679
türk tarihinde (belki de dünya tarihinde) ilk "liseli boykotu"nun gerçekleştiği kurumdur.
galatasaray lisesinde de kısa dönem müdürlük görevini ifa etmiş emrullah efendi, osmanlı yöneticileri tarafından maarif bakanlığına (bugünkü milli eğitim bakanlığı) getirilir. emrullah efendi bakanlık görevine yeni başladığında ortaöğretim kurumlarında bazı yenilikler yapmak istemiş. bu çerçevede mekteb-i sultanide de değişiklikler yapmaya kalkışmış. dönemin okul müdürü tevfik fikret, kendisinden onay alınmadan, tepeden inmeci verilen bu kararlardan hoşnut olmamış, itiraz etmiş, doğal olarak emrullah efendi ile arası açılmış. bir süre sonra da müdürlük görevinden istifa etmiş. ilk başlarda emrullah efendi istifayı kabul etmemiş ve tekrar düşünmesini söylemiş olsa da tevfik fikret kararından dönmemiş. tabii o dönemin en önemli ortaöğretim kurumu mekteb-i sultani ve devletin ileri gelenlerinin çocukları hatta veliaht şehzade abdülmecit efendi’nin oğlu ömer faruk bile burada öğretim görüyor. haliyle tevfik fikret ve bakanlık arasındaki bu sürtüşme toplumsal meseleye dönüşüyor. hükümete yakın gazeteler emrullah efendi’ye destek verirken, muhalif gazeteler de tevfik fikret’in yanında yer alıp bu olaya dair yorum yapıyorlar. istifa sonrası emrullah efendi okulun müdürlüğüne salih zeki bey’i getiriyor. (buraya büyük bir parantez açalım. salih zeki bey, küçük yaşlarda annesi ve babasını kaybettiği için darüşşafaka'da eğitim alıp okulu birincilikle bitirmiş çok zeki biri. esasında uzmanlığı matematik olsa da tarih, fizik, astronomi gibi konularda da çalışmalar yapmış mesela rasathane’de müdürlük görevine getirilmiş, üniversitelerde dersler vermiş çok önemli bir alim. kendisi aynı zamanda halide edip adıvar’ın da ilk eşi. halide edip lise son sınıftayken salih zeki’den özel matematik dersleri alıyor. aralarındaki bu öğretmen-öğrenci ilişkisi aynı sene içinde karı-koca ilişkisine evriliyor. bu kısım önemli, çünkü o yıllarda halide edip henüz 16-17 yaşlarındayken salih zeki bey 37 yaşında. öğrencilerin, öğretmenlere olan hayranlığı, kimi zaman geçici olan aşkı, tarihin her döneminde yaşanmış ve yaşanıyor olsa da öğretmenlerin, öğrencilerine hissi duyguyla yaklaşmasını çok da anlayamıyorum. beyni, fikri henüz şekillenmemiş, ne yaşadığının farkında dahi olmayan gencecik çocuklara yakınlık duymak hangi dürtünün eseri olabilir ki? bunu “cinsel açlık”, “pedofili”, “genç olana karşı ilgi” gibi cevaplarla açıklamak beni çok da tatmin etmiyor. neyse devam edelim. bu arada salih zeki zaten başkasıyla evli. eşinden ayrılır ayrılmaz halide edip ile evleniyor. peki bu evlilik nasıl bitiyor? salih zeki, ikinci bir eş almak istediğini söylüyor. halide edip de tabii ilk gençlik yıllarındaki gibi değil. okumuş, kendini geliştirmiş, olgunlaşmış bir kimliğe büründüğü için bu tavrı hakaret gibi algılıyor ve salih zeki’ye kapıyı gösteriyor. toplumların nasıl evrim geçirdiğini anlamak için önemli bir örnek. o kadar bilimle, öğrenmeyle içli dışlı olup çarpık ilişkiler yaşamayı da “zeki insanların kafaları farklı çalışıyor, o yüzden tatmin duyguları farklı” gibi bir yorumla açıklamayı doğru bulmuyorum. mesela tevfik fikret de 15 yaşındaki dayısının kızıyla evleniyor. normal mi, bence değil. elbette bugünkü bakışla, yoksa o dönemi bir yığın parametre ile ele alırsak farklı sonuçlar/kabuller ortaya çıkabilir)
