• 6856
    kendisi hakkında gereksiz yangın yeri yapılan takımdır. o orta saha kurgusu, futboldaki misyonunu tamamlamış 37'lik pahalı forveti ve 3 yerli zorunluluğu ile (özellikle arda güler'in kaybı burada müthiş bir dezavantaj yarattı) işleri çok zor. bu yerli kuralı değişecek diyorlar ama oy birliği çıkmazsa değişmeyeceği de söyleniyor, sadece bir takımın taş koymasına bakan bir durum var sanırım orada. üstelik hayatında anavatanı hırvatistan dışında düzenli bir yaşamı olmamış 28-29 yaşlarındaki bir kalecinin milli takım düzeyindeki turnuva performansı yanıltıcı da olabilir, futbol tarihi bunun örnekleriyle dolu. ha dominik livakovic'i muslera sonrası bir yapılanmada görmek ister miydim, bunun cevabı evet. ancak söylediğim etmenlerden dolayı kendi içinde risk taşıyan bir transfer olduğu da gerçek. %100 kaleyi kurtardı diye kimse iddia edemez şu an. ben bu riski kendi takımım adına almaya neden hevesli olurum, çünkü muslera ile uzun yıllar başarıdan başarıya koşarak kale bölgesinde misyonumu tamamlayıp artık yeni bir arayışa geçmişim, benim adıma bu risk daha alınabilir bir noktada. ancak fener gibi 2006 yılında başlayan allah fenerbahçe gerginliği ile travmalardan travmalara koşarak, üstüne de uzun yıllar şampiyonluktan uzak kalıp volkan demirel sonrası kalede beli doğrultamadıktan sonra psikolojik kırılmalara çok müsait bir taraftarınız ve stres üstüne stres yüklenmiş bir yönetim yapınız da varsa, yediğiniz ilk hatalı golden sonra gurbet ellerde bir daha toparlanamama şansınız da yüksek. livakovic'den daha genç olmalarına rağmen romanya dışına ilk kez adım atıp bizde sudan çıkmış balığa dönen alexandru cicaldau olimpiu vasile morutan ikilisi en burnumuzun dibindeki örnek mesela. o yüzden bekleyip görmek lazım o hikayeyi. birebir karşılamasa da benzer bir risk faktörünün sebastian szymanski'de de olduğunu düşünüyorum. neden tam karşılamıyor diyorum, çünkü oyuncu doğduğu topraklardan çıkıp erken yaşta rusya'ya gitmiş, bunu cebe atıyoruz. ancaaak polonya üzerindeki rus kültürü baskısını düşünürsek (ki bir zamanlar polonyalı bir arkadaşımın rus kültürünü sevmesine rağmen polonya üzerinde gereğinden fazla bir rus kültür emperyalizmi çabası olduğunu anlattığını hatırlıyorum) öyle aşırı da anavatanına yabancı bir yere gittiği söylenemez bu yüzden. hem bu gözler bonservisi veya maaşı altında ezilen ne babayiğitler gördü. ancak bunun tam tersinin olması ve bu hikâyeden alnının akıyla çıkması da gayet olası. çünkü öyle veya böyle sizin karakter yapınıza da bağlı olarak rusya'da yaşayan bir polonyalı olmanın belli zorlukları ve stresleri vardır diye tahmin ediyorum. şimdi hem son cümlemin hem de daha önce değindiğim polonya üstündeki rus kültürü baskısının altını dolduracak bir kaynak paylaşacağım burada: https://gss.gs/IwK

