2326
benim için inanılmaz güzel bir yer. facebook sayesinde haberim oldu ilk önce. facebook sayfasının moderatörü harrycool’muş meğerse.
facebook sayfasına üye olmak için önce “sözlük yazarı” olmanız gerek dedi, yol gösterdi, yardımcı oldu. çok sonra harrycool ile tanıştık, halı sahada top bile oynadık, hem takım arkadaşı hem de rakip olarak.
yıllardır galatasaray’la, futbolla ilgili her şeyi takip eden, okuyan, futbolu 20 sezon oynamış, “baba gelsen de maçı birlikte izleyelim” diye arkadaşların ofislerine çağırılan biriydim ama hiç yazmamıştım. yazmak da istiyordum aslında. zamanında doğan koloğlu ile görüşme bile yapmıştım, bir arkadaşım sayesinde, olmamıştı. ama doğan koloğlu, ona götürdüğüm yazılardan bazı şeyleri kullanmıştı yazısında, çok mutlu olmuştum.
galatasaray sözlük bana galatasaray’ı ve futbolu yazma olanağı sağladı. gs ve hagi biraderlere tekrar teşekkür ederim.
sözlük bana sadece yazma imkanı sunmadı. çok şey kattı.
ben ki; futbolu çok iyi bildiğimi düşünürüm, izlediğim maçlardan sonra gazetelerdeki yorumları okumam bile, zaman kaybı görürüm. ama sözlüğü okuyorum, seviyorum okumayı. bazen çok farklı bakış açıları görüyorum, bana katkısı oluyor.
genellikle “dervişin fikri neyse, zikri odur” anlayışı hakim elbette, aynı benim gibi.
yıllarca çok şükür çok arkadaş biriktirdim. birlikte top oynadıklarım, okullardan, işyerlerinden. ama burada da müthiş dostlar tanıdım. bir çoğu kardeşim gibi, bazıları oğlum gibi hatta.
neyse, aslında bu sadece giriş olacaktı, uzun oldu biraz.
bana galatasaray sözlük’ün kazandırdığı en önemli şey tahammül edebilmek. burada çok farklı tipte insan var. büyük çoğunluk mürekkep yalamış denen galatasaray taraftarları. yine büyük çoğunluğu en fazla halı sahada futbol oynamışlar ve çok büyük çoğunluk oldukça genç, en azında bana ve zizonkovac’a kıyasla. gerçi ben de zizonkovac’a göre çok gencim, belirteyim dedim:)
sözlükte çok farklı yazar var.
kimisi elit, gerçekten elit, benim üstüme yapıştığı anlamda değil. seçkinci bu arkadaşlar. galatasaraylı futbolcu küfür etmez, rakibine tekme atmaz, hakeme itiraz etmez, manitasıyla düzeyli ilişki yaşar, yönetim, hocası, takım arkadaşı, taraftar hakkında kötü konuşmaz gibi daha bir sürü şeyi doğru yapar, yapması gerekir diye düşünüyor. daha önce yazmıştım bu arkadaşlar ideali arıyor.
bunların da çeşitleri var. kimisi futbolu sadece halı sahada oynayarak ya da bilemedin bir futbol okulunda para verip idmana çıkmak, hadi en babası genç takımlarda veya amatör ligde birkaç maça çıkmış olmakla sahada, kulübede, takım otobüsünde, tesislerde ne olduğunu çözdüğünü sanıyor. yine bu arkadaşların bir çoğu futbolcu denen tiplerin salak, gerizekalı, cahil, bir boktan anlamaz, sadece futbol oynama yetenekleri hatta sadece kuvvetli oldukları için galatasaray’da top oynadıklarını sanıyor. üzgünüm kendileri için. işin kötüsü bu arkadaşlar hakikaten çok güzel yazıyor, çok ikna edici yazıyor. bir anda bakıyorum ne düşündüğünü bildiğim arkadaşlar bile inanmış.
