280
şu kısacık hayatını futbola değil de sarı kırmızıya adayan kimi insanlar için, mayıs'ın ortalarından sonra hayat durur. hava sıcaklığı zaten gündüz suudi arabistan, gece de siyah çökmüş cehennnem gibi olur; neyleyim ben o dünya kupası'nı? 4 senede 1 geliyor dünya kupası dediğin, kardeşi avrupa şampiyonası'nı zaten bize vermiyorlar, mesafe koyuyorsun. ah be, şu euro 2016 buraya verilse ne vardı, şehir biraz kalkınırdı işte. hem sözlükteki müneccim yazarlar bildi, konya'ya euro 2016 maçları verilse ramazanda turist taşlayacaktık. şamata olurdu işte. kader kısmet. onu da bize vermediler. eylülden mayıs'a kadar istisnasız her gün yanında olan galatasaray; mayıstan sonra artık boyunlarından göbek deliklerine kadar ter sızan hazırlık kampı futbolcularına bırakıyor yerlerini. birkaç tane abidik gubidik hazırlık maçı; ki klasik bir teknik direktörünüz varsa sonuç ne olursa olsun "biz buraya kondüsyon yüklemek için geldik, sonuç önemli değil" derler, yazın vazgeçilmez klişesi transfer haberleri ile dolu geçiyor yazlar. mesela galatasaray'ın bir morientes transferi vardır ki, 2009-10 sezonu'nun sonunda da galatasaray'a yakıştırdılar morientes'i. karpuz yiyerek tadını çıkaralım, 2011 morientes'in son senesiymiş. ulan bu morientes-galatasaray haberinin gazetelerde yer aldığı kadar çocuklar duymasın fox tvde yer almıyor. yani, sizin anlayacağınız yazları sıcak bir morgun içine konmuş gibi oluyorum, belki bir çoğumuz da öyledir.
2009'un mayıs ayına geldiğimizde de büsbütün bitiktim efendim. meiralarla, lincolnlerle, kewellarla, baroslarla başladığın sezonu bitire bitire 5. bitirmişsin, iyi mi? temmuz ayında sezonu açıp, eminim ki bundan sadece 2-3 sene sonra zizonkovac gibi, daniel tozser gibi, shawshank gibi beton hafızalı adamların hatırlayacağı takımlarla hazırlık maçı tadında maçlar yapacaksın. bundan daha da can sıkıcı olanı ise, büyük kaptan'ın adını ağızlarına almadan önce ağızlarını zemzem suyuyla çalkalaması gereken kişilerin, 2008-09 sezonu'nun ortasında skibbeden bayrağı devralan bülent korkmaz için "s.ktirsin gitsin" deme noktasına gelmiş olmalarıydı. hayda! "nasıl geçecek bu 2009 yazı, kral tvde hit şarkılar mı dinleyelim, akasya durağını mı seyredelim?" diye düşünürken; adnan polat, haldun üstünel ve emeği geçen kim varsa burada ellerinden öptüğüm insanlardan aşırı sıcak havalarda insanın kanını donduran bir açıklama geldi: frank rijkaard galatasarayda. ne döneğiz, değil mi? bıkkınlık ve yılgınlıkla ön eleme maçları angaryasını beklerken, "lan şu maçlar bi başlasa da israilde misrailde farketmez parçalıyı bir görsek" demeye başladık. rijkaard'ın gelişi malumun ilamı idi aslında biraz. 2009 şubatında rijkaard ismi galatasarayla anılsa da, * polat yönetimi bunu biraz askıya almıştı türlü nedenlerden ve takımın başını rijkaard'ı getirme işini şimdilik buzdolabına kaldırmıştı. arkadaş, anlatması ne kadar kolaymış yahu. ilam edilen malum rijkaard gibi bir ismin galatasaray'a gelmesi, buzdolabına kalkan da bu büyük futbol adamının buralara gelmesinin bir kaç ay ertelenmesiydi. birini işletmeye kalksam bu kadarını düşünemezdim, koskoca rijkaard bu kardeşim. bir zamanlar mourinho ile avrupada derbi oynarlardı, hala barcelonada kalsa senede asgari 4 real madrid-barcelona maçını öyle bir heyecanla izleyecektik ki, aynı gün galatasaray'ın maçı olsa çoğu kişi real madrid barcelona maçını tercih edecekti.