emrullah efendi, salih zeki bey’i göreve getirdiğinde hükümete yakın yayın organlarına yayımlanması için bir yazı gönderiyor. içeriğin son cümlesinde “bir şairin yerine bir alimi getirdik” ifadesi yer alıyor. bu sözü şairler, edebiyatçılar küçültücü bir ifade olarak değerlendirip zaten gergin olan ortamı iyice alevlendiriyorlar. olaylardan etkilenen öğrenciler o zamana kadar belki dünya tarihinde ilk defa gerçekleşecek olan büyük bir protestoya imza atıyorlar. çünkü üniversitelilerin boykotlarına, eylemlerine tanıklık edilmiştir ama lise öğrencilerinin böyle bir hareket içinde olması görülmüş bir durum değildir. hiçbiri derslere katılmıyor. eğer tevfik fikret göreve tekrar gelmezse okuldan ayrılacaklarını bildiren imzalı bir bildiri yayınlıyorlar. sadrazam’a durumu anlatan bir mektup gönderiyorlar. son çare olarak da büyükçe bir grup beyoğlu sokaklarına dağılıp gösteri yapmaya başlıyor. tabii bu öğrencilerin arasında yukarda söylediğim gibi veliaht şehzadenin oğlu yani bir anlamda kendisi de osmanlı padişahı olabilecek ömer faruk da var. (buraya da bir parantez açalım. ömer faruk sonraki yıllarda alman ordusunda eğitim alacak, madalya sahibi yani askerlik konusunda bayağı yetkin biri olacaktır. aynı zamanda atatürk ile çok yakın arkadaş. vahdettin’in güzelliğiyle meşhur sabiha isminde bir kızı var. çoğu kaynağa göre atatürk, sabiha sultan ile evlenmek istemiş. bazı kaynaklara göre evliliğe zorlanmış, bazısına göre de vahdettin bu evliliği istemiş. gerçek nedir bilmiyorum ama ben atatürk’ün bu istekte bulunduğunu düşünüyorum. çünkü atatürk’ün enver paşa ile içten içe rekabeti vardı. enver paşa, saraya damat olduğu için çok önemli mevkilere geldi. kafasındakileri gerçekleştirebilmek için böylesi bir evliliğe meyledebileceğine inanıyorum. böyle düşünmemin bir nedeni de sabiha gökçen’in aslen ermeni olduğu iddiaları vardı. ne kadar doğru bilmiyorum, önemli de değil ama eğer gerçekten böyle bir durum varsa manevi kızı olarak ona “sabiha” isminin verilmesi manidar. kaderin cilvesi, sabiha sultan ile atatürk değil ama onun yakın arkadaşı ömer faruk evleniyor. bu da önemli, çünkü sabiha sultan ile ömer faruk kuzen ve osmanlıda daha önce akraba evliliği yaşanmadı. saltanat kaldırılıp cumhuriyet kurulduktan sonra osmanlı hanedan üyelerinin ülkeden gönderilmesi için meclis’te karar çıkıyor. ömer faruk, atatürk’ten yardım istiyor. atatürk de bir mektup gönderip “karar tüm hanedan içindir. dostum olsanız bile size yardım edemiyorum” diyor. elbette o yıllarda yeni kurulan bir devlet var, azımsanmayacak derecede padişah yanlıları hala ülke için tehlike oluşturuyor. bir hanedan üyesinin ülke içinde olması yeni huzursuzluklara sebebiyet verebilirdi. o yüzden kararı eleştirmek anlamsız…)
hanedanın da olayların içine girmesi, tevfik fikret’in boykot yapan öğrencilere “okulunuza dönüp eğitiminize devam edin” şeklindeki telkinleri ile olaylar duruldu. emrullah efendi'ye atfedilen, kimi siyasi yorumlarda/eleştiriler de de kullanılan şöyle bir söz vardır: “şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim”. kim bilir emrullah efendi bu sözü, bu olaylar neticesinde söylemiştir...