türkiye’deki futbolcuların ezici çoğunluğu üniversite okumamıştır. bu onların aşağılanması için yeterli değildir. nasıl okusun adam? ben kendi üniversitemin kulüp takımında oynarken lig maçı saatiyle sınav saati çakıştığında kulüp yönetimi halledmedi, siz ne sanıyorsunuz. kulüp itü, üniversite itü’ydü. bir şey yapamayız, ya sınav ya da maç dediler. normalde ben maça gider, sınavı takmazdım. ama “ulan takımın kaptanıyım, itü forması giyiyorum, kulüp tarihinde görülmemiş para veriyorsunuz bana, bir sınavı mı erteleyemiyorsunuz” diye kızdım, sınava gidip maça gitmedim. yenilmiş takım, sonra da “senin yüzünden yenildik” dediler. ben ne yaptım ki, top mu kaptırdım, penaltı mı kaçırdım?
beni boşverin, futbolcu olamadım ben zaten.
ama herkes metin tekin de değil. istanbul üni. iktisat mezunudur metin. ama nasıl? dekanı erdoğan alkin idmana gelip, idman bitince arabasıyla metin’i vizelere yetiştiriyordu. bu adam okulu nasıl bitirmesin?
futbolcuların hele ki profesyonel olma ihtimali olan oyuncuların futbola bakışı da çevresinin onlara bakışı da farklıdır. aile, arkadaş çevresi gibi etkenler kulüpten çok daha belirleyicidir gençlerin hayatında. bunu anlamamak için kör olmak lazım. burası türkiye, avrupa gibi soğuk ilişkilerin olduğu bir yer değil. bu çocuklar bahsedilen çevrelerinden kopup farklı davranamazlar, kendileri rahat edemez zaten. brezilyalı’lar bizimkilerden farklı mı sanki. niye bir çoğu (sadece türkiye’dekiler değil) ülkelerine gittiklerinde geri dönme konusunda sınırları zorluyor.
futbolcular konusunda son bir şey daha; futbolcu zekidir, en azından kurnazdır. sahadaki o mücadele içinde doğru işleri yapan adama salak, öküz, gerizekalı, cahil derken bir kez daha düşünün.
sözlükte “ne olursa olsun fenerbahçe’yi yenelimciler” var. bunlar sadece yenelimciler değil, antifenerbahçeliler, bir ara atkısı bile çıkmıştı.
yenelim tabii lan, parça pincik edelim, hatta dünyadan silelim. bir yöntem bulun en önlerde olmazsam şerefsizim. zamanında en önlerdeydim zaten. bu arkadaşlara bir anı anlatmak istiyorum, pederin yaşadığı. ali uras, trakya üniversitesi’ne geliyor, hıncal falan da var. peder de üniversitenin üst düzey adamlarından biridir ha, (ama benim gibidir, elit falan değildir, hala çağırınca eski açıkta maç izler) ali uras’a “fener’i yenin yeter, biz başka şey istemiyoruz” der. ali uras’ın cevabı bence efsanedir “bizi hep bu zihniyet geri götürdü zaten, bari siz yapmayın captano’nun babası bey”. fener’e koymak mı, dünyada bundan zevkli çok az şey biliyorum ben. ama o az dediğim şeyler de çok kıymetli, fener’e koymak paha biçilemez ama sadece zevk veren bu değil.
hele ki, fener şampiyon olmasın diye başka takıma koca galatasaray’ın yatmasını istemek, allah beni bundan korusun.
bir de yabancı hayranları var sözlükte. yazdıklarından çok net anlarsınız. baros, kewell, elano, dos santos, neill hatta jo’ya laf söyletmezler, en azından kendileri söylemez ama iş bizim kendi yetiştirdiklerimize geldiğinde aynı toleransı göstermezler. arda’ya cahil, aptal, görgüsüz deyip yabancılara laf söylemeyen, söyletmeyenler var.
geçen sezon dos santos-arda kıyaslaması sebebiyle söyleyeyim, arda sinema kapattı kıro! ha evet giovani de 7. kişisel resim sergisini açtı zaten. biz bu ülkede dansöz sevgilisi için pavyon kapatan çok futbolcu gördük, ilerleme var, enseyi karartmayın.