rijkaard'ın gelişi, bir bakıma üstümüzdeki ölü toprağını attı. "ne olacak bu takımın hali acaba" endişeleri yerini yavaş yavaş büyük bir özgüvene bırakıyordu. transfer edilen adamlar da carrusca ayarında değildi hani, keitalar, elanolar. hepimiz umutluyduk sezonun başında, gelin itiraf edin. "ulan barcelona'nın hocasını getirdik haa, kıvırcık saçlım surinamlım, uçur bizi" diyenler zaten sonsuz bir itimat içindeydi ya, "abi adam barcelonadan şutlanmış, adnan efendiler bilir bilmez iş yapıyorlar" diyen adam bile içten içe "ulan bu sene takımda bir kıpırdanma olur mu ki?" derdindeydi. tabii, kuru bir inat uğruna "bu rijkaarddan hoca moca olmaz" diyenler vardı, onlar doğru olan olmayan her şeyi eleştirmekle meşguldü. filmin sonunu söylemek gibi olmasın ama onlar bu ebu leheb'in elleri kadar kuru inatlarını bu sezonun sonuna kadar sürdürdüler, emin olunuz ki rijkaard 20 sene galatasaray'ın başında kalsa * 20 sene aynı türküyü söyleyecekler.
--- ara not ---
şimdilerde "vay efendim rijkaard başarısız"mış, taraftar uyutuluyormuş, bi eskiden söylediğin sözleri yemeler bilmem ne. rijkaard sana 3 sene üst üste şampiyonluk sözü mü verdi? "ben seni ilk senede avrupa şampiyonu yapacam, gönlünü ferah tut" mu dedi? adamın elindeki kadro zaten kısıtlı düzeyde, dış görüntü sağlam içi çürük. yabancıyı ne kadar iyi alırsan al, sana şampiyonluğu ve başarıları yerli oyuncun kazandıracak. adamın eline verdiğin yerlilere bak, napolyon'un eline izlanda ordusunu ver de avrupa'yı fethetsin.
--- ara not ---
neyse efendim, gel zaman git zaman sezon başladı. sezonun ilk haftaları tam da hayal ettiğimiz gibiydi. çok gol atan, saldıran, klişe tabirlerle gidersek rakibi ısıran bir galatasaray vardı. her şey hayal ettiğimiz gibi gidiyordu. uefa avrupa ligi ön elemelerinde oynadığımız basit takımları baz alan basın, galatasaray'ın ciddi rakiplerle oynamadığını söylüyordu, lakin galatasaray; ligin dişli takımlarından kayserispor'u, küme düşürülen ankaraspor'u sparta prag'ı hem burada hem spartada yener gibi hem süper ligde hem alt ligde yeniyordu. geleceğe dair bir umut ışığını birçok kişi görmeye başlıyordu. artık trömsö'ye elendiğimiz için bizle dalga geçilen günler geride kalmıştı, artık biz dalga geçiyorduk. kumandan hüsamettin diye bir büyük yazar vardı buralarda. açtığı fc ciddi rakip başlığıyla 90ların başarılı dönemlerine hasret duyan insanların gönül teline dokunuyordu. biz maç kazanıyorduk, biz dalgamızı geçiyorduk, biz geleceği çok yakın zannedip heyecanlanıyorduk. sezonun belki de en büyülü anları eylül ayındaydı.