galatasaray lisesinde de kısa dönem müdürlük görevini ifa etmiş emrullah efendi, osmanlı yöneticileri tarafından maarif bakanlığına (bugünkü milli eğitim bakanlığı) getirilir. emrullah efendi bakanlık görevine yeni başladığında ortaöğretim kurumlarında bazı yenilikler yapmak istemiş. bu çerçevede mekteb-i sultanide de değişiklikler yapmaya kalkışmış. dönemin okul müdürü tevfik fikret, kendisinden onay alınmadan, tepeden inmeci verilen bu kararlardan hoşnut olmamış, itiraz etmiş, doğal olarak emrullah efendi ile arası açılmış. bir süre sonra da müdürlük görevinden istifa etmiş. ilk başlarda emrullah efendi istifayı kabul etmemiş ve tekrar düşünmesini söylemiş olsa da tevfik fikret kararından dönmemiş. tabii o dönemin en önemli ortaöğretim kurumu mekteb-i sultani ve devletin ileri gelenlerinin çocukları hatta veliaht şehzade abdülmecit efendi’nin oğlu ömer faruk bile burada öğretim görüyor. haliyle tevfik fikret ve bakanlık arasındaki bu sürtüşme toplumsal meseleye dönüşüyor. hükümete yakın gazeteler emrullah efendi’ye destek verirken, muhalif gazeteler de tevfik fikret’in yanında yer alıp bu olaya dair yorum yapıyorlar. istifa sonrası emrullah efendi okulun müdürlüğüne salih zeki bey’i getiriyor. (buraya büyük bir parantez açalım. salih zeki bey, küçük yaşlarda annesi ve babasını kaybettiği için darüşşafaka'da eğitim alıp okulu birincilikle bitirmiş çok zeki biri. esasında uzmanlığı matematik olsa da tarih, fizik, astronomi gibi konularda da çalışmalar yapmış mesela rasathane’de müdürlük görevine getirilmiş, üniversitelerde dersler vermiş çok önemli bir alim. kendisi aynı zamanda halide edip adıvar’ın da ilk eşi. halide edip lise son sınıftayken salih zeki’den özel matematik dersleri alıyor. aralarındaki bu öğretmen-öğrenci ilişkisi aynı sene içinde karı-koca ilişkisine evriliyor. bu kısım önemli, çünkü o yıllarda halide edip henüz 16-17 yaşlarındayken salih zeki bey 37 yaşında. öğrencilerin, öğretmenlere olan hayranlığı, kimi zaman geçici olan aşkı, tarihin her döneminde yaşanmış ve yaşanıyor olsa da öğretmenlerin, öğrencilerine hissi duyguyla yaklaşmasını çok da anlayamıyorum. beyni, fikri henüz şekillenmemiş, ne yaşadığının farkında dahi olmayan gencecik çocuklara yakınlık duymak hangi dürtünün eseri olabilir ki? bunu “cinsel açlık”, “pedofili”, “genç olana karşı ilgi” gibi cevaplarla açıklamak beni çok da tatmin etmiyor. neyse devam edelim. bu arada salih zeki zaten başkasıyla evli. eşinden ayrılır ayrılmaz halide edip ile evleniyor. peki bu evlilik nasıl bitiyor? salih zeki, ikinci bir eş almak istediğini söylüyor. halide edip de tabii ilk gençlik yıllarındaki gibi değil. okumuş, kendini geliştirmiş, olgunlaşmış bir kimliğe büründüğü için bu tavrı hakaret gibi algılıyor ve salih zeki’ye kapıyı gösteriyor. toplumların nasıl evrim geçirdiğini anlamak için önemli bir örnek. o kadar bilimle, öğrenmeyle içli dışlı olup çarpık ilişkiler yaşamayı da “zeki insanların kafaları farklı çalışıyor, o yüzden tatmin duyguları farklı” gibi bir yorumla açıklamayı doğru bulmuyorum. mesela tevfik fikret de 15 yaşındaki dayısının kızıyla evleniyor. normal mi, bence değil. elbette bugünkü bakışla, yoksa o dönemi bir yığın parametre ile ele alırsak farklı sonuçlar/kabuller ortaya çıkabilir)
