1
düşüncelerini iyi ifade edebilen galatasaraylı köşe yazarı. futbol ve galatasarayla ilgili enfes bir yazı kaleme almış.
--- alıntı ---
saplantı haline dönüşürse
insan çeşitli haksızlıklara talihsizliklere uğradığı için layık olduğu yere gelemediğini, sahip olabileceği şeyleri elde edemediğini, kıymetinin bilinmediğini, iyi anlaşılamadığını düşünmek eğilimindedir.
tuttuğu takım kazanınca, uğradığı talihsizliklere, çektiği sıkıntılara, mutsuzluğuna sebebiyet veren her türlü etkenlere karşı başarılı bir tepki vermiş gibi hissedebilir kendini. o başarıyı değerli bir teselli gibi görebilir.
bence bu normal bir hal değil. bir memnuniyet noktasına kadar normal sınırlar içinde kalınabilir, ötesi için aynı şey söylenemez. kendi takımını nefsiyle bir tutup, karşı takımı hayatının bütün olumsuzluklarıyla özdeşleştirip bir "zarar vericiler" cephesi olarak görmek normal sayılamaz. ve insana da futbola da asıl bu zarar verir.
bazı şeyleri anlatmak, basitliğinden dolayı zordur. bu da öyle... maç işte! kazanırsan bir memnuniyet duyarsın, kaybedersen biraz üzülürsün; o kadar. ertesi güne bir şey kalmaz. normali budur. bırak takım tutmayı, kendin oynuyor olsan bile bu kadardır. bir spor oyunundan mutluluk-mutsuzluk sebebi olur mu? "allah sağlık versin, bir elem-keder vermesin. oyun bir eğlenceden başka bir şey değildir." diyemiyoruz.
saatlerce süren futbol programları yapılıyor. bütün takımlar, bütün futbolcular bütün skorlar, gelmişiyle geçmişiyle, yerlisiyle yabancısıyla, bütün hikâyeleriyle, dedikodularıyla bir insanın hayatını doldurursa; o insan sağlıklı yorumlar yapabilir mi? hayatın öteki alanlarıyla ve bilgileriyle ilgilenmeye vakit bulamayan bir insan, seçtiği dalda da doğru düşünemez hale gelir. futbol her şey değil, her şey futbol değil. futbolu insanlar oynuyor, oynatıyor, seyrediyor, yönetiyor. futbolu düşünmek insanı ve hayatı düşünmekten apayrı bir şey değil ki. apayrı bir şey sayarsanız, ondan bir şey anlamazsınız; bir ayrıntı denizinin ortasında olmanıza rağmen. futbolun bu kadar çok konuşuluyor olması bundan dolayı iyi bir şey değil. daracık alanda böylesine "münhasır yoğunlaşmak" çukura düşmek gibidir; insanın görüşünü de düşünmesini de engeller. insanın bir insanlık dengesi var; o bozulunca uzmanlıkları da oyun yeteneği de, hepsi bozulur.
mesela gs'ın durumu, diyebiliriz ki bir sosyal psikoloji olayına benzeyen bir haldir. avrupa şampiyonluğundan sonra adeta bir travma geçirdi. çekememe tepkileri aldı, herkes bir tarafa gitti, savruldu da savruldu. çok üst bir noktaya geleceksiniz, sonra her şey dağılacak, sonra sıfırdan yeni bir düzen kuracaksınız. çok zor. avrupa şampiyonu olarak bunu yapmaya çalıştığınız zaman bunalıma girmemeniz mümkün mü? olaya sadece futbol ilgisiyle sınırlı olarak bakarsanız buradaki psikolojik sıkıntılar çözümsüz kalır.
bunlar futbolu ekolleşmiş ülkelerde olmaz. ingiltere'de, almanya'da, italya'da olmaz. çünkü oralarda yenilenme sıfırdan başlamaz. burada ekolleşmenin bir anlamı, her şeyi futboldan ibaret görmemek, genel yaklaşımın bir özel tercihini oraya da yansıtmaktır. futbolu ekolleşmiş ve belli takımları bundan pay almış ülkelerde, yeşil sahaya bir görünmez örtü halı gibi serilmiş demektir. oyuncular değişir o halı öyle durur. gelenler sıfırdan başlamaz.
meşguliyetimiz ne olursa olsun, zihnimizde geniş açıyı gösteren bir itidal penceresi hep var olmalıdır. bu aynı zamanda o meşguliyetimizin başarı şartıdır. daracık bir açıdan bakarak futbolu saplantı haline getirenlerden futbola hayır gelmez. hem onlar futbola, hem futbol onlara zarar verir. taraftar, oyuncu, antrenör, yönetici, yorumcu hiç fark etmez.
bir ilginin yoğunluğu artıp verimi ve başarısı azalırsa onun saplantıya dönüşüp dönüşmediği düşünülmelidir. oyunlarda da öyledir, ciddi ilgilerde de. hayatın genel dengesini bozan anormal ilgiler, yozlaşır, anlamsızlaşır, çirkinleşir. futbolumuz şimdi bu süreçte. dış başarı sıfır, iç mücadele saplantısı zirvede. ispatı mümkün olmayan iddiaların dedikoduları tv'lerde saatlerce konuşuluyor "ciddi futbol gündemi" havası verilerek. maçlar sanki itidal ve düşünce yokluğunun karanlığında oynanıyor, spotlar yeşil sahaları ne kadar aydınlatırsa aydınlatsın.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
saplantı haline dönüşürse
insan çeşitli haksızlıklara talihsizliklere uğradığı için layık olduğu yere gelemediğini, sahip olabileceği şeyleri elde edemediğini, kıymetinin bilinmediğini, iyi anlaşılamadığını düşünmek eğilimindedir.