ilk yarının sonuna kadar iyi bir şekilde getirsek de, sonradan (ki mart ayı denebilir bu zamana) büyük bir düşüş başladı. temposunu devam ettirse güle oynaya şampiyon olacak takım bir anda adeta kazanmaktan pişman olmuş gibi puan kaybetmeye başlıyordu. böyle durumlar için güzel bir tabir vardır: takke düştü kel göründü. neyse, bu yazının amacı teknik analiz filan değil, ki zaten ben teknik analizi istesem de beceremem. bu işi layığıyla yapanlara saygısızlık olur. bu düşüşün amacını merak edenler kısa yoldan aslan ara'ya baksınlar, "yazar" bölümüne captano yazsınlar. oradan bu sezonun tüm maçları için ne yazdığına bakıp okusunlar. hem keyifli yazılar okumuş, hem de bu düşüşün nedenleri hakkında kronolojik bir bilgiye sahip olmuş olurlar. biz kendi yazımıza dönelim. rakamlara inandığımı * daha önce de söylemiştim. bu sezonu 3. olarak bitirdik. malumun ilamı her mayısta güzel olmuyor işte, 3. sıradaydık 34. hafta itibarıyla. sıralamaya göz atarsak;
bursaspor 75
fenerbahçe 74
galatasaray 64
amacımın teknik analiz filan olmadığını söyledim. ama ortada enteresan bir durum var. biz bu sezon en fazla ligi önümüzde bitiren takımlar kadar puan kaybetmişiz. ama birinden 11, birinden 10 puan gerideyiz. bu hesaplar çocukken yapılırdı, ama yine de söylemeden geçmeyelim. galatasaray, kaybettiği iki fenerbahçe maçını ** kazansaydı puan durumu şu şekilde oluşacaktı:
bursaspor 75
galatasaray 70
fenerbahçe 68
kimse demesin ki biz fenerbahçe'yi kadıköyde yenemeyiz. yeneceksin arkadaş, avrupada başarı istiyorsan borussia dortmund'u almanyada, türkiyede başarı istiyorsan fenerbahçe'yi saraçoğlunda yeneceksin. yine bir deplasman fobimiz, deplasmanda kaybettiğimiz bursaspor maçını * ve kendi evimizde berabere kaldığımız bursaspor maçını * da kazansaydık şöyle bir puan durumu olacaktı:
galatasaray 75
bursaspor 70
fenerbahçe 68
kadere bak; "siz ne biçim galatasaraylısınız, bu maçta bursa'ya yatalım, fener'i şampiyon mu yapacaz?" diyen ve insanı galatasaraylılıktan soğutacak bünyelere inat her iki takımın da çıkıp aslanlar gibi mücadele ettiği kendi evimizdeki bursaspor maçı sonrası * iki takım da 1'er puanı paylaşmasaydı, ya şu an fenerbahçe'nin şampiyonluğunu kutlayan mağrur aziz yıldırım'ı ya da 4. sıraya gerilemiş galatasaray'ı görüyor olacaktık. neyse, yukarıdaki kafamdan uydurduğum tabloları çocukça bulabilirsiniz, doğrudur. bunlara sadece "varsayım" desek daha yakışıklı olur. ortada bir gerçek var ki, anadolu yollarında en fazla önümüzdeki rakipler kadar puan kaybetmişiz. artık siz bu tabloyu ciddiye alıp takımın büyük maçlardaki motivasyon eksikliğine mi bağlarsınız, önemli maçlarda ortaya çıkan kadro yetersizliğinden mi dem vurursunuz, onu ben bilemem. gelelim son haftalardaki puan kayıplarına. galatasaray nisan mayıs aylarına şampiyonluk iddiası düşük olarak giriyorsa hemen gidin galatasaray'ın rakiplerine bahis oynayın. o maçlarda galatasaray takımı illa ki puan kaybeder. eğer galatasaray yukarıda saydığım maçları kazansaydı; ki bu artık imkansız denen şeyden de daha uzak, son haftalarda şampiyonluğa koşarken kimse önünde duramazdı ve puan farkı atarak şampiyon olurduk. şampiyonluk yolundaki rakiplerini geçmek zorundasın, yoksa şampiyonluk büsbütün zorlaşıyor. eleme usulünden hiçbir farkı yok ligin, birinde finaldeki rakibinizi yenemezseniz kupayı alamıyorsunuz, birinde puan cetvelinin üst sıralarındaki takımları.
