486
20 eylül 2023 galatasaray kopenhag maçı sonrası yine gündeme gelen, yine bilgisiz ve sığ şekilde eleştirilen mesele. zaten galatasaray'ın içerde kazanamadığı her maç sonrası bu muhabbet gündeme geliyor da neredeyse skordan tribünleri sorumlu tutacak yazılar okuduktan sonra bir şeyler söylemek şart oldu.
önce kısaca maçtan bahsedelim, sonra genele geçeriz. kopenhag maçı öncesi ve ilk yarı boyunca müthiş bir destek vardı. kopenhag kalecisi sahaya çıktığı andan ilk yarı bitene kadar tribün gayet iyiydi. top rakipteyken ıslık, bizdeyken destek çok yüksekti. okan hoca bile ''ilk yarı tribünler de oyunun içinde olunca ne kadar iyi baskı yaptığımızı gösterdik.'' gibi bir şey söyledi maç sonrası. tabii ki ilk yarı bittiğinde moraller bozuktu. geride olmanın üzüntüsü bir yana bir de tek kale oynayıp bir sürü gol kaçırınca haliyle tatlar kaçtı. 2. yarının başında da takım tribünlere çağrıldı fakat 2. yarının başındaki oyunla birlikte tribünler de düştü zira hem skor olarak geride olup hem de oyunu kaybetmeye başlayınca gerginlik ve kaygı arttı. bunun yanında yapılması gereken değişiklikler geç geldi, 2. golü yedik ve haliyle herkes düştü. bütün bunlara rağmen de şunu söyleyeyim, 2-0 geride ve hiçbir şey oynayamazken dahi en ufak kornerde bile tribünde bir kıvılcım vardı. ilk gol çok geç geldi fakat o golden sonra da maç bitene kadar tribün yine gayet iyiydi. yani kısaca tribün hiç öyle anlatıldığı gibi kötü, berbat halde falan değildi.
işin diğer boyutu ıslıklamalar. öncelikle şunu söyleyeyim ki ıslıklayan sayısı azdı, alkışlayan ve destekleyen daha fazlaydı fakat ıslık tabii ki kuvvetli olduğu için hissediliyor. kaldı ki bu ''agresif tribün'' muhabbetiyle alakası olan bir şey değil. agresif tribün maç içindeki tribünlerin genel tavrıdır, anlık bir reaksiyonla ilgisi yoktur.
şimdi gelelim asıl meseleye. galatasaray iç sahada ne zaman puan kaybetse bu başlık hortluyor ve hep tribünler suçlanıyor. emin olun burada sürekli bu tribünleri suçlayanların birçoğu senede 1 maça belki gidiyordur. kimisi istanbul'a işi düştükçe bilet arıyordur, kimisi de 2-3 senede bir şehir dışından gelme planı yapıyordur veya derbi bileti falan kovalıyordur. bu arada maça gelememelerinde bir problem yok, herkesin bahanesi de kendince vardır ve haklıdır yanlış anlaşılmasın. demek istediğim birçoğu zaten tribünlerden habersiz, maça gelmeyen insanlar. sosyal medyada falan hayatında sami yen'i görmeden sallayan bir sürü tip var mesela.
ne oluyor böyle olunca? adam tribünü kendi hayal dünyasındaki gibi bir şey zannediyor. tribün gerçeklerinden haberi yok. oraya gidenler de en az senin kadar seviyor galatasaray'ı güzel kardeşim, sen merak etme. en az senin kadar sevdikleri için işler ters gidince kaygılanıyorlar, dertleniyorlar, dağılıyorlar. sen ekran başında önündeki keki ısırmıyorsun takım kaybederken ama adamın 90 dakika hoplayıp zıplamasını bekliyorsun, 10 metre önündeki oyundan bağımsız bir şekilde. oraya gidenler de insan, beklentileri ve duyguları var. ''ne olursa olsun 90 dakika bağıracağız ulan'' diye kodlanan robot değiller. izlediğin tribün videoları gibi bir 90 dakika mı bekliyorsun? kaldı ki galatasaray'ın son şampiyonluklarının tamamında tribünlerinin çok büyük etkisi vardır. beşiktaş ve fenerbahçe tribünleri daha 10. dakikadan ses çıkarmazken galatasaray tribünleri takımıyla birlikte çok savunma yapmıştır son yıllarda. bunu fenerbahçe ve beşiktaş taraftarı bile kabul eder sorsan ama bizim beyefendilere tribün beğendiremiyoruz.
