9085
burada oturup kendilerinin neyi yanlış yaptığını yazacak değilim.
ancak derbi sonrası, hakemsiz, amasız, lakinsiz yenince bir kendilerine geldiler. 1998'de aziz yıldırım'ın başlattığı, daha sonra siyasi hayatımıza da sirayet eden, parçala, böl, yönet taktiğinin neticesinde 26 yıllık bir nefret oluşturdu.
ali koç, gelirken bu nefreti yıkmak için geliyorum diyordu. çünkü bunun zarar verdiğini, en çok zararı da fenerbahçe'nin gördüğünü anlamıştı. ilk sezonunda şampiyon olsa belki hiç bu toplara da girmeyecekti ama gördü ki, başarısızlığa rağmen iktidarda kalma yolu "dış mıhrak" masalını anlatmak.
buna inanmaya hazır bir kitle vardı.
roberto carlos varken şampiyon olamayan, van persie, nani varken mutlu son göremeyen takımın taraftarı, birkaç tıklama ile robben geleceğine inanacak kadar saf olunca "dış mıhrak" masalına inandırmak kolay oluyordu.
fenerbahçe çok ama çok uzun zamandır en iyi kadroya sahip değil.
ligin en iyi kadroları uzun zamandır bizim tekelmizde. billiong şikesi, pandemi dönüş yaşananlar yaşanmasa şu anda 5. yıldızı geçen sezon takmış bir takım olarak keyfe keder hareket ediyorduk.
fenerbahçe taraftarı ise her seferinde en iyi oyuncuların kendilerinde olduğu masalını kendilerine anlatarak inanıyor ve bununla birlikte tüm dünyanın kendine düşman olduğunu düşünüyor. çünkü 1998'den beri böyle güdülüyorlar.
galatasaray şampiyon olmasın diye maçtan çekilen, lisanssız futbolcu oynatarak hükmen mağlup olup, şampiyon olması sağlanan onlar değilmiş gibi "şikeyi türkiye'ye galatasaray getirdi" diyebiliyordu. buna inanmak daha kolaydı çünkü. kendi hatalarını başkasına yüklemek dünyanın en basit şeyiydi.
borç içindeyken, algıcı kalemler sayesinde dernek borcunu ayrı, aş borcunu ayrı açıklatan, transfer çalımı diye manşet attıran, sayfa sayfa tapeyi kabul eden, "ben şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım" diyecek kadar rahat hareket eden birinin açtığı nefret çukuruna gömüldüler.
olan biteni düşününce yaşadıkları az bile..
ancak derbi sonrası, hakemsiz, amasız, lakinsiz yenince bir kendilerine geldiler. 1998'de aziz yıldırım'ın başlattığı, daha sonra siyasi hayatımıza da sirayet eden, parçala, böl, yönet taktiğinin neticesinde 26 yıllık bir nefret oluşturdu.
ali koç, gelirken bu nefreti yıkmak için geliyorum diyordu. çünkü bunun zarar verdiğini, en çok zararı da fenerbahçe'nin gördüğünü anlamıştı. ilk sezonunda şampiyon olsa belki hiç bu toplara da girmeyecekti ama gördü ki, başarısızlığa rağmen iktidarda kalma yolu "dış mıhrak" masalını anlatmak.
buna inanmaya hazır bir kitle vardı.
roberto carlos varken şampiyon olamayan, van persie, nani varken mutlu son göremeyen takımın taraftarı, birkaç tıklama ile robben geleceğine inanacak kadar saf olunca "dış mıhrak" masalına inandırmak kolay oluyordu.
fenerbahçe çok ama çok uzun zamandır en iyi kadroya sahip değil.
ligin en iyi kadroları uzun zamandır bizim tekelmizde. billiong şikesi, pandemi dönüş yaşananlar yaşanmasa şu anda 5. yıldızı geçen sezon takmış bir takım olarak keyfe keder hareket ediyorduk.
fenerbahçe taraftarı ise her seferinde en iyi oyuncuların kendilerinde olduğu masalını kendilerine anlatarak inanıyor ve bununla birlikte tüm dünyanın kendine düşman olduğunu düşünüyor. çünkü 1998'den beri böyle güdülüyorlar.
galatasaray şampiyon olmasın diye maçtan çekilen, lisanssız futbolcu oynatarak hükmen mağlup olup, şampiyon olması sağlanan onlar değilmiş gibi "şikeyi türkiye'ye galatasaray getirdi" diyebiliyordu. buna inanmak daha kolaydı çünkü. kendi hatalarını başkasına yüklemek dünyanın en basit şeyiydi.
borç içindeyken, algıcı kalemler sayesinde dernek borcunu ayrı, aş borcunu ayrı açıklatan, transfer çalımı diye manşet attıran, sayfa sayfa tapeyi kabul eden, "ben şike yaptıysam fenerbahçe için yaptım" diyecek kadar rahat hareket eden birinin açtığı nefret çukuruna gömüldüler.
olan biteni düşününce yaşadıkları az bile..