daha önce söyledim, yine söylüyorum: bu sezon şampiyon olamasak da galatasaray takımı bana 100'ün üzerinde gol seyrettirdi. kiminde sevinçle ayağa fırladık, kiminde "bu saatten sonra gelen golü ne yapayım" dedik, kiminde de o kadar önemsiz maçlarda attık ki, "ehehe ne kadar komik gol oldu lan" dedik. zevkli bir sezon geçirdik, sonunda şampiyonluk gelmese de canları sağolsun. önümüzdeki sene için benim umudum var, akıllıca transferler yapıyor takımımız. elbette ki artık daha da fazla rijkaard yapısına uygun oyuncular gelecektir. 2010-11 sezonu için neden umutsuz olmayalım ki? ya da neyse lan, hadi tamam rijkaard başarısız. şu taraftarın 2009 mayısında rijkaard gelince hissettiklerinin 40ta 1ini bu insanlara yaşatacak birini bulun, rijkaard kendisini takımda silah zoruyla tutmuyor ya, hemen gönderelim yerine bulduğunuz adamı getirelim.
sözlük yazarı olduktan sonra okuduğunu daha da stresli okuyorsun, bu sene belki de en stresli senemdi. belki de bir dünya kupası molası hem galatasaray'a hem de bize iyi gelecektir. herkese keyifli bir dünya kupası dilerim, türkiyesiz.
2009'un mayıs ayına geldiğimizde de büsbütün bitiktim efendim. meiralarla, lincolnlerle, kewellarla, baroslarla başladığın sezonu bitire bitire 5. bitirmişsin, iyi mi? temmuz ayında sezonu açıp, eminim ki bundan sadece 2-3 sene sonra zizonkovac gibi, daniel tozser gibi, shawshank gibi beton hafızalı adamların hatırlayacağı takımlarla hazırlık maçı tadında maçlar yapacaksın. bundan daha da can sıkıcı olanı ise, büyük kaptan'ın adını ağızlarına almadan önce ağızlarını zemzem suyuyla çalkalaması gereken kişilerin, 2008-09 sezonu'nun ortasında skibbeden bayrağı devralan bülent korkmaz için "s.ktirsin gitsin" deme noktasına gelmiş olmalarıydı. hayda! "nasıl geçecek bu 2009 yazı, kral tvde hit şarkılar mı dinleyelim, akasya durağını mı seyredelim?" diye düşünürken; adnan polat, haldun üstünel ve emeği geçen kim varsa burada ellerinden öptüğüm insanlardan aşırı sıcak havalarda insanın kanını donduran bir açıklama geldi: frank rijkaard galatasarayda. ne döneğiz, değil mi? bıkkınlık ve yılgınlıkla ön eleme maçları angaryasını beklerken, "lan şu maçlar bi başlasa da israilde misrailde farketmez parçalıyı bir görsek" demeye başladık. rijkaard'ın gelişi malumun ilamı idi aslında biraz. 2009 şubatında rijkaard ismi galatasarayla anılsa da, * polat yönetimi bunu biraz askıya almıştı türlü nedenlerden ve takımın başını rijkaard'ı getirme işini şimdilik buzdolabına kaldırmıştı. arkadaş, anlatması ne kadar kolaymış yahu. ilam edilen malum rijkaard gibi bir ismin galatasaray'a gelmesi, buzdolabına kalkan da bu büyük futbol adamının buralara gelmesinin bir kaç ay ertelenmesiydi. birini işletmeye kalksam bu kadarını düşünemezdim, koskoca rijkaard bu kardeşim. bir zamanlar mourinho ile avrupada derbi oynarlardı, hala barcelonada kalsa senede asgari 4 real madrid-barcelona maçını öyle bir heyecanla izleyecektik ki, aynı gün galatasaray'ın maçı olsa çoğu kişi real madrid barcelona maçını tercih edecekti.
rijkaard'ın gelişi, bir bakıma üstümüzdeki ölü toprağını attı. "ne olacak bu takımın hali acaba" endişeleri yerini yavaş yavaş büyük bir özgüvene bırakıyordu. transfer edilen adamlar da carrusca ayarında değildi hani, keitalar, elanolar. hepimiz umutluyduk sezonun başında, gelin itiraf edin. "ulan barcelona'nın hocasını getirdik haa, kıvırcık saçlım surinamlım, uçur bizi" diyenler zaten sonsuz bir itimat içindeydi ya, "abi adam barcelonadan şutlanmış, adnan efendiler bilir bilmez iş yapıyorlar" diyen adam bile içten içe "ulan bu sene takımda bir kıpırdanma olur mu ki?" derdindeydi. tabii, kuru bir inat uğruna "bu rijkaarddan hoca moca olmaz" diyenler vardı, onlar doğru olan olmayan her şeyi eleştirmekle meşguldü. filmin sonunu söylemek gibi olmasın ama onlar bu ebu leheb'in elleri kadar kuru inatlarını bu sezonun sonuna kadar sürdürdüler, emin olunuz ki rijkaard 20 sene galatasaray'ın başında kalsa * 20 sene aynı türküyü söyleyecekler.
