93
galatasaray'a yakışmayan dönemler. uzun zamandır takıma yıldız oyuncu gelmemiş. her transfer sezonu heyecanla bir yıldız haberi bekliyor, ama marek heinz, inamotolarla yerimize oturuyoruz. allah rahmet eylesin, özhan başkan bir bomba patlatmanın derdindeydi. bizler de heyecanla bekliyoruz. aslında bu heyecana uzaktan şahitlik ediyorum demem daha doğru olurdu. gscimbom isimli platforma üye olmadan, misafir olarak transfer haberlerini takip ediyorum. bundesliga'nın en iyi oyun kurucularından birinin peşindeyiz. özhan başkan gün geliyor açıklamayı yapıyor. avrupa'nın en büyük oyuncusunu aldık diyor. lincoln'ü almışız. sen misin gelen, yıllar sonra yıldız görmenin heyecanıyla, hayatımda ilk kez bir futbol ve galatasaray forumuna, gscimbom'a üye oluyorum. hemen ısınıyorum da. kısa zamanda kaynaşıyoruz. el üstünde tutuluyoruz.
ama özellikle forum üyelerinden biri vardır. işık gibi parlıyor. inanılmaz pozitif. sevgi dolu. şakacı. nerede pozitiflik; orada biten. arkadaşları tarafından inanılmaz sevilen. sevilmeyecek gibi değil. kanım hemen ısınıyor. onun da bana. sürekli şakalaşıyoruz ve iyi de anlaşıyoruz. o da hayata pozitif bakan biri, ben de. haliyle daha fazla ısınıyorum.
belçika'da olduğunu ve hastanede yattığını öğreniyorum. yaşadığı bir kaza sebebiyle uzun süreli tedavi görmektedir. inanılmaz üzülüyorum. evladımı hastaneye yatırmışım gibi hissediyorum. içim burkuluyor. bu kadar zor süreçlerden geçerken, ne kadar pozitif ve mutlu olduğunu, insanlara ne kadar mükemmel yaklaştığını görüyorum. bazen hastalıklar öyle şekiller ki insanları, yaşanan fiziksel sorunlar zihinsel yaşamı ön plana alır, insanları daha erdemli hale getirir. hani derler ya, bu dünyanın garip bir adalet anlayışı var diye. belki bazı sağlık sorunlarını yaşayanlar sağlıklı bir şekilde yürüyebilmeyi, fiziksel olarak güçlü olmayı, kimselere muhtaç olmamayı, koşabilmeyi hayal edebilirler. ama şunu da bilirler ki, onların o güzel erdemlerine, karakterlerine, gülen yüzlerine ve insanlığına sahip olmayı hayal edecek daha fazla ruh hastası insan söz konusudur. o bir örnek modeldi. insanların karakterinden bir şeyler alabileceği ve hayal edebilecekleri bir karakterin tezahürüydü.
konuşurduk. gülerdik. eğlenirdik. geyiklere doymazdık. hastane yatağında, kucağında laptop bizlere hayatın güzelliğinden ışıklar saçardı. bulunduğu platformda herkes tarafından karşılıksız ve emsalsiz şekilde sevilen tek insandı. ona duyulan sevginin iç yüzünde hastalığı değil, karakteri yatıyordu. böyle bir karakter modeli karşısında dizginleri koyvermemek mümkün müydü? o hasta yatağında yatarken hep bizi düşünüyor, iyi olmamızı istiyordu. bunlar laf olsun diye söylenen şeyler değil. yakılan bir ağıt değil. gerçeğin kendisi.
ikimize ait muhabbetimiz vardı. hastanede kalarak hemşirelere büyük kötülük yaptığına, tüm hemşirelerin latexlerle her gece kapısında kuyruk olduğuna ve bu yüzden oradan ayrılmadığına dair bir geyiğim vardı. duydum ki müthiş bir film endüstrisi kurmuşsun orada, insan bizi de işe alır diye takılırdım. yarıla yarıla gülerdi.
ne zaman bir yerde hemşire görsem o gelir aklıma. hako'm gelir. gülümsemek ve üzülmek arasında sıkışır kalırım; araf'ta mahkum kalmışım gibi.