yıldızlar topluluğu olarak bahsedilen bir takım kurulmuş, ucl'de ilk maçına çıkıyorsun ve bu maç grupta galibiyetine en fazla ihtimal verilen maç. 60. dakikaya 2 şut yemeden 2-0 geride giriyorsun. bırakın da oradaki insanların biraz modu düşsün. şahsen benim düşmez, düşmez derken düşer tabii ama sesim çıkmayacak hale gelmem. elimden geleni yaparım zaten o yüzden de bulunduğum tribündeyim ama insanları da anlayabiliyorum. kaldı ki stada gelen herkesi niye ''tribüncü'' olarak düşünüyorsunuz? tribüncülük ayrı bir şey, taraftarlık ayrı bir şey, seyircilik ayrı bir şeydir. sizin hayal ettiğiniz şeyin olması için oraya gelen 50 bin kişinin 50 bini de ''tribüncü'' insanlardan oluşmalı. deplasman tribünleri öyledir mesela. 90 dakika neredeyse hiç susmazsınız, sürekli hoplarsınız zıplarsınız. ayrıca ufak bir grup olduğunuz için organize olmanız çok kolaydır. bu yüzden zaten deplasman tribünleri çok daha keyiflidir ve gerçek tribünlerdir. iç sahada gelen herkesin öyle olmasını beklemek sadece hayalcilik olur. zaten hiçbir takım için hiçbir zaman diliminde de insanların ütopyasındaki gibi bir tribün söz konusu değildi. özellikle de rekabetçi takımlarda.
ayrıca katılmadığım son bir şey: ''bilet fiyatları geçen seneden sonra çok arttı, gördünüz mü?'' kafasındakiler. arkadaşlar, geçen yıl da stadın büyük kısmı kombine sahibiydi, bu yıl da zaten yaklaşık 40 bini kombine. bunların da çok büyük kısmı zaten yenileme. yani öyle acayip bir fark falan yok arada geçen yılla. kaldı ki ilgili maçta bilet devri de yasaktı. ezberden yorumlar yapmayın. o maça gelen 50 bin kişinin belki 15 bini o maç özelinde bilet bulup gelmiştir. dolayısıyla ''para veren adam bağırmaz abi'' mantığıyla bu işi açıklamak çok katılabileceğim bir şey değil.
önce kısaca maçtan bahsedelim, sonra genele geçeriz. kopenhag maçı öncesi ve ilk yarı boyunca müthiş bir destek vardı. kopenhag kalecisi sahaya çıktığı andan ilk yarı bitene kadar tribün gayet iyiydi. top rakipteyken ıslık, bizdeyken destek çok yüksekti. okan hoca bile ''ilk yarı tribünler de oyunun içinde olunca ne kadar iyi baskı yaptığımızı gösterdik.'' gibi bir şey söyledi maç sonrası. tabii ki ilk yarı bittiğinde moraller bozuktu. geride olmanın üzüntüsü bir yana bir de tek kale oynayıp bir sürü gol kaçırınca haliyle tatlar kaçtı. 2. yarının başında da takım tribünlere çağrıldı fakat 2. yarının başındaki oyunla birlikte tribünler de düştü zira hem skor olarak geride olup hem de oyunu kaybetmeye başlayınca gerginlik ve kaygı arttı. bunun yanında yapılması gereken değişiklikler geç geldi, 2. golü yedik ve haliyle herkes düştü. bütün bunlara rağmen de şunu söyleyeyim, 2-0 geride ve hiçbir şey oynayamazken dahi en ufak kornerde bile tribünde bir kıvılcım vardı. ilk gol çok geç geldi fakat o golden sonra da maç bitene kadar tribün yine gayet iyiydi. yani kısaca tribün hiç öyle anlatıldığı gibi kötü, berbat halde falan değildi.
işin diğer boyutu ıslıklamalar. öncelikle şunu söyleyeyim ki ıslıklayan sayısı azdı, alkışlayan ve destekleyen daha fazlaydı fakat ıslık tabii ki kuvvetli olduğu için hissediliyor. kaldı ki bu ''agresif tribün'' muhabbetiyle alakası olan bir şey değil. agresif tribün maç içindeki tribünlerin genel tavrıdır, anlık bir reaksiyonla ilgisi yoktur.
