14502
kanuni sultan süleyman, kendi emriyle boğdurulan oğlu mustafa’nın cansız bedenine sarılıp kendinden geçmiş bir şekilde ağlarken dönemin vezir-i azam’ı, aynı zamanda damadı rüstem paşa yanına gelip kendisine: “hünkarım, metanetinizi koruyun. ah-u figan ederek ağlamanız tebaanızın nazarında sizi güçsüz gösterir. geride üç yiğit şehzademiz var…” v.s laflar edince kanuni ona dönmüş: “konuş rüstem konuş; ne devlet senin, ne evlat senin” demiş.
belki karar alma mekanizmasına dahil değiliz, belki bireysel olarak maddi anlamda kombine, bilet, forma almak dışında çok fazla desteğimiz yok ama total olarak düşündüğümüzde “taraftar” olmasa bu kulüp de olmaz. yani önce şu konuda anlaşalım: galatasaray’ın sahibi taraftardır. o yüzden de herhangi bir “kayıp”ta en fazla üzülen, canı yanan da taraftar oluyor. “taraftarlık” elbette sınırları olan, benzer tutum ve davranışların sergilendiği bir alan değil. kimisi eleştirel yaklaşır, kimisi biat eder, kimisi daha objektif olur v.s ama ilgi çekmek için marjinal söylemlerde bulunan, havuç taklidi yapıp tavşan avlama gibi bir yaklaşımla farklı amaçların peşinde olan veya giydiği sahte galatasaray formasıyla suyu bulandırmaya çalışanları saymazsak taraftarların tamamı öncül olarak galatasaray’ın menfaatlerini düşünür. haliyle teması tamamen galatasaray üzerine olan şu platformda hakaretamiz söylemlere başvurmadan herkes teknik heyeti de, futbolcuyu da, yönetimi de rahatça eleştirebilir. bu eleştiri yapan kişileri “içimizdeki irlandalı” gibi görmek, galatasaraylılığını tartışmak da kimsenin haddi değil. ne yani, geçtiğimiz sezondan beri okan buruk’u eleştiriyorum diye galatasaray’ın kötü olmasını mı istiyorum? kaldı ki eleştirdiğimiz şey kişiliği değil, futbol aklı. yoksa müflis tüccarın eski defterleri karıştırması gibi okan’ın, emre ile beşinci sene üst üste şampiyon olmamızı nasıl sabote ettiğini, “kimseyle anlaşmadım” deyip inter ile aylar öncesinden sözleşme imzaladığını, o dönem için cüzi bir miktar karşılığında galatasaray değil de beşiktaş’ı tercih ettiğini falan gündeme getiririz ama kime ne fayda sağlayacak? belirttiğim gibi, kişiliğiyle ilgili hiçbir sorunum yok ama futbol aklının olmadığına inanıyorum. bunu söylerken de “tümdengelim” metoduyla “sonuç”tan yola çıkarak değerlendirmiyorum. günümüz futbol kanunu: orta sahan kadar varsın. kasımpaşa maçı henüz başlamadan kadroda sara-kerem demirbay ikilisini yan yana görür görmez “bu maçtan hayır gelmez” dedim. zerre keyif vermeden, tamamen kişisel yeteneklerle 3-0 olduğunda bile içimde hep bir endişe vardı. o oyun kurgusu ile hangi takımın karşısına çıkarsan çık, sonuç hüsran olacaktı. her fırsatta belirttiğim üzere, bu gerçekliği kadın olduğu yani futbolu hayatı boyunca seyirci olmak dışında deneyimlememiş ben görebiliyorsam, ömrünü futbola vakfetmiş okan buruk nasıl göremez? çok uzağa gitmeden gene yakın bir örnek: paok maçı. 2-1 öndeyiz, bu bir eleme maçı değil, averaj çok çok önemli bir faktör değil ve uzatmalarla birlikte neredeyse 10 dakika kalmışken oyuna giren futbolcu batshuayi. üstelik icardi de oyundayken. bu tercihte bulunmak için çıldırmış olmak lazım. çünkü ne bats ne de icardi farklı pozisyonlarda da oynayabilecek oyuncular. ikisi de safkan forvet… belli ki fenerbahçe maçında oynatamadığı için borçlu hissetti. bu durum kendisini belki iyi bir insan, iyi bir psikolog, iyi bir terapist yapabilir ama aynı zamanda berbat bir teknik direktör de yapar.
