4
kazanma kültürü dediğimiz şey aslında daha çok özgüvenle ilişkili. farklı ahval ve şeraitlerde bunu sürdürebiliyorsan bu sende vardır. mesela manu çok teknik direktör bağımlı bir kulüptü. ferguson sonrası dağılmaları bundan. refleksler büyük kulüp refleksinden çok büyük teknik adam refleksiydi. mesela bugünün atleticosu da böyle. simeone sonrası yüksek ihtimalle eski avrupa ligi ayarı takım hüviyetine döneceklerdir. ancak real madrid böyle değil. oyuncu grubu da değişse, teknik direktör de değişse o geleneği oyuncular hissediyor. "bu takım kazanan takım olacak" mantalitesidir bu. türkiye çapında da bunun karşılığı galatasaraydır. bunu herkes bilir. en çok şampiyon olan takımdır. kadrosunun inanılmaz kötü olduğu sezonlarda dahi şampiyon olmuşluğu vardır. ligin sonunu lider görüp koltuğunu devretmişliği yoktur. turnuva kupalarında (turkiye kupası ve süper kupa) final kazanma oranı ortalama %75 80 civarındadır. bunlar korkunç sayılar. bunu sağlayan da on yıllar boyunca hem taraftarda hem de oyuncularda gelişen "galatasaray kupanın talibi değil sahibidir" anlayışıdır. bu ne bir günde oturtulur ne de telkinle oluşturulabilir. bu, real madrid'e karşı geri düşsen bile öne geçebilme direncini sana veren kültürdür işte. sadece iyi parayla oluşturulmuş iyi oyuncu grubuyla falan sağlanamaz. gelenekti, dna'dır. o nedenle bu kavramın varlığına çok inanıyorum. ve o bizde dibine kadar var.