gün geldi bazı sorunlar oldu. forumu bıraktı. benim de işlerim iyice artınca foruma eskisi gibi bakamamaya başladım. bazı anlarda msn'de konuşmaya çalıştık. bir gün benim şahit olduğum ama benimle ilgisi olmayan bir sorun yaşandı forumda. bu olaya hako'm da tanıklık etmişti. çok önemli ve uzun süre problem yaratan bir sorundu. bu olaya kim dahil olursa bir nevi fişlenebilirdi. bu olaya ettiğim tanıklığa dair bir muhabbet geçtiğinde hako'nun olayın benimle hiç ilgisi olmadığını ifade etmek için ne taklalar attığını, üzülmemem için nasıl bir savaş verdiğini hatırlıyorum. hâlâ, sevdiklerini kendisinden fazla düşünen, hiç üzülmememizi isteyen, bizi koruyan ve abisine kol kanat geren hako'ydu o. onun bu olayda gösterdiği reaksiyonları ve o reaksiyonların niteliğini çok ama çok ender insanoğlu verirdi. bu hali içimde derin bir iz bırakmıştır, hiç çıkmamacasına. bu karakterdeki incelik ve zarifliği açıklayabilmek kolay bir şey olmasa gerek.
bir süre sonra tamamen kayboldum. onu da göremedim. nasıl olduğunu düşünüyordum. ve gün geldi, kara haber çalındı kulağıma. gecenin körüydü. ne uyku kaldı ne bir şey. geriye kalan sadece karanlıktı. inanamıyordum. mükemmel insanları, güzel insanları neden bu kadar erken yukarı aldığını sorguladım tanrı'nın. hayıflandım. hayatının baharında olan güzide insanların erken gidişlerini anlayamamışımdır. bana çok ağır gelen bir şeydir bu. kabullenemez bir serzeniştir.
ah be hako'm. şimdi yeni yıla girmek üzereyiz. herkes bir şeylerin peşinde. kimisi eğlenecek, kimisi kuruyemişini yiyecek, kimisi içecek, kimisi kendinden geçecek. ne içiyorum, ne eğleniyorum, ne de yeni yıl kutlamalarında tarak sallıyorum. her zamanki günlerimden birini yaşıyorum. yeni yıla girerken seni aklıma getirebildim. seninle gireyim dedim be hako'm. biliyorum, orada, yukarıda bir yerlerdesin. çaktırmadan gülüyorsun. aşağıda yaptığın gibi. sadece kucağında laptop yok, o kadar.
bakıyorum da tanrı ödüllendirmiş seni. aşağıdaki film endüstrisini yukarıda da kurmuşsun. çadırın hurilerden geçilmiyormuş. neden latexlerinizi giymediniz diye hayıflanıyormuşsun. belki şu an aşağıda değilsin ama sonsuza kadar yaşayacaksın be hako'm.
yukarıda..
yukarıda..
yeni yılın kutlu olsun be hako'm..
ama özellikle forum üyelerinden biri vardır. işık gibi parlıyor. inanılmaz pozitif. sevgi dolu. şakacı. nerede pozitiflik; orada biten. arkadaşları tarafından inanılmaz sevilen. sevilmeyecek gibi değil. kanım hemen ısınıyor. onun da bana. sürekli şakalaşıyoruz ve iyi de anlaşıyoruz. o da hayata pozitif bakan biri, ben de. haliyle daha fazla ısınıyorum.
belçika'da olduğunu ve hastanede yattığını öğreniyorum. yaşadığı bir kaza sebebiyle uzun süreli tedavi görmektedir. inanılmaz üzülüyorum. evladımı hastaneye yatırmışım gibi hissediyorum. içim burkuluyor. bu kadar zor süreçlerden geçerken, ne kadar pozitif ve mutlu olduğunu, insanlara ne kadar mükemmel yaklaştığını görüyorum. bazen hastalıklar öyle şekiller ki insanları, yaşanan fiziksel sorunlar zihinsel yaşamı ön plana alır, insanları daha erdemli hale getirir. hani derler ya, bu dünyanın garip bir adalet anlayışı var diye. belki bazı sağlık sorunlarını yaşayanlar sağlıklı bir şekilde yürüyebilmeyi, fiziksel olarak güçlü olmayı, kimselere muhtaç olmamayı, koşabilmeyi hayal edebilirler. ama şunu da bilirler ki, onların o güzel erdemlerine, karakterlerine, gülen yüzlerine ve insanlığına sahip olmayı hayal edecek daha fazla ruh hastası insan söz konusudur. o bir örnek modeldi. insanların karakterinden bir şeyler alabileceği ve hayal edebilecekleri bir karakterin tezahürüydü.