--- ara not ---
şimdilerde "vay efendim rijkaard başarısız"mış, taraftar uyutuluyormuş, bi eskiden söylediğin sözleri yemeler bilmem ne. rijkaard sana 3 sene üst üste şampiyonluk sözü mü verdi? "ben seni ilk senede avrupa şampiyonu yapacam, gönlünü ferah tut" mu dedi? adamın elindeki kadro zaten kısıtlı düzeyde, dış görüntü sağlam içi çürük. yabancıyı ne kadar iyi alırsan al, sana şampiyonluğu ve başarıları yerli oyuncun kazandıracak. adamın eline verdiğin yerlilere bak, napolyon'un eline izlanda ordusunu ver de avrupa'yı fethetsin.
--- ara not ---
neyse efendim, gel zaman git zaman sezon başladı. sezonun ilk haftaları tam da hayal ettiğimiz gibiydi. çok gol atan, saldıran, klişe tabirlerle gidersek rakibi ısıran bir galatasaray vardı. her şey hayal ettiğimiz gibi gidiyordu. uefa avrupa ligi ön elemelerinde oynadığımız basit takımları baz alan basın, galatasaray'ın ciddi rakiplerle oynamadığını söylüyordu, lakin galatasaray; ligin dişli takımlarından kayserispor'u, küme düşürülen ankaraspor'u sparta prag'ı hem burada hem spartada yener gibi hem süper ligde hem alt ligde yeniyordu. geleceğe dair bir umut ışığını birçok kişi görmeye başlıyordu. artık trömsö'ye elendiğimiz için bizle dalga geçilen günler geride kalmıştı, artık biz dalga geçiyorduk. kumandan hüsamettin diye bir büyük yazar vardı buralarda. açtığı fc ciddi rakip başlığıyla 90ların başarılı dönemlerine hasret duyan insanların gönül teline dokunuyordu. biz maç kazanıyorduk, biz dalgamızı geçiyorduk, biz geleceği çok yakın zannedip heyecanlanıyorduk. sezonun belki de en büyülü anları eylül ayındaydı.
ilk yarının sonuna kadar iyi bir şekilde getirsek de, sonradan (ki mart ayı denebilir bu zamana) büyük bir düşüş başladı. temposunu devam ettirse güle oynaya şampiyon olacak takım bir anda adeta kazanmaktan pişman olmuş gibi puan kaybetmeye başlıyordu. böyle durumlar için güzel bir tabir vardır: takke düştü kel göründü. neyse, bu yazının amacı teknik analiz filan değil, ki zaten ben teknik analizi istesem de beceremem. bu işi layığıyla yapanlara saygısızlık olur. bu düşüşün amacını merak edenler kısa yoldan aslan ara'ya baksınlar, "yazar" bölümüne captano yazsınlar. oradan bu sezonun tüm maçları için ne yazdığına bakıp okusunlar. hem keyifli yazılar okumuş, hem de bu düşüşün nedenleri hakkında kronolojik bir bilgiye sahip olmuş olurlar. biz kendi yazımıza dönelim. rakamlara inandığımı * daha önce de söylemiştim. bu sezonu 3. olarak bitirdik. malumun ilamı her mayısta güzel olmuyor işte, 3. sıradaydık 34. hafta itibarıyla. sıralamaya göz atarsak;
bursaspor 75
fenerbahçe 74
galatasaray 64
amacımın teknik analiz filan olmadığını söyledim. ama ortada enteresan bir durum var. biz bu sezon en fazla ligi önümüzde bitiren takımlar kadar puan kaybetmişiz. ama birinden 11, birinden 10 puan gerideyiz. bu hesaplar çocukken yapılırdı, ama yine de söylemeden geçmeyelim. galatasaray, kaybettiği iki fenerbahçe maçını ** kazansaydı puan durumu şu şekilde oluşacaktı:
bursaspor 75
galatasaray 70
fenerbahçe 68
