142
maç ister ister madrid'te ister manchester'da ister milano'da isterse munich'de olsun her maçı aynı görmek, "acaba giggs'i nasıl durduracaz, inzaghi cezasahasında topla çok buluşmaz inşallah, raul'u kim tutucak acaba...vs." gibi çekinceler hissetmemektir. "hakan'ın bu maç kesin bi golü var, olmadı hasan'a arif'e indirir kafayla yada hagi ümit'e, küçük hakan'a atar bi arapası emre'yle okan'la bi verkaç tamamdır, bakarsın çakar bi monaco füzesi oldu da bitti maşallah" gibi konuşmalar yapmaktır arkadaşlarla ve bu konuşulanların akşam izlenen maçta gerçeğe dönüşmesidir. hagi'nin athletic'e attığı o goldeki falsoyu kavrayamamaktır, bülent kaptan'ın çıkan kolundaki bandaj olmaktır, onu hızıyla geçen rakibini popecsu'nun daha sonra ufak bir çalımla pazara yollayacağını bilmektir, ortasahayı topla geçip 20-30 metrelik arapasını küçük hakan'la ümit'le capone'la buluşturmasına alışkın olmaktır. emre'yle okan'la suat'la rakibi kovalamaktır, 50-60 metre depar atıp rakibin pasına müdahale edip taca yollayınca kale çizgisinden top çıkarmış gibi sevinmektir, war chant'le düyleri diken diken maç öncesi atkıları dalgalandırmaktır, mahalle maçında topa vururken hagi gerildi hagi vurdur ve gool demektir, marshall reklamlı siyah formayı uyurken de giymektir... daha bir çok şeydir 90'larda galatasaraylı bir çocuk olmak, ama en güzel çocukluktur. inşallah bizim çocuklarımız çalım atarken messi, şut çekerken c.ronaldo, orta açarken daniel alves olmazlar da galatasaray formasının arkasında yazan isimleri haykırırlar.