sözlükte fark ettiğim önemli konulardan biri de kuşak farkı. her kuşak kendi idolünü buluyor. sözlüğümüz en baba metin oktay’a kadar gidiyor. bundan 20 sene önce sözlük olsaydı gündüz kılıç da idoller arasında olurdu mesela. anketinho’da “monaco’ya atılan hangi gol” diye bir anket var. ve hagi’nin golü prekazi’nin golünün önünde. bu kuşaklar arası farkı gösteriyor. hem işe yarama hem de gerçekten gol olarak prekazi’nin golü çok daha iyi. hani video aramasında best goal yazdığınızda roberto carlos’un fransa’ya attığı gol geliyor ya, prekazi’nin golü de bunlardan biri olabilir aslında. hani kolay tarif edilemeyen, hesap kitap tutmayan bir gol. ama hagi’nin golü sözlükte önde, neden? çünkü hagi’nin golü, bir çok sözlük yazarının canlı izlediği, kendilerini coşturmuş, heyecanlandırmış bir gol.
şimdilerde kewell’ın bu kadar sevilmesinin sebeplerinden biri de kuşak-idol arayışı. yanlış anlaşılmasın, kimseyi yargılıyor, hele ki küçümsüyor asla değilim, sedece tespit bu. bence de maradona, pele’den iyi mesela. halbuki pele’yi izlemiş değilim.
ben bunu öğrendim, kuşak farkı. espri anlayışı bile farklı bence. bana hiç komik gelmeyen entrylerde sandalyeden düşenler oluyor. ama bunu da çözdüm. ben gırgır, fırt, limon kuşağındanım. şimdiki gençler en babası leman, sonra uykusuz ve penguenkuşağı. normal mi bu anlayış farkı, normal tabii.
çok komik şeyler yazarlar da var elbette, haklarını teslim etmem gerek.
bir de rüzgara göre yön değiştirenler var. en kalabalık grup kesinlikle. aynı türkiye gibi. bunlar “karma”yı fazlasıyla önemser, biri kendi fikrine göre entry girmezse asla ilk olan olmak istemez. abicim rahat olun, karma önemli bir şey değil, bildiğinizi, bildiğiniz gibi yazın.
ama sözlükte en kalabalık grup okumayanlar ne yazık ki. uzun yazıların okunmaması konusunu kapatalı çok oldu. ama 300 küsur entry girilmiş başlığa daha önce yazılmış olma ihtimali çok yüksek bir entry daha girebiliyor bazı yazarlar. çünkü öncekilere bakma ihtiyacı duymuyor. aynı şey başlık açma sırasında da oluyor. arayıp bulmak zor değil, açmak istenilen başlık var mı, yok mu? biraz çaba lütfen.
polemikçiler var birde. ya kendileri polemiğe sebep olacak bir şeyler yazıyor ve konu ayırmaksızın bunda ısrar ediyor, ya da birinin entrysi üzerinden kavgaya girişiyor. en çok zararı bu tipler veriyor sözlüğe. en fazla kirlilik böyle oluşuyor.
polemikçiler konusunu açmam lazım. başkanı, yöneticiyi, hocayı, futbolcuyu eleştirebilirsiniz tabii, başarılı olamayacağını da düşünebilirsiniz, hissedebilirsiniz. ama hakaret etmeye gerek var mı?
beğenmediğiniz adamı neden beğenmediğinizi yazmanız lazım, sebeplerini iyice ortaya koymanız lazım. eğer öyle yapmazsanız kusura bakmayın herkes sizin hiçbir şeyden anlamadığınızı düşünür, ciddiye almaz.
bir de tutarsızlar var, en çok polemik bunlardan çıkıyor zaten. örnek olsun diye söylüyorum barış, arda, ayhan, aydın şöyle kötü böyle, galatasaray’ın futbolcusu değil, gitsin. ama rijkaard büyük hoca. nasıl? nasıl olabilir ki bu? ikisinden sadece biri doğru olabilir.
ansiklopedik bilgi girmeyi kendine görev edinmiş arkadaşlar var. bir sözlükte olması gereken, kesinlikle faydalı bilgiler bunlar. özellikle transfer döneminde gerçek bir bilgi kaynağı haline geliyor sözlük, bu arkadaşlar sayesinde. onlardan ricam, sözlüğün hareketli olduğu, entry girişinin fazla olduğu zamanlarda bunu yapmamaları. arada kaynayıp gidiyor diğerleri nitekim.