başta okan buruk olmak üzere takımda daha önce teknik direktörlük yapmış, formamızı terletmiş bütün insanlar nazarımda galatasaray’a hizmet ettikleri esnada değerlidir. sayısız örneğimiz var: işte bülent korkmaz. galatasaray’dan başka forma giymedi, efsane kaptan mertebesine yükseldi, teknik direktör oldu galatasaray tribünlerine hareket çekti. bize sayısız başarılar yaşatan fatih terim, bizi bırakıp milli takıma geçti, neredeyse kanlı-bıçaklı olduğumuz federasyon başkanı ile nispet yaparcasına kahkahalar eşliğinde fotoğraf çektirdi. küçücük yaşımla aşık olduğum semih yuvakuran, gidip fenerbahçe’ye imza attı… yarın okan buruk galatasaray’dan ayrılsa ve fenerbahçe’ye teknik direktör olsa kim şaşırırı? bunlara “profesyonel” deniyor. bir de profesyonel’in zıttı var: “amatör”. amatör etimolojik olarak “amare”den gelir. amare ise “sevmek” demek. biz taraftarlar amatörüz. sevmek, zahmetlidir, keçiboynuzu misali bir “dirhem” bal için bir “çeki” odun yemeyi göze almaktır. kimsenin sevgisi yarıştırılamaz ve ölçülemez. gerek özel mesajlarla gerekse kimi başlıklarda okan buruk eleştirisi üzerinden kimse galatasaray sevgimize laf etmesin, anne terliğiyle terbiye ederim (gülücük koymaya bile mecali olmayan smiley olsa keşke)
belki karar alma mekanizmasına dahil değiliz, belki bireysel olarak maddi anlamda kombine, bilet, forma almak dışında çok fazla desteğimiz yok ama total olarak düşündüğümüzde “taraftar” olmasa bu kulüp de olmaz. yani önce şu konuda anlaşalım: galatasaray’ın sahibi taraftardır. o yüzden de herhangi bir “kayıp”ta en fazla üzülen, canı yanan da taraftar oluyor. “taraftarlık” elbette sınırları olan, benzer tutum ve davranışların sergilendiği bir alan değil. kimisi eleştirel yaklaşır, kimisi biat eder, kimisi daha objektif olur v.s ama ilgi çekmek için marjinal söylemlerde bulunan, havuç taklidi yapıp tavşan avlama gibi bir yaklaşımla farklı amaçların peşinde olan veya giydiği sahte galatasaray formasıyla suyu bulandırmaya çalışanları saymazsak taraftarların tamamı öncül olarak galatasaray’ın menfaatlerini düşünür. haliyle teması tamamen galatasaray üzerine olan şu platformda hakaretamiz söylemlere başvurmadan herkes teknik heyeti de, futbolcuyu da, yönetimi de rahatça eleştirebilir. bu eleştiri yapan kişileri “içimizdeki irlandalı” gibi görmek, galatasaraylılığını tartışmak da kimsenin haddi değil. ne yani, geçtiğimiz sezondan beri okan buruk’u eleştiriyorum diye galatasaray’ın kötü olmasını mı istiyorum? kaldı ki eleştirdiğimiz şey kişiliği değil, futbol aklı. yoksa müflis tüccarın eski defterleri karıştırması gibi okan’ın, emre ile beşinci sene üst üste şampiyon olmamızı nasıl sabote ettiğini, “kimseyle anlaşmadım” deyip inter ile aylar öncesinden sözleşme imzaladığını, o dönem için cüzi bir miktar karşılığında galatasaray değil de beşiktaş’ı tercih ettiğini falan gündeme getiririz ama kime ne fayda sağlayacak? belirttiğim gibi, kişiliğiyle ilgili hiçbir sorunum yok ama futbol aklının olmadığına inanıyorum. bunu söylerken de “tümdengelim” metoduyla “sonuç”tan yola çıkarak değerlendirmiyorum. günümüz futbol kanunu: orta sahan kadar varsın. kasımpaşa maçı henüz başlamadan kadroda sara-kerem demirbay ikilisini yan yana görür görmez “bu maçtan hayır gelmez” dedim. zerre keyif vermeden, tamamen kişisel yeteneklerle 3-0 olduğunda bile içimde hep bir endişe vardı. o oyun kurgusu ile hangi takımın karşısına çıkarsan çık, sonuç hüsran olacaktı. her fırsatta belirttiğim üzere, bu gerçekliği kadın olduğu yani futbolu hayatı boyunca seyirci olmak dışında deneyimlememiş ben görebiliyorsam, ömrünü futbola vakfetmiş okan buruk nasıl göremez? çok uzağa gitmeden gene yakın bir örnek: paok maçı. 2-1 öndeyiz, bu bir eleme maçı değil, averaj çok çok önemli bir faktör değil ve uzatmalarla birlikte neredeyse 10 dakika kalmışken oyuna giren futbolcu batshuayi. üstelik icardi de oyundayken. bu tercihte bulunmak için çıldırmış olmak lazım. çünkü ne bats ne de icardi farklı pozisyonlarda da oynayabilecek oyuncular. ikisi de safkan forvet… belli ki fenerbahçe maçında oynatamadığı için borçlu hissetti. bu durum kendisini belki iyi bir insan, iyi bir psikolog, iyi bir terapist yapabilir ama aynı zamanda berbat bir teknik direktör de yapar.
başta okan buruk olmak üzere takımda daha önce teknik direktörlük yapmış, formamızı terletmiş bütün insanlar nazarımda galatasaray’a hizmet ettikleri esnada değerlidir. sayısız örneğimiz var: işte bülent korkmaz. galatasaray’dan başka forma giymedi, efsane kaptan mertebesine yükseldi, teknik direktör oldu galatasaray tribünlerine hareket çekti. bize sayısız başarılar yaşatan fatih terim, bizi bırakıp milli takıma geçti, neredeyse kanlı-bıçaklı olduğumuz federasyon başkanı ile nispet yaparcasına kahkahalar eşliğinde fotoğraf çektirdi. küçücük yaşımla aşık olduğum semih yuvakuran, gidip fenerbahçe’ye imza attı… yarın okan buruk galatasaray’dan ayrılsa ve fenerbahçe’ye teknik direktör olsa kim şaşırırı? bunlara “profesyonel” deniyor. bir de profesyonel’in zıttı var: “amatör”. amatör etimolojik olarak “amare”den gelir. amare ise “sevmek” demek. biz taraftarlar amatörüz. sevmek, zahmetlidir, keçiboynuzu misali bir “dirhem” bal için bir “çeki” odun yemeyi göze almaktır. kimsenin sevgisi yarıştırılamaz ve ölçülemez. gerek özel mesajlarla gerekse kimi başlıklarda okan buruk eleştirisi üzerinden kimse galatasaray sevgimize laf etmesin, anne terliğiyle terbiye ederim (gülücük koymaya bile mecali olmayan smiley olsa keşke)