kimse demesin ki biz fenerbahçe'yi kadıköyde yenemeyiz. yeneceksin arkadaş, avrupada başarı istiyorsan borussia dortmund'u almanyada, türkiyede başarı istiyorsan fenerbahçe'yi saraçoğlunda yeneceksin. yine bir deplasman fobimiz, deplasmanda kaybettiğimiz bursaspor maçını * ve kendi evimizde berabere kaldığımız bursaspor maçını * da kazansaydık şöyle bir puan durumu olacaktı:
galatasaray 75
bursaspor 70
fenerbahçe 68
kadere bak; "siz ne biçim galatasaraylısınız, bu maçta bursa'ya yatalım, fener'i şampiyon mu yapacaz?" diyen ve insanı galatasaraylılıktan soğutacak bünyelere inat her iki takımın da çıkıp aslanlar gibi mücadele ettiği kendi evimizdeki bursaspor maçı sonrası * iki takım da 1'er puanı paylaşmasaydı, ya şu an fenerbahçe'nin şampiyonluğunu kutlayan mağrur aziz yıldırım'ı ya da 4. sıraya gerilemiş galatasaray'ı görüyor olacaktık. neyse, yukarıdaki kafamdan uydurduğum tabloları çocukça bulabilirsiniz, doğrudur. bunlara sadece "varsayım" desek daha yakışıklı olur. ortada bir gerçek var ki, anadolu yollarında en fazla önümüzdeki rakipler kadar puan kaybetmişiz. artık siz bu tabloyu ciddiye alıp takımın büyük maçlardaki motivasyon eksikliğine mi bağlarsınız, önemli maçlarda ortaya çıkan kadro yetersizliğinden mi dem vurursunuz, onu ben bilemem. gelelim son haftalardaki puan kayıplarına. galatasaray nisan mayıs aylarına şampiyonluk iddiası düşük olarak giriyorsa hemen gidin galatasaray'ın rakiplerine bahis oynayın. o maçlarda galatasaray takımı illa ki puan kaybeder. eğer galatasaray yukarıda saydığım maçları kazansaydı; ki bu artık imkansız denen şeyden de daha uzak, son haftalarda şampiyonluğa koşarken kimse önünde duramazdı ve puan farkı atarak şampiyon olurduk. şampiyonluk yolundaki rakiplerini geçmek zorundasın, yoksa şampiyonluk büsbütün zorlaşıyor. eleme usulünden hiçbir farkı yok ligin, birinde finaldeki rakibinizi yenemezseniz kupayı alamıyorsunuz, birinde puan cetvelinin üst sıralarındaki takımları.
daha önce söyledim, yine söylüyorum: bu sezon şampiyon olamasak da galatasaray takımı bana 100'ün üzerinde gol seyrettirdi. kiminde sevinçle ayağa fırladık, kiminde "bu saatten sonra gelen golü ne yapayım" dedik, kiminde de o kadar önemsiz maçlarda attık ki, "ehehe ne kadar komik gol oldu lan" dedik. zevkli bir sezon geçirdik, sonunda şampiyonluk gelmese de canları sağolsun. önümüzdeki sene için benim umudum var, akıllıca transferler yapıyor takımımız. elbette ki artık daha da fazla rijkaard yapısına uygun oyuncular gelecektir. 2010-11 sezonu için neden umutsuz olmayalım ki? ya da neyse lan, hadi tamam rijkaard başarısız. şu taraftarın 2009 mayısında rijkaard gelince hissettiklerinin 40ta 1ini bu insanlara yaşatacak birini bulun, rijkaard kendisini takımda silah zoruyla tutmuyor ya, hemen gönderelim yerine bulduğunuz adamı getirelim.
sözlük yazarı olduktan sonra okuduğunu daha da stresli okuyorsun, bu sene belki de en stresli senemdi. belki de bir dünya kupası molası hem galatasaray'a hem de bize iyi gelecektir. herkese keyifli bir dünya kupası dilerim, türkiyesiz.