tuttuğu takım kazanınca, uğradığı talihsizliklere, çektiği sıkıntılara, mutsuzluğuna sebebiyet veren her türlü etkenlere karşı başarılı bir tepki vermiş gibi hissedebilir kendini. o başarıyı değerli bir teselli gibi görebilir.
bence bu normal bir hal değil. bir memnuniyet noktasına kadar normal sınırlar içinde kalınabilir, ötesi için aynı şey söylenemez. kendi takımını nefsiyle bir tutup, karşı takımı hayatının bütün olumsuzluklarıyla özdeşleştirip bir "zarar vericiler" cephesi olarak görmek normal sayılamaz. ve insana da futbola da asıl bu zarar verir.
bazı şeyleri anlatmak, basitliğinden dolayı zordur. bu da öyle... maç işte! kazanırsan bir memnuniyet duyarsın, kaybedersen biraz üzülürsün; o kadar. ertesi güne bir şey kalmaz. normali budur. bırak takım tutmayı, kendin oynuyor olsan bile bu kadardır. bir spor oyunundan mutluluk-mutsuzluk sebebi olur mu? "allah sağlık versin, bir elem-keder vermesin. oyun bir eğlenceden başka bir şey değildir." diyemiyoruz.
saatlerce süren futbol programları yapılıyor. bütün takımlar, bütün futbolcular bütün skorlar, gelmişiyle geçmişiyle, yerlisiyle yabancısıyla, bütün hikâyeleriyle, dedikodularıyla bir insanın hayatını doldurursa; o insan sağlıklı yorumlar yapabilir mi? hayatın öteki alanlarıyla ve bilgileriyle ilgilenmeye vakit bulamayan bir insan, seçtiği dalda da doğru düşünemez hale gelir. futbol her şey değil, her şey futbol değil. futbolu insanlar oynuyor, oynatıyor, seyrediyor, yönetiyor. futbolu düşünmek insanı ve hayatı düşünmekten apayrı bir şey değil ki. apayrı bir şey sayarsanız, ondan bir şey anlamazsınız; bir ayrıntı denizinin ortasında olmanıza rağmen. futbolun bu kadar çok konuşuluyor olması bundan dolayı iyi bir şey değil. daracık alanda böylesine "münhasır yoğunlaşmak" çukura düşmek gibidir; insanın görüşünü de düşünmesini de engeller. insanın bir insanlık dengesi var; o bozulunca uzmanlıkları da oyun yeteneği de, hepsi bozulur.
mesela gs'ın durumu, diyebiliriz ki bir sosyal psikoloji olayına benzeyen bir haldir. avrupa şampiyonluğundan sonra adeta bir travma geçirdi. çekememe tepkileri aldı, herkes bir tarafa gitti, savruldu da savruldu. çok üst bir noktaya geleceksiniz, sonra her şey dağılacak, sonra sıfırdan yeni bir düzen kuracaksınız. çok zor. avrupa şampiyonu olarak bunu yapmaya çalıştığınız zaman bunalıma girmemeniz mümkün mü? olaya sadece futbol ilgisiyle sınırlı olarak bakarsanız buradaki psikolojik sıkıntılar çözümsüz kalır.
bunlar futbolu ekolleşmiş ülkelerde olmaz. ingiltere'de, almanya'da, italya'da olmaz. çünkü oralarda yenilenme sıfırdan başlamaz. burada ekolleşmenin bir anlamı, her şeyi futboldan ibaret görmemek, genel yaklaşımın bir özel tercihini oraya da yansıtmaktır. futbolu ekolleşmiş ve belli takımları bundan pay almış ülkelerde, yeşil sahaya bir görünmez örtü halı gibi serilmiş demektir. oyuncular değişir o halı öyle durur. gelenler sıfırdan başlamaz.
meşguliyetimiz ne olursa olsun, zihnimizde geniş açıyı gösteren bir itidal penceresi hep var olmalıdır. bu aynı zamanda o meşguliyetimizin başarı şartıdır. daracık bir açıdan bakarak futbolu saplantı haline getirenlerden futbola hayır gelmez. hem onlar futbola, hem futbol onlara zarar verir. taraftar, oyuncu, antrenör, yönetici, yorumcu hiç fark etmez.
bir ilginin yoğunluğu artıp verimi ve başarısı azalırsa onun saplantıya dönüşüp dönüşmediği düşünülmelidir. oyunlarda da öyledir, ciddi ilgilerde de. hayatın genel dengesini bozan anormal ilgiler, yozlaşır, anlamsızlaşır, çirkinleşir. futbolumuz şimdi bu süreçte. dış başarı sıfır, iç mücadele saplantısı zirvede. ispatı mümkün olmayan iddiaların dedikoduları tv'lerde saatlerce konuşuluyor "ciddi futbol gündemi" havası verilerek. maçlar sanki itidal ve düşünce yokluğunun karanlığında oynanıyor, spotlar yeşil sahaları ne kadar aydınlatırsa aydınlatsın.
--- alıntı ---