emrullah efendi, salih zeki bey’i göreve getirdiğinde hükümete yakın yayın organlarına yayımlanması için bir yazı gönderiyor. içeriğin son cümlesinde “bir şairin yerine bir alimi getirdik” ifadesi yer alıyor. bu sözü şairler, edebiyatçılar küçültücü bir ifade olarak değerlendirip zaten gergin olan ortamı iyice alevlendiriyorlar. olaylardan etkilenen öğrenciler o zamana kadar belki dünya tarihinde ilk defa gerçekleşecek olan büyük bir protestoya imza atıyorlar. çünkü üniversitelilerin boykotlarına, eylemlerine tanıklık edilmiştir ama lise öğrencilerinin böyle bir hareket içinde olması görülmüş bir durum değildir. hiçbiri derslere katılmıyor. eğer tevfik fikret göreve tekrar gelmezse okuldan ayrılacaklarını bildiren imzalı bir bildiri yayınlıyorlar. sadrazam’a durumu anlatan bir mektup gönderiyorlar. son çare olarak da büyükçe bir grup beyoğlu sokaklarına dağılıp gösteri yapmaya başlıyor. tabii bu öğrencilerin arasında yukarda söylediğim gibi veliaht şehzadenin oğlu yani bir anlamda kendisi de osmanlı padişahı olabilecek ömer faruk da var. (buraya da bir parantez açalım. ömer faruk sonraki yıllarda alman ordusunda eğitim alacak, madalya sahibi yani askerlik konusunda bayağı yetkin biri olacaktır. aynı zamanda atatürk ile çok yakın arkadaş. vahdettin’in güzelliğiyle meşhur sabiha isminde bir kızı var. çoğu kaynağa göre atatürk, sabiha sultan ile evlenmek istemiş. bazı kaynaklara göre evliliğe zorlanmış, bazısına göre de vahdettin bu evliliği istemiş. gerçek nedir bilmiyorum ama ben atatürk’ün bu istekte bulunduğunu düşünüyorum. çünkü atatürk’ün enver paşa ile içten içe rekabeti vardı. enver paşa, saraya damat olduğu için çok önemli mevkilere geldi. kafasındakileri gerçekleştirebilmek için böylesi bir evliliğe meyledebileceğine inanıyorum. böyle düşünmemin bir nedeni de sabiha gökçen’in aslen ermeni olduğu iddiaları vardı. ne kadar doğru bilmiyorum, önemli de değil ama eğer gerçekten böyle bir durum varsa manevi kızı olarak ona “sabiha” isminin verilmesi manidar. kaderin cilvesi, sabiha sultan ile atatürk değil ama onun yakın arkadaşı ömer faruk evleniyor. bu da önemli, çünkü sabiha sultan ile ömer faruk kuzen ve osmanlıda daha önce akraba evliliği yaşanmadı. saltanat kaldırılıp cumhuriyet kurulduktan sonra osmanlı hanedan üyelerinin ülkeden gönderilmesi için meclis’te karar çıkıyor. ömer faruk, atatürk’ten yardım istiyor. atatürk de bir mektup gönderip “karar tüm hanedan içindir. dostum olsanız bile size yardım edemiyorum” diyor. elbette o yıllarda yeni kurulan bir devlet var, azımsanmayacak derecede padişah yanlıları hala ülke için tehlike oluşturuyor. bir hanedan üyesinin ülke içinde olması yeni huzursuzluklara sebebiyet verebilirdi. o yüzden kararı eleştirmek anlamsız…)
hanedanın da olayların içine girmesi, tevfik fikret’in boykot yapan öğrencilere “okulunuza dönüp eğitiminize devam edin” şeklindeki telkinleri ile olaylar duruldu. emrullah efendi'ye atfedilen, kimi siyasi yorumlarda/eleştiriler de de kullanılan şöyle bir söz vardır: “şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim”. kim bilir emrullah efendi bu sözü, bu olaylar neticesinde söylemiştir...