bilgisayar oyunlarını bilmekle sahada top oynamanın aynı şey olmadığını bilmeyen arkadaşlar da var ne yazık ki. daha önce blogda uzun uzun yazmıştım bu konuyu. özetle, sahada etkileşimler asla oyun başındakiyle aynı olamaz.
elbette bu oyunların futbolcuları tanımak, oyunu öğrenmek açısından yararları vardır, ama her şey olmadığını bilmelerini isterim. işi bilenler aradaki farkı anlıyor merak ediyorsanız söyleyeyim.
bir de entry girmeyip blog linki verenler var, mesela ben. daha önceleri hem sözlüğe hem bloga aynı yazıları koyuyordum, hatta nkfvas’in uyarısıyla önce sözlüğe yaıp sonra bloga ekliyordum. bu yazılar genellikle uzun oluyor ve fark ettim ki, çok az kişi okuyor. artık bu tip yazılar için blog linki veriyorum, meraklısı zaten bakar. çok şükür blogla ilgili bir çıkarım yok. blog niye var peki? çünkü galatasaraylı’lar dışında da arkadaşlarım var, onlar sözlükten değil de blogdan okuyor. ayrıca, blogun oluşması da tamamen galatasaray sözlük sayesindedir.
unutmadan söyleyeyim, ben futbol konusunda çok iddialıyımdır ama yazı konusunda değil. genellikle pek beğenmem yazma şeklimi, düzeltemiyorum da bir türlü.
asıl önemli ve değer verdiğim bir grup yazarı en sona sakladım. bu arkadaşlar tek satırlık değil, üzerinde kafa yordukları, araştırma yaptıkları konuları yazıyorlar. uzun uzun yazıyor bu arkadaşlar. fikirlerine katılmasam da merak ediyorum ne demişler diye, yeni bir şey öğrenebilir miyim diye bakıyorum. kesinlikle faydası oluyor. uzun uzun yazıp içi boş olanlardan bahsetmiyorum.
yoruldum yazmaktan. şimdilik bu kadar.
facebook sayfasına üye olmak için önce “sözlük yazarı” olmanız gerek dedi, yol gösterdi, yardımcı oldu. çok sonra harrycool ile tanıştık, halı sahada top bile oynadık, hem takım arkadaşı hem de rakip olarak.
yıllardır galatasaray’la, futbolla ilgili her şeyi takip eden, okuyan, futbolu 20 sezon oynamış, “baba gelsen de maçı birlikte izleyelim” diye arkadaşların ofislerine çağırılan biriydim ama hiç yazmamıştım. yazmak da istiyordum aslında. zamanında doğan koloğlu ile görüşme bile yapmıştım, bir arkadaşım sayesinde, olmamıştı. ama doğan koloğlu, ona götürdüğüm yazılardan bazı şeyleri kullanmıştı yazısında, çok mutlu olmuştum.
galatasaray sözlük bana galatasaray’ı ve futbolu yazma olanağı sağladı. gs ve hagi biraderlere tekrar teşekkür ederim.
sözlük bana sadece yazma imkanı sunmadı. çok şey kattı.
ben ki; futbolu çok iyi bildiğimi düşünürüm, izlediğim maçlardan sonra gazetelerdeki yorumları okumam bile, zaman kaybı görürüm. ama sözlüğü okuyorum, seviyorum okumayı. bazen çok farklı bakış açıları görüyorum, bana katkısı oluyor.
genellikle “dervişin fikri neyse, zikri odur” anlayışı hakim elbette, aynı benim gibi.
yıllarca çok şükür çok arkadaş biriktirdim. birlikte top oynadıklarım, okullardan, işyerlerinden. ama burada da müthiş dostlar tanıdım. bir çoğu kardeşim gibi, bazıları oğlum gibi hatta.
neyse, aslında bu sadece giriş olacaktı, uzun oldu biraz.
