13
hakkında çok güzel ve değişik anılarımın olduğu maç. yıl 2002 ve benim maçlara gitmem babam tarafından yasaklanmış hatta aynı sezon babamın uyarısına rağmen gittiğim bir göztepe maçı yüzünden babamdan dayak yemişliğim bile var ama ben dinler miyim hiç? bu maça gideceğim dedim arkadaş. kralı gelse yolumdan döndüremez beni. kafama koymuşum yani. peki nasıl gideceğim?
abdurrahim albayrak mart ayında yapılan seçimde yöneticilikten ayrılmış olmasına rağmen sağolsun ali sami yen stadı'nın önünden kaldıracağı altur turizm'e ait eski püskü 302 mercedes otobüslerden oluşan konvoyla taraftarı izmit'e götüreceğini söyledi. ben de kaçış planını hazırladım hemen; dışarı çıkıyorum deyip maça kaçmak. yaş daha 15 ve ben evden kaçıp tek başıma deplasman maçına gideceğim. bütün hazırlıklarımı yaptım ve maç gününü beklemeye koyuldum. pazar sabahı hazırlandım ve kimseye çaktırmadan evden çıkacakken kapıda babama yakalandım. nereye gidiyosun sözü ile birden afallasam da kendimi toparlayıp hiç. dışarı çıkıyorum alışveriş merkezine gidip dolaşacağım dedim ve tam o sırada kıyafetimin içine sakladığım galatasaray atkım pat diye yere düştü. o an benim için film koptu ve tüh gidemiyorum maça diye düşündüm. babamın ''gir ulan eve'' demesini beklerken bir atkıya, bir bana bakan bizim ihtiyar ''geç kalma sakın'' dedi ve kapıyı kapadı. en önemli engeli aşmıştım. bundan sonrası vız gelirdi artık.
mecidiyeköy'e geldiğimde altur turizm'e ait sarı kırmızı mercedesleri gördüm ve heyecanım daha da arttı. stadın gişelerinden kocaelispor'un bastırdığı 80'li yıllardan kalma gibi duran makbuza benzer maç biletini aldıktan sonra tekrar otobüslere yöneldim ve kalkış saatini beklemeye başladım. derken o an geldi ve otobüslerin kapıları açıldı. ben kalabalığın arasında bir şekilde o otobüse bindim. otobüse adımımı atarken aklıma birden gece eve döndüğümde babamdan yiyeceğim dayak geldi. varsın yiyelim dedim. ne önemi vardıki. hayatımda ilk kez galatasaray'ın şampiyonluğunu ilan edeceği bir maça gidecektim hem de deplasmanda diyip bindim sarı kırmızı renkli eski mercedes'e.
hayatımdaki en zevkli yolculuklardan birini yaparak marşlarla, şarkılarla izmit'e geldik. maçın başlamasına daha çok vakit olmasına rağmen bize ayrılan tribünde inanılmaz bir kuyruk oluşmuştu şimdiden. en az 2-3 saat ayakta bekleyerek bir şekilde stada girdim. tribün tamamen dolmuştu. iğne atsan yere düşmesini bırak nefes alıp verecek yer bile kalmamıştı. zar zor skor tabelasının olduğu bölüme çıktım ve yerimi aldım. bu sırada evdekiler geldi aklıma. maça gideceğimi söylememiştim onlara ve o dönem cep telefonum da yoktu. eve haber veremiyordum. benim eve gelmediğim her saat babamın sinirini daha da arttıyordur diye düşünürken karşılaşmanın ilk düdüğü geldi. hepinizin bildiği gibi maçı hasan şaş ve radu niculescu'nun golleriyle 2-0 alarak 3. yıldızın sahibi olduk. çektiğim o kadar çileye değmişti. galatasaray'ım şampiyondu ve ben buna canlı şahit oluyordum. büyük bir medya baskısıyla geçirdiğimiz sezonu liderlikle bitirmeyi garantilemiştik.
dönüş yolunu hatırlamıyorum bile ama eve geldiğimde saat gece 12'yi geçiyordu büyük ihtimalle. işte o an evde sinirli bir şekilde beni bekleyen babam aklıma geldi. zili çaldım, kapı açıldı ve istemeyerek de olsa merdivenleri çıkmaya başladım. o 2 dakika bana 2 saat gibi geldi. derken bizim kapıya geldim ve babamla gözgöze geldim. korkudan arada 5-6 basamak bıraktım ve durdum. o sırada babamla aramızda ömrüm boyunca unutamayacağım şöyle ilginç bir diyalog yaşandı.
babam: nerdeydin?
ben: maça gittim
babam: ben sana gitmeyeceksin demedim mi lan?
ben: dedin
babam: niye gittin?
dedi ve içeri girdi. ben yavaş adımlarla açık kapıdan içeri baktım, evin boş koridorunu gördüm. girsem mi girmesem mi diye düşünürken kendimi evde buldum. beklentimin aksine babamdan herhangi bir tepki almadım. adam pes etmişti ve odasına gitmişti. ben de odama çekildim ve yatağıma uzandım o an ne kadar yorulduğumu anladım ama olsundu. galatasaray'ım şampiyon olmuştu. cimbom'a canım feda dedim ve başımı yastığa koyup hayatımın belki de en huzurlu uykularından birini uyudum.
