Kariyer Sonu1423
arkadaşlar, takımımız o kadar kötü bir durumda ki kadrodaki herhangi bir oyuncu için iyi veya kötü şeklindeki yorumlarımız gerçekçi olamıyor ne yazık ki. tabii ki beğeneni veya beğenmeyeni vardır, herkesin kafasındaki futbol mantığına uymayabilir, tam tersi cuk oturabilir de. bana kalırsa sadece geçmişte oynadığı takımlara bakıp müthiş futbolcu demek de bu sezonki kötü gidişatımıza bakıp futbolcu değil demek de yanlıştır. yaşadığımız tarifi zor bir hayal kırıklığı ve kimimiz bir umut ışığı arıyoruz, lorik cana, yekta kurtuluş veya öncesinde cassio de souza soares lincoln, harry kewell, elano blumer, lucas neill gibi isimlere herhangi bir oyuncunun yapması beklenenden daha fazla şey yüklüyoruz, kimimiz ise bu hayal kırıklığı sonucunda ilk kötü performansın ardından (veya birkaç maç diyelim) oyuncunun ipini çekmeye kadar götürüyor işi.
benim görüşüme göre inanılmaz bir futbolcu değildir ama lorik cana'dan dünyadaki pek çok kulüp de yararlanmasını bilecektir, iyi oyuncudur yani. ben halan esas nedeni atladığımızı ve devamlı x kötü, y süper, z gelse müthiş olur diye düşünerek de atlamaya devam ettiğimizi düşünüyorum. bu durumda olmamızın bir nedeni oyuncu kalitesidir ama benim için ilk sırada asla gelmez.
dünyada kaç takım vardır ki istikrarlı! şekilde her sezon bir dolu ismi kadroya katsın ve başarılı olmayı beklesin, hem de acilen. biraz bu yaklaşıma eğilmek gerekir bence. önce takımın sağlam bir omurgası oluşturulmalı ve ardından her sezon zaten 2-3 oyuncu takviyesiyle başarılı olunur. o gitsin bu gelsin zihniyetiyle bir yere varamayacağımızı yeterince test etmiş olmamız gerekirken hala yönetim bir oyuncu getirerek taraftarı susturabiliyor ve yanlışların önemli bölümünün üstü örtülüyor. yarın yine benzer bir transfer yapılsa çoğunluk tarafından kabul görecek, ilk birkaç maç iyi oynayınca (takımın kötü görüntüsünden dolayı çoğu zaman yanıltıcı olarak -halısaha kadrosuna yeni giren eleman gibi-) övgülerin en büyüğünü alacak, bir süre sonra pek birşey değişmiyor diye suçlu ilan edilecek.
işim gereği belediyeler ve onların altyapı projeleriyle ilgiliyim. zaten tahmin ettiğim, bildiğim ama canlı olarak daha net gördüğüm bir duruma benzetiyorum bunu. bir dolu gereksiz harcamayla veya esas işlevini şaşaalı şekilde sunmayla belediyeler ülke ekonomisini zora sokacak harcamaların altına imza atıyorlar. vatandaş ilk başta belediye çalışıyor diye (sanki normal ötesi bir durummuş gibi) sevinirken, sonrasında yapılan yatırımların şehre getirdiklerinin anlaşıldığı periyot başlıyor ve eleştiriler çoğalıyor. seçim dönemi yaklaşıyor ve seçmeni kandırmak için yapılan icraatlarla başkan tekrar seçiliyor. şehri kendi babalarının malıymış gibi yöneten zihniyet ise birkaç örnek hariç değişmiyor. bunda da seçilen kadar seçenin de payı olduğunu anlamadan eleştiriyoruz, ama ilk karşımıza çıktıklarında da saygıda kusur etmiyoruz. neyse, ilerde -umarım yanılırım- ülkenin bu lakayt yatırımlarla (hepsi için demiyorum) girdiği borç yükünün etkilerini görürüz zaten.