şimdi gelelim asıl meseleye. galatasaray iç sahada ne zaman puan kaybetse bu başlık hortluyor ve hep tribünler suçlanıyor. emin olun burada sürekli bu tribünleri suçlayanların birçoğu senede 1 maça belki gidiyordur. kimisi istanbul'a işi düştükçe bilet arıyordur, kimisi de 2-3 senede bir şehir dışından gelme planı yapıyordur veya derbi bileti falan kovalıyordur. bu arada maça gelememelerinde bir problem yok, herkesin bahanesi de kendince vardır ve haklıdır yanlış anlaşılmasın. demek istediğim birçoğu zaten tribünlerden habersiz, maça gelmeyen insanlar. sosyal medyada falan hayatında sami yen'i görmeden sallayan bir sürü tip var mesela.
ne oluyor böyle olunca? adam tribünü kendi hayal dünyasındaki gibi bir şey zannediyor. tribün gerçeklerinden haberi yok. oraya gidenler de en az senin kadar seviyor galatasaray'ı güzel kardeşim, sen merak etme. en az senin kadar sevdikleri için işler ters gidince kaygılanıyorlar, dertleniyorlar, dağılıyorlar. sen ekran başında önündeki keki ısırmıyorsun takım kaybederken ama adamın 90 dakika hoplayıp zıplamasını bekliyorsun, 10 metre önündeki oyundan bağımsız bir şekilde. oraya gidenler de insan, beklentileri ve duyguları var. ''ne olursa olsun 90 dakika bağıracağız ulan'' diye kodlanan robot değiller. izlediğin tribün videoları gibi bir 90 dakika mı bekliyorsun? kaldı ki galatasaray'ın son şampiyonluklarının tamamında tribünlerinin çok büyük etkisi vardır. beşiktaş ve fenerbahçe tribünleri daha 10. dakikadan ses çıkarmazken galatasaray tribünleri takımıyla birlikte çok savunma yapmıştır son yıllarda. bunu fenerbahçe ve beşiktaş taraftarı bile kabul eder sorsan ama bizim beyefendilere tribün beğendiremiyoruz.
yıldızlar topluluğu olarak bahsedilen bir takım kurulmuş, ucl'de ilk maçına çıkıyorsun ve bu maç grupta galibiyetine en fazla ihtimal verilen maç. 60. dakikaya 2 şut yemeden 2-0 geride giriyorsun. bırakın da oradaki insanların biraz modu düşsün. şahsen benim düşmez, düşmez derken düşer tabii ama sesim çıkmayacak hale gelmem. elimden geleni yaparım zaten o yüzden de bulunduğum tribündeyim ama insanları da anlayabiliyorum. kaldı ki stada gelen herkesi niye ''tribüncü'' olarak düşünüyorsunuz? tribüncülük ayrı bir şey, taraftarlık ayrı bir şey, seyircilik ayrı bir şeydir. sizin hayal ettiğiniz şeyin olması için oraya gelen 50 bin kişinin 50 bini de ''tribüncü'' insanlardan oluşmalı. deplasman tribünleri öyledir mesela. 90 dakika neredeyse hiç susmazsınız, sürekli hoplarsınız zıplarsınız. ayrıca ufak bir grup olduğunuz için organize olmanız çok kolaydır. bu yüzden zaten deplasman tribünleri çok daha keyiflidir ve gerçek tribünlerdir. iç sahada gelen herkesin öyle olmasını beklemek sadece hayalcilik olur. zaten hiçbir takım için hiçbir zaman diliminde de insanların ütopyasındaki gibi bir tribün söz konusu değildi. özellikle de rekabetçi takımlarda.
ayrıca katılmadığım son bir şey: ''bilet fiyatları geçen seneden sonra çok arttı, gördünüz mü?'' kafasındakiler. arkadaşlar, geçen yıl da stadın büyük kısmı kombine sahibiydi, bu yıl da zaten yaklaşık 40 bini kombine. bunların da çok büyük kısmı zaten yenileme. yani öyle acayip bir fark falan yok arada geçen yılla. kaldı ki ilgili maçta bilet devri de yasaktı. ezberden yorumlar yapmayın. o maça gelen 50 bin kişinin belki 15 bini o maç özelinde bilet bulup gelmiştir. dolayısıyla ''para veren adam bağırmaz abi'' mantığıyla bu işi açıklamak çok katılabileceğim bir şey değil.