bana galatasaray sözlük’ün kazandırdığı en önemli şey tahammül edebilmek. burada çok farklı tipte insan var. büyük çoğunluk mürekkep yalamış denen galatasaray taraftarları. yine büyük çoğunluğu en fazla halı sahada futbol oynamışlar ve çok büyük çoğunluk oldukça genç, en azında bana ve zizonkovac’a kıyasla. gerçi ben de zizonkovac’a göre çok gencim, belirteyim dedim:)
sözlükte çok farklı yazar var.
kimisi elit, gerçekten elit, benim üstüme yapıştığı anlamda değil. seçkinci bu arkadaşlar. galatasaraylı futbolcu küfür etmez, rakibine tekme atmaz, hakeme itiraz etmez, manitasıyla düzeyli ilişki yaşar, yönetim, hocası, takım arkadaşı, taraftar hakkında kötü konuşmaz gibi daha bir sürü şeyi doğru yapar, yapması gerekir diye düşünüyor. daha önce yazmıştım bu arkadaşlar ideali arıyor.
bunların da çeşitleri var. kimisi futbolu sadece halı sahada oynayarak ya da bilemedin bir futbol okulunda para verip idmana çıkmak, hadi en babası genç takımlarda veya amatör ligde birkaç maça çıkmış olmakla sahada, kulübede, takım otobüsünde, tesislerde ne olduğunu çözdüğünü sanıyor. yine bu arkadaşların bir çoğu futbolcu denen tiplerin salak, gerizekalı, cahil, bir boktan anlamaz, sadece futbol oynama yetenekleri hatta sadece kuvvetli oldukları için galatasaray’da top oynadıklarını sanıyor. üzgünüm kendileri için. işin kötüsü bu arkadaşlar hakikaten çok güzel yazıyor, çok ikna edici yazıyor. bir anda bakıyorum ne düşündüğünü bildiğim arkadaşlar bile inanmış.
türkiye’deki futbolcuların ezici çoğunluğu üniversite okumamıştır. bu onların aşağılanması için yeterli değildir. nasıl okusun adam? ben kendi üniversitemin kulüp takımında oynarken lig maçı saatiyle sınav saati çakıştığında kulüp yönetimi halledmedi, siz ne sanıyorsunuz. kulüp itü, üniversite itü’ydü. bir şey yapamayız, ya sınav ya da maç dediler. normalde ben maça gider, sınavı takmazdım. ama “ulan takımın kaptanıyım, itü forması giyiyorum, kulüp tarihinde görülmemiş para veriyorsunuz bana, bir sınavı mı erteleyemiyorsunuz” diye kızdım, sınava gidip maça gitmedim. yenilmiş takım, sonra da “senin yüzünden yenildik” dediler. ben ne yaptım ki, top mu kaptırdım, penaltı mı kaçırdım?
beni boşverin, futbolcu olamadım ben zaten.
ama herkes metin tekin de değil. istanbul üni. iktisat mezunudur metin. ama nasıl? dekanı erdoğan alkin idmana gelip, idman bitince arabasıyla metin’i vizelere yetiştiriyordu. bu adam okulu nasıl bitirmesin?
futbolcuların hele ki profesyonel olma ihtimali olan oyuncuların futbola bakışı da çevresinin onlara bakışı da farklıdır. aile, arkadaş çevresi gibi etkenler kulüpten çok daha belirleyicidir gençlerin hayatında. bunu anlamamak için kör olmak lazım. burası türkiye, avrupa gibi soğuk ilişkilerin olduğu bir yer değil. bu çocuklar bahsedilen çevrelerinden kopup farklı davranamazlar, kendileri rahat edemez zaten. brezilyalı’lar bizimkilerden farklı mı sanki. niye bir çoğu (sadece türkiye’dekiler değil) ülkelerine gittiklerinde geri dönme konusunda sınırları zorluyor.
futbolcular konusunda son bir şey daha; futbolcu zekidir, en azından kurnazdır. sahadaki o mücadele içinde doğru işleri yapan adama salak, öküz, gerizekalı, cahil derken bir kez daha düşünün.
sözlükte “ne olursa olsun fenerbahçe’yi yenelimciler” var. bunlar sadece yenelimciler değil, antifenerbahçeliler, bir ara atkısı bile çıkmıştı.
