize bakıyor ve hepsi bizimle gurur duyuyor. tabii ki barca ve real madrid'in arasındaki durumdan dolayı bize böyle davransalar da o günü hiç unutmayacağım heralde. insan ülke dışındayken bir başka hasret duyarmış ya sevdiklerine, ben o gün hasretimi dindirdim. hostele varınca armayı öptüm, formayı çıkardım ve özenle katlayıp bize verilen o küçük dolabın en temiz ve güvenli köşesine yerleştirdim. galatasaray hayatın her yerinde, her anında, her özleminde varmış sözlük o gün bunu anladım.