bir örnek de bekar erkeklerin alışık oldukları yemek konusundan gelsin. evde iyi-kötü malzeme varken devamlı dışardan sipariş vererek yaşanmaz, sağlıklı olmaz. yemek yapmayı öğrenmek, biliyorsan ona uygun malzemeyi evde tutmak lazım. arada da tabii ki dışardan pideni lahmacununu getirt, ye.
diyeceğim o ki mevcudu işlemeyip devamlı dışardan takviyeyle başarılı olmayı bekleme zihniyetine* kurban edilecek oyuncu değildir bence lorik cana, kadrodaki çoğu oyuncu gibi.
benim görüşüme göre inanılmaz bir futbolcu değildir ama lorik cana'dan dünyadaki pek çok kulüp de yararlanmasını bilecektir, iyi oyuncudur yani. ben halan esas nedeni atladığımızı ve devamlı x kötü, y süper, z gelse müthiş olur diye düşünerek de atlamaya devam ettiğimizi düşünüyorum. bu durumda olmamızın bir nedeni oyuncu kalitesidir ama benim için ilk sırada asla gelmez.
dünyada kaç takım vardır ki istikrarlı! şekilde her sezon bir dolu ismi kadroya katsın ve başarılı olmayı beklesin, hem de acilen. biraz bu yaklaşıma eğilmek gerekir bence. önce takımın sağlam bir omurgası oluşturulmalı ve ardından her sezon zaten 2-3 oyuncu takviyesiyle başarılı olunur. o gitsin bu gelsin zihniyetiyle bir yere varamayacağımızı yeterince test etmiş olmamız gerekirken hala yönetim bir oyuncu getirerek taraftarı susturabiliyor ve yanlışların önemli bölümünün üstü örtülüyor. yarın yine benzer bir transfer yapılsa çoğunluk tarafından kabul görecek, ilk birkaç maç iyi oynayınca (takımın kötü görüntüsünden dolayı çoğu zaman yanıltıcı olarak -halısaha kadrosuna yeni giren eleman gibi-) övgülerin en büyüğünü alacak, bir süre sonra pek birşey değişmiyor diye suçlu ilan edilecek.
işim gereği belediyeler ve onların altyapı projeleriyle ilgiliyim. zaten tahmin ettiğim, bildiğim ama canlı olarak daha net gördüğüm bir duruma benzetiyorum bunu. bir dolu gereksiz harcamayla veya esas işlevini şaşaalı şekilde sunmayla belediyeler ülke ekonomisini zora sokacak harcamaların altına imza atıyorlar. vatandaş ilk başta belediye çalışıyor diye (sanki normal ötesi bir durummuş gibi) sevinirken, sonrasında yapılan yatırımların şehre getirdiklerinin anlaşıldığı periyot başlıyor ve eleştiriler çoğalıyor. seçim dönemi yaklaşıyor ve seçmeni kandırmak için yapılan icraatlarla başkan tekrar seçiliyor. şehri kendi babalarının malıymış gibi yöneten zihniyet ise birkaç örnek hariç değişmiyor. bunda da seçilen kadar seçenin de payı olduğunu anlamadan eleştiriyoruz, ama ilk karşımıza çıktıklarında da saygıda kusur etmiyoruz. neyse, ilerde -umarım yanılırım- ülkenin bu lakayt yatırımlarla (hepsi için demiyorum) girdiği borç yükünün etkilerini görürüz zaten.
bir örnek de bekar erkeklerin alışık oldukları yemek konusundan gelsin. evde iyi-kötü malzeme varken devamlı dışardan sipariş vererek yaşanmaz, sağlıklı olmaz. yemek yapmayı öğrenmek, biliyorsan ona uygun malzemeyi evde tutmak lazım. arada da tabii ki dışardan pideni lahmacununu getirt, ye.
diyeceğim o ki mevcudu işlemeyip devamlı dışardan takviyeyle başarılı olmayı bekleme zihniyetine* kurban edilecek oyuncu değildir bence lorik cana, kadrodaki çoğu oyuncu gibi.
