117
manisaspor – galatasaray : 2-3 nihayet !
bu defa kazandı galatasaray. özlemişim bunu yazmayı, galibiyet güzel şey.
galatasaray her maç gibi yine hızlı başladı, yine saldırdı, savunmasında açık vermedi. bu defa oyunu rakip ceza sahası civarında, orta sahada tutmayı da becerdi. daha önceki maçlarda sortiler şeklinde hücumlar yaparken bu maçta topu ileride tutarak oynayabildi. sebep? tabii ki arda turan.
hep duran toplardan gol yiyen takım, biri kornerden diğeri frikik dönüşü bulduğu 2 golle öne geçti. ilk devre bitene kadar da hem oyuna hükmetti hem de rakip kaleyi zorlamaya devam etti. kalesinde pozisyon da vermedi.
arda, stancu, aydın ve culio’nun büyük katkısını unutmamak lazım. ayhan ve sarp yerlerini kaybetmeden, fazla ileri çıkmadan orta sahayı kapattılar. topu forvetteki 4’lüye aktarıp geriyi kontrol altında tuttular. bu sayede stoperler makukula gibi bir ayıboğanla bile zorlanmadan başa çıktılar. enerjilerini orta sahadan bomboş gelen rakipler için harcamayınca diri kalabildiler. culio, arda, aydın’ın savunma kanatlarına yardıma gelmesi, sabri ve insua’nın da rahatça ileri çıkmalarına katkı sağladı, hücum zenginliği arttı.
ilk yarıda hikmet karaman sürekli oyuna müdahale etti, ama sonuç alamadı bir türlü. ama ikinci devre işler değişti. oyun galatasaray sahasında oynanmaya başladı. bu arada ilk devreye göre daha rahat pozisyonlar da buldu galatasaray. ya son vuruş ama özellikle sondan bir önceki paslarda hatalar yapılınca gol gelmedi.
duran toptan gol yeme alışkanlığına geri dönülünce önce frikikten gelen ortayla 1-2 oldu skor. ya arkadaş anlayamıyorum, galatasaray sol bek mevkisinde ne var, kim oynarsa oynasın illa ki adamını kaçırıyor. insua top ortalanmadan rakibini ilk pozisyonda gördü, sonra yine de kaçırdı. çok acayip çok.
devamında bir dakika dolmadan skor 1-3 oldu. culio vurdu rakibe çarptı gol oldu, bal mı? basit kuraldır, vurmazsan gol olmaz, vurursan her türlü gol olabilir. vurulur mu vurulur, yatılır mı yatılır.
sonra yine bir korner yine bir gol yedi galatasaray. ben mi yanlış gördüm, takım kornerde alan savunması yaptı, alanı kapattılar ama arkadan kahe gelip kafayı vurdu. benim kornerlerdeki alan savunmasına aklım yatmıyor zaten. eski zaman adamlarından olduğum için belki. türkiye’de genellikle adam adama savunma yapılır duran toplarda. birden küt diye taktiği değiştiremezsin, bizim topçuların altyapı sorunları da bariz olduğuna göre, hemen adapte olmak zor değişikliklere. ulan o kadar yazdık, takım alan savunması yapmadıysa boşa gidecek.
manisa ligin iyi takımlarından, hocaları türkiye’deki en tilki hocalardan hikmet karaman. zaten hem oyuncu değişiklikleriyle hem de konuşarak oyuna sürekli müdahale etti. ama istekli ve yılmayan bir galatasaray’la baş etmek kolay değil. galatasaray çok maçı böyle oynadı, buna benzer oynayıp bir dolu maç kaybetti. fenerbahçe, trabzon, ankaragücü maçları ilk aklıma gelenler. eskişehir maçını da böyle oynayıp kazandı takım örneğin.
galatasaray’ın önceki maçlara göre farkı arda turan’dı. sadece attığı goller değil, birlikte oynadığı culio, stancu gibi arkadaşlarıyla birlikte takımı ileri taşıdı, asıl önemlisi takımı ileride tuttu. stancu, çok beceriksizce işler yapmadı mı, yaptı. bence umut bulut’u fazla izlemesin, böyle giderse galatasaray’ın umut bulut’u olacak. gerçi olsun, umut faydalı adam. culio, kuvvetli, hızlı, istekli bir adam. geldiğinden beri tek başına savaşıyordu, sonuç alamıyordu. arda ile oynayınca çok daha verimli oynadı. dikkatli olanlar fark etmiştir, daha önce söylediklerimi destekleyen “bakın haklıydım” demek istiyorum elbette. ama haklıyım be, zorlama değil.
