848
galatasaray dergisi'nin ilk yıllarında -banu yelkovan'lı, zoban'lı... güzel yıllardı- bir yazı vardı: 'betonun ruhu var mıdır?' diye.
4-5 sene önce bizzat baka baka bilgisayara aktarmıştım yazıyı:
otobüsten inerken en güzel melodiydin...
köftecilerin sucuk ekmek kokuları arasında sana vardığımızda, hayat anlam kazanırdı...
senle büyüdük biz...
gençliğim;
senin anılarınla dolu...
ne okul kalırdı kırılmadık, ne sevgili bırakmadık, uğruna can koyardık, sana helal gelmesin diye...
geceleri ateşler yakardık caddende, flamalarımızı yorgan yapıp yatardık yıldızsız gecelerde kapı önünde...
etle tırnak gibiydik biz...
senin tahta sıralarında paylaştık ayranı, kaşarlı pideyi...
tribünü öğrendik, bölüştük ekmeği, sevgiyi...
bazen bir deniz oldun bayraktan, bazen patlayan bir volkan...
nazlı bir gelin gibi süslerdik sen, yağmur çamur demeden bir besteyle inletirdik her yerini...
o sesler yankılanırdı önce mecidiyeköy'de sonra dalga dalga yayılıp çınlardı cim bom bom nağmeleri tüm ülkede...
sete çıkardı mehmet ağabey, orhan baba, varollar...
çılgınlar gibi tepinirdik içinde, yedi sıra aşağı yedi sıra yukarı...
ayaklar yerden kesilirdi...
"pınarbaşında, bu gece barda, lingo lingo şişelerde", senle çarpardı milyonların yüreği her gooool sesi, tarifsiz duygular yaşatırdı, o atmosfer büyülerdi herkesi...
ne takımlar mat ettik senin yeşil sahan üstünde...
sarı... kırkızı... şampiyon... cimbom...
eski açık sarı desene...
bazen hüzün bazen neşe ile...
bazen kar yağar, bazen dolu; hatta deprem! terk etmedik seni...
şimdi yıkacaklarmış seni...
eskidin diyorlar biliyorum ama yüreğim kaldırmıyor senle ayrılığı...
boğazım düğüm düğüm oluyor...
özlüyorum; şimdiden her şeyini...
zaman tüneli olsa 90lı yıllara ait, dalardım içine seninle bir samanyolundan kimse döndüremezdi beni geri...
çünkü senle yazdık tarihi...
seninle dar ettik alayına dünyayı...
"burası sami yen burdan çıkış yok!!!" diyerek...
yedi düvele ezberlettik adını...
yaşarken cehennemi gösterdik rakiplere...
cenneti serdik sevdamıza sayende...
eşsiz ne demek bilir misin...
işte o sensin...
ali sami yen stadı...
elveda gençliğim...
4-5 sene önce bizzat baka baka bilgisayara aktarmıştım yazıyı:
otobüsten inerken en güzel melodiydin...
köftecilerin sucuk ekmek kokuları arasında sana vardığımızda, hayat anlam kazanırdı...
senle büyüdük biz...
gençliğim;
senin anılarınla dolu...
ne okul kalırdı kırılmadık, ne sevgili bırakmadık, uğruna can koyardık, sana helal gelmesin diye...
geceleri ateşler yakardık caddende, flamalarımızı yorgan yapıp yatardık yıldızsız gecelerde kapı önünde...
etle tırnak gibiydik biz...
senin tahta sıralarında paylaştık ayranı, kaşarlı pideyi...
tribünü öğrendik, bölüştük ekmeği, sevgiyi...
bazen bir deniz oldun bayraktan, bazen patlayan bir volkan...
nazlı bir gelin gibi süslerdik sen, yağmur çamur demeden bir besteyle inletirdik her yerini...
o sesler yankılanırdı önce mecidiyeköy'de sonra dalga dalga yayılıp çınlardı cim bom bom nağmeleri tüm ülkede...
sete çıkardı mehmet ağabey, orhan baba, varollar...
çılgınlar gibi tepinirdik içinde, yedi sıra aşağı yedi sıra yukarı...
ayaklar yerden kesilirdi...
"pınarbaşında, bu gece barda, lingo lingo şişelerde", senle çarpardı milyonların yüreği her gooool sesi, tarifsiz duygular yaşatırdı, o atmosfer büyülerdi herkesi...
ne takımlar mat ettik senin yeşil sahan üstünde...
sarı... kırkızı... şampiyon... cimbom...
eski açık sarı desene...
bazen hüzün bazen neşe ile...
bazen kar yağar, bazen dolu; hatta deprem! terk etmedik seni...
şimdi yıkacaklarmış seni...
eskidin diyorlar biliyorum ama yüreğim kaldırmıyor senle ayrılığı...
boğazım düğüm düğüm oluyor...
özlüyorum; şimdiden her şeyini...
zaman tüneli olsa 90lı yıllara ait, dalardım içine seninle bir samanyolundan kimse döndüremezdi beni geri...
çünkü senle yazdık tarihi...
seninle dar ettik alayına dünyayı...
"burası sami yen burdan çıkış yok!!!" diyerek...
yedi düvele ezberlettik adını...
yaşarken cehennemi gösterdik rakiplere...
cenneti serdik sevdamıza sayende...
eşsiz ne demek bilir misin...
işte o sensin...
ali sami yen stadı...
elveda gençliğim...