yenelim tabii lan, parça pincik edelim, hatta dünyadan silelim. bir yöntem bulun en önlerde olmazsam şerefsizim. zamanında en önlerdeydim zaten. bu arkadaşlara bir anı anlatmak istiyorum, pederin yaşadığı. ali uras, trakya üniversitesi’ne geliyor, hıncal falan da var. peder de üniversitenin üst düzey adamlarından biridir ha, (ama benim gibidir, elit falan değildir, hala çağırınca eski açıkta maç izler) ali uras’a “fener’i yenin yeter, biz başka şey istemiyoruz” der. ali uras’ın cevabı bence efsanedir “bizi hep bu zihniyet geri götürdü zaten, bari siz yapmayın captano’nun babası bey”. fener’e koymak mı, dünyada bundan zevkli çok az şey biliyorum ben. ama o az dediğim şeyler de çok kıymetli, fener’e koymak paha biçilemez ama sadece zevk veren bu değil.
hele ki, fener şampiyon olmasın diye başka takıma koca galatasaray’ın yatmasını istemek, allah beni bundan korusun.
bir de yabancı hayranları var sözlükte. yazdıklarından çok net anlarsınız. baros, kewell, elano, dos santos, neill hatta jo’ya laf söyletmezler, en azından kendileri söylemez ama iş bizim kendi yetiştirdiklerimize geldiğinde aynı toleransı göstermezler. arda’ya cahil, aptal, görgüsüz deyip yabancılara laf söylemeyen, söyletmeyenler var.
geçen sezon dos santos-arda kıyaslaması sebebiyle söyleyeyim, arda sinema kapattı kıro! ha evet giovani de 7. kişisel resim sergisini açtı zaten. biz bu ülkede dansöz sevgilisi için pavyon kapatan çok futbolcu gördük, ilerleme var, enseyi karartmayın.
sözlükte fark ettiğim önemli konulardan biri de kuşak farkı. her kuşak kendi idolünü buluyor. sözlüğümüz en baba metin oktay’a kadar gidiyor. bundan 20 sene önce sözlük olsaydı gündüz kılıç da idoller arasında olurdu mesela. anketinho’da “monaco’ya atılan hangi gol” diye bir anket var. ve hagi’nin golü prekazi’nin golünün önünde. bu kuşaklar arası farkı gösteriyor. hem işe yarama hem de gerçekten gol olarak prekazi’nin golü çok daha iyi. hani video aramasında best goal yazdığınızda roberto carlos’un fransa’ya attığı gol geliyor ya, prekazi’nin golü de bunlardan biri olabilir aslında. hani kolay tarif edilemeyen, hesap kitap tutmayan bir gol. ama hagi’nin golü sözlükte önde, neden? çünkü hagi’nin golü, bir çok sözlük yazarının canlı izlediği, kendilerini coşturmuş, heyecanlandırmış bir gol.
şimdilerde kewell’ın bu kadar sevilmesinin sebeplerinden biri de kuşak-idol arayışı. yanlış anlaşılmasın, kimseyi yargılıyor, hele ki küçümsüyor asla değilim, sedece tespit bu. bence de maradona, pele’den iyi mesela. halbuki pele’yi izlemiş değilim.
ben bunu öğrendim, kuşak farkı. espri anlayışı bile farklı bence. bana hiç komik gelmeyen entrylerde sandalyeden düşenler oluyor. ama bunu da çözdüm. ben gırgır, fırt, limon kuşağındanım. şimdiki gençler en babası leman, sonra uykusuz ve penguenkuşağı. normal mi bu anlayış farkı, normal tabii.