arda turan. sağlıklı, formda olduğunda ve pas alıp verebileceği adamlarla oynadığında neler yapabileceğini bir kez daha gösterdi. bir kez daha, çünkü o kadar çok gösterdi ki aslında. ama sakatlık belasından oynayamayınca hepsi unutuldu gitti. milli takımda oynadığı avusturya maçı arda’nın sakatlıktan kurtulduğu ve yavaş yavaş form tutmaya başladığı zamana denk geldi. milli takımda hamit, selçuk inan, nuri şahin ile oynayan bir arda’nın galatasaray’dan daha iyi oynayacağı, daha iyi pasları daha iyi zamanlarda alacağı, sıkışınca yardımına daha çok yetenekli futbolcu geldiği bariz değil mi? vay efendim milli takımda oynuyor galatasaray’da bilerek, isteyerek oynamıyor demek için, bunların hiç birini düşünmemek gerek.
aynı konu 66 numaralı arda turan, 10 numaralı arda turan arasında da yaşanıyor. 66 arda turan’ın daha iyi olduğunu düşünmek ki normal ve doğru elbette ama eksik. 10 numaralı arda ile 66 arasında ne fark var hiç düşündünüz mü? defalarca yazdım, bir daha yazacağım. 66 nolu arda, sağlıklı ve istekli bir lincoln, sağlıklı bir baros (o hep istekli zaten), sağlıklı bir kewell ile birlikte oynadı. hatırladınız mı? o zamanlar takım sürekli hücum ettiği için savunma bile yapmıyordu. balta, servet aslanlar gibi oynuyordu bu sebeple. ertesi sezon 10 numaralı arda, takımla birlikte ortalığı dağıtmıyor muydu, ta ki baros ve kewell sakatlanana kadar. onların sakatlandığı ve keita oynatılmadığı zaman takımın hücum işlerini tek başına üstlenmedi mi, üstlendi. yok canım üstlenmemiştir. takımda taç atışından bile top almaya gelen yoktu hanımlar, beyler.
kız arkadaşıyla ilişkisi, özel hayatında yaşadıkları gibi saçmalıklara hiç girmek istemiyorum. ama forma konusunda arda haklı beyler, hanımlar.
arda’nın bu maçta yaptıklarının hiçbir enteresanlığı yok. bildiğimiz arda.
galibiyet güzel şey.
bu defa kazandı galatasaray. özlemişim bunu yazmayı, galibiyet güzel şey.
galatasaray her maç gibi yine hızlı başladı, yine saldırdı, savunmasında açık vermedi. bu defa oyunu rakip ceza sahası civarında, orta sahada tutmayı da becerdi. daha önceki maçlarda sortiler şeklinde hücumlar yaparken bu maçta topu ileride tutarak oynayabildi. sebep? tabii ki arda turan.
hep duran toplardan gol yiyen takım, biri kornerden diğeri frikik dönüşü bulduğu 2 golle öne geçti. ilk devre bitene kadar da hem oyuna hükmetti hem de rakip kaleyi zorlamaya devam etti. kalesinde pozisyon da vermedi.
arda, stancu, aydın ve culio’nun büyük katkısını unutmamak lazım. ayhan ve sarp yerlerini kaybetmeden, fazla ileri çıkmadan orta sahayı kapattılar. topu forvetteki 4’lüye aktarıp geriyi kontrol altında tuttular. bu sayede stoperler makukula gibi bir ayıboğanla bile zorlanmadan başa çıktılar. enerjilerini orta sahadan bomboş gelen rakipler için harcamayınca diri kalabildiler. culio, arda, aydın’ın savunma kanatlarına yardıma gelmesi, sabri ve insua’nın da rahatça ileri çıkmalarına katkı sağladı, hücum zenginliği arttı.
ilk yarıda hikmet karaman sürekli oyuna müdahale etti, ama sonuç alamadı bir türlü. ama ikinci devre işler değişti. oyun galatasaray sahasında oynanmaya başladı. bu arada ilk devreye göre daha rahat pozisyonlar da buldu galatasaray. ya son vuruş ama özellikle sondan bir önceki paslarda hatalar yapılınca gol gelmedi.
duran toptan gol yeme alışkanlığına geri dönülünce önce frikikten gelen ortayla 1-2 oldu skor. ya arkadaş anlayamıyorum, galatasaray sol bek mevkisinde ne var, kim oynarsa oynasın illa ki adamını kaçırıyor. insua top ortalanmadan rakibini ilk pozisyonda gördü, sonra yine de kaçırdı. çok acayip çok.