konuşurduk. gülerdik. eğlenirdik. geyiklere doymazdık. hastane yatağında, kucağında laptop bizlere hayatın güzelliğinden ışıklar saçardı. bulunduğu platformda herkes tarafından karşılıksız ve emsalsiz şekilde sevilen tek insandı. ona duyulan sevginin iç yüzünde hastalığı değil, karakteri yatıyordu. böyle bir karakter modeli karşısında dizginleri koyvermemek mümkün müydü? o hasta yatağında yatarken hep bizi düşünüyor, iyi olmamızı istiyordu. bunlar laf olsun diye söylenen şeyler değil. yakılan bir ağıt değil. gerçeğin kendisi.
ikimize ait muhabbetimiz vardı. hastanede kalarak hemşirelere büyük kötülük yaptığına, tüm hemşirelerin latexlerle her gece kapısında kuyruk olduğuna ve bu yüzden oradan ayrılmadığına dair bir geyiğim vardı. duydum ki müthiş bir film endüstrisi kurmuşsun orada, insan bizi de işe alır diye takılırdım. yarıla yarıla gülerdi.
ne zaman bir yerde hemşire görsem o gelir aklıma. hako'm gelir. gülümsemek ve üzülmek arasında sıkışır kalırım; araf'ta mahkum kalmışım gibi.
gün geldi bazı sorunlar oldu. forumu bıraktı. benim de işlerim iyice artınca foruma eskisi gibi bakamamaya başladım. bazı anlarda msn'de konuşmaya çalıştık. bir gün benim şahit olduğum ama benimle ilgisi olmayan bir sorun yaşandı forumda. bu olaya hako'm da tanıklık etmişti. çok önemli ve uzun süre problem yaratan bir sorundu. bu olaya kim dahil olursa bir nevi fişlenebilirdi. bu olaya ettiğim tanıklığa dair bir muhabbet geçtiğinde hako'nun olayın benimle hiç ilgisi olmadığını ifade etmek için ne taklalar attığını, üzülmemem için nasıl bir savaş verdiğini hatırlıyorum. hâlâ, sevdiklerini kendisinden fazla düşünen, hiç üzülmememizi isteyen, bizi koruyan ve abisine kol kanat geren hako'ydu o. onun bu olayda gösterdiği reaksiyonları ve o reaksiyonların niteliğini çok ama çok ender insanoğlu verirdi. bu hali içimde derin bir iz bırakmıştır, hiç çıkmamacasına. bu karakterdeki incelik ve zarifliği açıklayabilmek kolay bir şey olmasa gerek.
bir süre sonra tamamen kayboldum. onu da göremedim. nasıl olduğunu düşünüyordum. ve gün geldi, kara haber çalındı kulağıma. gecenin körüydü. ne uyku kaldı ne bir şey. geriye kalan sadece karanlıktı. inanamıyordum. mükemmel insanları, güzel insanları neden bu kadar erken yukarı aldığını sorguladım tanrı'nın. hayıflandım. hayatının baharında olan güzide insanların erken gidişlerini anlayamamışımdır. bana çok ağır gelen bir şeydir bu. kabullenemez bir serzeniştir.
ah be hako'm. şimdi yeni yıla girmek üzereyiz. herkes bir şeylerin peşinde. kimisi eğlenecek, kimisi kuruyemişini yiyecek, kimisi içecek, kimisi kendinden geçecek. ne içiyorum, ne eğleniyorum, ne de yeni yıl kutlamalarında tarak sallıyorum. her zamanki günlerimden birini yaşıyorum. yeni yıla girerken seni aklıma getirebildim. seninle gireyim dedim be hako'm. biliyorum, orada, yukarıda bir yerlerdesin. çaktırmadan gülüyorsun. aşağıda yaptığın gibi. sadece kucağında laptop yok, o kadar.
bakıyorum da tanrı ödüllendirmiş seni. aşağıdaki film endüstrisini yukarıda da kurmuşsun. çadırın hurilerden geçilmiyormuş. neden latexlerinizi giymediniz diye hayıflanıyormuşsun. belki şu an aşağıda değilsin ama sonsuza kadar yaşayacaksın be hako'm.
yukarıda..
yukarıda..
yeni yılın kutlu olsun be hako'm..