çok komik şeyler yazarlar da var elbette, haklarını teslim etmem gerek.
bir de rüzgara göre yön değiştirenler var. en kalabalık grup kesinlikle. aynı türkiye gibi. bunlar “karma”yı fazlasıyla önemser, biri kendi fikrine göre entry girmezse asla ilk olan olmak istemez. abicim rahat olun, karma önemli bir şey değil, bildiğinizi, bildiğiniz gibi yazın.
ama sözlükte en kalabalık grup okumayanlar ne yazık ki. uzun yazıların okunmaması konusunu kapatalı çok oldu. ama 300 küsur entry girilmiş başlığa daha önce yazılmış olma ihtimali çok yüksek bir entry daha girebiliyor bazı yazarlar. çünkü öncekilere bakma ihtiyacı duymuyor. aynı şey başlık açma sırasında da oluyor. arayıp bulmak zor değil, açmak istenilen başlık var mı, yok mu? biraz çaba lütfen.
polemikçiler var birde. ya kendileri polemiğe sebep olacak bir şeyler yazıyor ve konu ayırmaksızın bunda ısrar ediyor, ya da birinin entrysi üzerinden kavgaya girişiyor. en çok zararı bu tipler veriyor sözlüğe. en fazla kirlilik böyle oluşuyor.
polemikçiler konusunu açmam lazım. başkanı, yöneticiyi, hocayı, futbolcuyu eleştirebilirsiniz tabii, başarılı olamayacağını da düşünebilirsiniz, hissedebilirsiniz. ama hakaret etmeye gerek var mı?
beğenmediğiniz adamı neden beğenmediğinizi yazmanız lazım, sebeplerini iyice ortaya koymanız lazım. eğer öyle yapmazsanız kusura bakmayın herkes sizin hiçbir şeyden anlamadığınızı düşünür, ciddiye almaz.
bir de tutarsızlar var, en çok polemik bunlardan çıkıyor zaten. örnek olsun diye söylüyorum barış, arda, ayhan, aydın şöyle kötü böyle, galatasaray’ın futbolcusu değil, gitsin. ama rijkaard büyük hoca. nasıl? nasıl olabilir ki bu? ikisinden sadece biri doğru olabilir.
ansiklopedik bilgi girmeyi kendine görev edinmiş arkadaşlar var. bir sözlükte olması gereken, kesinlikle faydalı bilgiler bunlar. özellikle transfer döneminde gerçek bir bilgi kaynağı haline geliyor sözlük, bu arkadaşlar sayesinde. onlardan ricam, sözlüğün hareketli olduğu, entry girişinin fazla olduğu zamanlarda bunu yapmamaları. arada kaynayıp gidiyor diğerleri nitekim.
bilgisayar oyunlarını bilmekle sahada top oynamanın aynı şey olmadığını bilmeyen arkadaşlar da var ne yazık ki. daha önce blogda uzun uzun yazmıştım bu konuyu. özetle, sahada etkileşimler asla oyun başındakiyle aynı olamaz.
elbette bu oyunların futbolcuları tanımak, oyunu öğrenmek açısından yararları vardır, ama her şey olmadığını bilmelerini isterim. işi bilenler aradaki farkı anlıyor merak ediyorsanız söyleyeyim.
bir de entry girmeyip blog linki verenler var, mesela ben. daha önceleri hem sözlüğe hem bloga aynı yazıları koyuyordum, hatta nkfvas’in uyarısıyla önce sözlüğe yaıp sonra bloga ekliyordum. bu yazılar genellikle uzun oluyor ve fark ettim ki, çok az kişi okuyor. artık bu tip yazılar için blog linki veriyorum, meraklısı zaten bakar. çok şükür blogla ilgili bir çıkarım yok. blog niye var peki? çünkü galatasaraylı’lar dışında da arkadaşlarım var, onlar sözlükten değil de blogdan okuyor. ayrıca, blogun oluşması da tamamen galatasaray sözlük sayesindedir.
unutmadan söyleyeyim, ben futbol konusunda çok iddialıyımdır ama yazı konusunda değil. genellikle pek beğenmem yazma şeklimi, düzeltemiyorum da bir türlü.
asıl önemli ve değer verdiğim bir grup yazarı en sona sakladım. bu arkadaşlar tek satırlık değil, üzerinde kafa yordukları, araştırma yaptıkları konuları yazıyorlar. uzun uzun yazıyor bu arkadaşlar. fikirlerine katılmasam da merak ediyorum ne demişler diye, yeni bir şey öğrenebilir miyim diye bakıyorum. kesinlikle faydası oluyor. uzun uzun yazıp içi boş olanlardan bahsetmiyorum.
yoruldum yazmaktan. şimdilik bu kadar.