devamında bir dakika dolmadan skor 1-3 oldu. culio vurdu rakibe çarptı gol oldu, bal mı? basit kuraldır, vurmazsan gol olmaz, vurursan her türlü gol olabilir. vurulur mu vurulur, yatılır mı yatılır.
sonra yine bir korner yine bir gol yedi galatasaray. ben mi yanlış gördüm, takım kornerde alan savunması yaptı, alanı kapattılar ama arkadan kahe gelip kafayı vurdu. benim kornerlerdeki alan savunmasına aklım yatmıyor zaten. eski zaman adamlarından olduğum için belki. türkiye’de genellikle adam adama savunma yapılır duran toplarda. birden küt diye taktiği değiştiremezsin, bizim topçuların altyapı sorunları da bariz olduğuna göre, hemen adapte olmak zor değişikliklere. ulan o kadar yazdık, takım alan savunması yapmadıysa boşa gidecek.
manisa ligin iyi takımlarından, hocaları türkiye’deki en tilki hocalardan hikmet karaman. zaten hem oyuncu değişiklikleriyle hem de konuşarak oyuna sürekli müdahale etti. ama istekli ve yılmayan bir galatasaray’la baş etmek kolay değil. galatasaray çok maçı böyle oynadı, buna benzer oynayıp bir dolu maç kaybetti. fenerbahçe, trabzon, ankaragücü maçları ilk aklıma gelenler. eskişehir maçını da böyle oynayıp kazandı takım örneğin.
galatasaray’ın önceki maçlara göre farkı arda turan’dı. sadece attığı goller değil, birlikte oynadığı culio, stancu gibi arkadaşlarıyla birlikte takımı ileri taşıdı, asıl önemlisi takımı ileride tuttu. stancu, çok beceriksizce işler yapmadı mı, yaptı. bence umut bulut’u fazla izlemesin, böyle giderse galatasaray’ın umut bulut’u olacak. gerçi olsun, umut faydalı adam. culio, kuvvetli, hızlı, istekli bir adam. geldiğinden beri tek başına savaşıyordu, sonuç alamıyordu. arda ile oynayınca çok daha verimli oynadı. dikkatli olanlar fark etmiştir, daha önce söylediklerimi destekleyen “bakın haklıydım” demek istiyorum elbette. ama haklıyım be, zorlama değil.
arda turan. sağlıklı, formda olduğunda ve pas alıp verebileceği adamlarla oynadığında neler yapabileceğini bir kez daha gösterdi. bir kez daha, çünkü o kadar çok gösterdi ki aslında. ama sakatlık belasından oynayamayınca hepsi unutuldu gitti. milli takımda oynadığı avusturya maçı arda’nın sakatlıktan kurtulduğu ve yavaş yavaş form tutmaya başladığı zamana denk geldi. milli takımda hamit, selçuk inan, nuri şahin ile oynayan bir arda’nın galatasaray’dan daha iyi oynayacağı, daha iyi pasları daha iyi zamanlarda alacağı, sıkışınca yardımına daha çok yetenekli futbolcu geldiği bariz değil mi? vay efendim milli takımda oynuyor galatasaray’da bilerek, isteyerek oynamıyor demek için, bunların hiç birini düşünmemek gerek.
aynı konu 66 numaralı arda turan, 10 numaralı arda turan arasında da yaşanıyor. 66 arda turan’ın daha iyi olduğunu düşünmek ki normal ve doğru elbette ama eksik. 10 numaralı arda ile 66 arasında ne fark var hiç düşündünüz mü? defalarca yazdım, bir daha yazacağım. 66 nolu arda, sağlıklı ve istekli bir lincoln, sağlıklı bir baros (o hep istekli zaten), sağlıklı bir kewell ile birlikte oynadı. hatırladınız mı? o zamanlar takım sürekli hücum ettiği için savunma bile yapmıyordu. balta, servet aslanlar gibi oynuyordu bu sebeple. ertesi sezon 10 numaralı arda, takımla birlikte ortalığı dağıtmıyor muydu, ta ki baros ve kewell sakatlanana kadar. onların sakatlandığı ve keita oynatılmadığı zaman takımın hücum işlerini tek başına üstlenmedi mi, üstlendi. yok canım üstlenmemiştir. takımda taç atışından bile top almaya gelen yoktu hanımlar, beyler.
kız arkadaşıyla ilişkisi, özel hayatında yaşadıkları gibi saçmalıklara hiç girmek istemiyorum. ama forma konusunda arda haklı beyler, hanımlar.
arda’nın bu maçta yaptıklarının hiçbir enteresanlığı yok. bildiğimiz arda.
galibiyet güzel şey.