bu da böyle bir anımdı. normalde anlatmazdım ama sözlükteki güzel ortamı görünce birden yazıverdim içimdekileri.
abdurrahim albayrak mart ayında yapılan seçimde yöneticilikten ayrılmış olmasına rağmen sağolsun ali sami yen stadı'nın önünden kaldıracağı altur turizm'e ait eski püskü 302 mercedes otobüslerden oluşan konvoyla taraftarı izmit'e götüreceğini söyledi. ben de kaçış planını hazırladım hemen; dışarı çıkıyorum deyip maça kaçmak. yaş daha 15 ve ben evden kaçıp tek başıma deplasman maçına gideceğim. bütün hazırlıklarımı yaptım ve maç gününü beklemeye koyuldum. pazar sabahı hazırlandım ve kimseye çaktırmadan evden çıkacakken kapıda babama yakalandım. nereye gidiyosun sözü ile birden afallasam da kendimi toparlayıp hiç. dışarı çıkıyorum alışveriş merkezine gidip dolaşacağım dedim ve tam o sırada kıyafetimin içine sakladığım galatasaray atkım pat diye yere düştü. o an benim için film koptu ve tüh gidemiyorum maça diye düşündüm. babamın ''gir ulan eve'' demesini beklerken bir atkıya, bir bana bakan bizim ihtiyar ''geç kalma sakın'' dedi ve kapıyı kapadı. en önemli engeli aşmıştım. bundan sonrası vız gelirdi artık.
mecidiyeköy'e geldiğimde altur turizm'e ait sarı kırmızı mercedesleri gördüm ve heyecanım daha da arttı. stadın gişelerinden kocaelispor'un bastırdığı 80'li yıllardan kalma gibi duran makbuza benzer maç biletini aldıktan sonra tekrar otobüslere yöneldim ve kalkış saatini beklemeye başladım. derken o an geldi ve otobüslerin kapıları açıldı. ben kalabalığın arasında bir şekilde o otobüse bindim. otobüse adımımı atarken aklıma birden gece eve döndüğümde babamdan yiyeceğim dayak geldi. varsın yiyelim dedim. ne önemi vardıki. hayatımda ilk kez galatasaray'ın şampiyonluğunu ilan edeceği bir maça gidecektim hem de deplasmanda diyip bindim sarı kırmızı renkli eski mercedes'e.
hayatımdaki en zevkli yolculuklardan birini yaparak marşlarla, şarkılarla izmit'e geldik. maçın başlamasına daha çok vakit olmasına rağmen bize ayrılan tribünde inanılmaz bir kuyruk oluşmuştu şimdiden. en az 2-3 saat ayakta bekleyerek bir şekilde stada girdim. tribün tamamen dolmuştu. iğne atsan yere düşmesini bırak nefes alıp verecek yer bile kalmamıştı. zar zor skor tabelasının olduğu bölüme çıktım ve yerimi aldım. bu sırada evdekiler geldi aklıma. maça gideceğimi söylememiştim onlara ve o dönem cep telefonum da yoktu. eve haber veremiyordum. benim eve gelmediğim her saat babamın sinirini daha da arttıyordur diye düşünürken karşılaşmanın ilk düdüğü geldi. hepinizin bildiği gibi maçı hasan şaş ve radu niculescu'nun golleriyle 2-0 alarak 3. yıldızın sahibi olduk. çektiğim o kadar çileye değmişti. galatasaray'ım şampiyondu ve ben buna canlı şahit oluyordum. büyük bir medya baskısıyla geçirdiğimiz sezonu liderlikle bitirmeyi garantilemiştik.
dönüş yolunu hatırlamıyorum bile ama eve geldiğimde saat gece 12'yi geçiyordu büyük ihtimalle. işte o an evde sinirli bir şekilde beni bekleyen babam aklıma geldi. zili çaldım, kapı açıldı ve istemeyerek de olsa merdivenleri çıkmaya başladım. o 2 dakika bana 2 saat gibi geldi. derken bizim kapıya geldim ve babamla gözgöze geldim. korkudan arada 5-6 basamak bıraktım ve durdum. o sırada babamla aramızda ömrüm boyunca unutamayacağım şöyle ilginç bir diyalog yaşandı.
babam: nerdeydin?
ben: maça gittim
babam: ben sana gitmeyeceksin demedim mi lan?
ben: dedin
babam: niye gittin?
dedi ve içeri girdi. ben yavaş adımlarla açık kapıdan içeri baktım, evin boş koridorunu gördüm. girsem mi girmesem mi diye düşünürken kendimi evde buldum. beklentimin aksine babamdan herhangi bir tepki almadım. adam pes etmişti ve odasına gitmişti. ben de odama çekildim ve yatağıma uzandım o an ne kadar yorulduğumu anladım ama olsundu. galatasaray'ım şampiyon olmuştu. cimbom'a canım feda dedim ve başımı yastığa koyup hayatımın belki de en huzurlu uykularından birini uyudum.
bu da böyle bir anımdı. normalde anlatmazdım ama sözlükteki güzel ortamı görünce birden yazıverdim içimdekileri.