    yani demem o ki rusya ve polonya arasındaki tarihsel gerilim hiç de yabana atılır cinsten değil. en azından 2. dünya savaşı'nın detaylarına merakı olanlar bile az biraz bu konudan haberdardır. uzmanlık alanımdan dolayı polonya sineması'ndan çıkma birçok author yönetmenin bilhassa 2. dünya savaşı odaklı rus karşıtı filmlerini izlemişimdir mesela. bunlardan aklıma ilk geleni polonyalı usta yönetmen andrzej wajda'nın 2007 tarihli katyn filmi. ülkenin bir ucunun nazilerden diğer ucunun ise sovyetler'den kaçtığı ve bu iki işgalci gücün arasında sıkışıp kalmış polonya halkına ruslar tarafından uygulanan katyn katliamını konu edinen bir filmdir. ki 2. dünya savaşı'nda rusların savaşın gerçek kazananı ve kahramanı olduğu genel kabulünü hesap ederseniz (her ne kadar hollywood tüm payeyi kendine biçse de: https://gss.gs/5ow.jpg gerçek budur: https://gss.gs/AMx.jpg ), polonya'nın bu konuya tam ters uçtan baktığını, stalin'in hitler'den bir farkı olmadığını düşündüklerini öğrenmek (hiç de haksız değiller, aynı stalin'in kırım türklerine uyguladığı katliam ve eziyetleri de buraya not olarak sıkıştıralım) gerçekten ilginç ve belki de ironik bir tarihi bilgi. yani tüm bu verilere bağlı olarak polonya üzerindeki rus kültürü dayatmasından ve rusya'da yaşayan bir polonyalı olmanın belli zorlukları olacağından dem vurdum işte. hele bir de son ukrayna-rusya savaşından sonra dünyanın geri kalanı ile kontağı iyice kısıtlanmış ve sadece vatandaşı olmanın bile hareket alanınızın daralması için yeterli sebep olmasını sağlamış bir coğrafyadan bahsediyoruz. işte tüm bunların ışığında syzmanski'nin hikâyesinin başarıya çıkma ihtimali olduğunu düşünüyorum. öyle veya böyle hayatının belli bir kısmı stres yönetimi ile dirsek temasında geçmiştir ve baskı ortamını kaldırabilme potansiyeli vardır bu yüzden, bekleyip göreceğiz bunu da. benim ne oyuncunun bir maçını izlemişliğim ne de herhangi bir analiz videosuna göz atmışlığım var bu arada. hem kendisi hem de diğer isimler hakkında yazdığım her şey genel gözlemlere dayalı tahminlerdir.

    takım genelinden devam etmek gerekirse, kurmaya çalıştıkları yeni stoper tandeminin ve bütün hâlinde savunma kurgusunun oturup oturmayacağı da garanti değil, kaliteyi yükseltmek için abandıkları hücum bölgesinin beklentileri ne kadar karşılayacağını izlemeden yorumlamak güç (zaha'nın adı falan geçiyor daha), bu iki bölgeyi birbirine bağlayan yetersiz orta sahalarının akıbeti henüz netleşmiş değil, en marka 2 veteran transferlerinden edin dzeko ve dusan tadic'in sahaya hem mental hem de fiziksel olarak ne kadar özveri koyacakları veya takımı ne kadar sahiplenecekleri daha da önemlisi birbirleriyle iletişimlerinin nasıl olacağı belli değil... uzar gider böyle. hazır dzeko ve tadic'den bahsetmişken şimdi de başka bir tarihsel gerginlik mevzusuna el atalım. çünkü an itibariyle fenerbahçe kadrosunda 1 boşnak* ve 1 sırp* kesin olarak var, üstelik geldiği neredeyse kesin gibi konuşulan bir de hırvat'tan* bahsediyoruz. bununla bitmiyor bir de bizim arnavut asıllı kosovalı'ya* falan sulanıyorlar. baya baya mini bir yugoslavya popülasyonu kurmaktan bahsediyoruz yani. fıkraya uyarlarsak; bir boşnak, bir sırp ve bir hırvat bara girer, olaylar gelişir... şimdi bu konuda çok da uzak tarihli olmayan bir maçı örnek göstereceğim: (bkz: 2 aralık 2022 sırbistan isviçre maçı) iki takımın daha önceki karşılaşmalarının da hazırladığı altyapılar ile işte bu maç sevgili dostlar, belki bir tarafı isviçre olsa da sizi yanıltmasın, bosna savaşı sırasında yaşananların buram buram hissedildiği oldukça gergin bir maçtır. arnavut asıllı kosova doğumlu xherdan shaqiri, aynı köklerden gelen soydaşı granit xhaka ile birlikte saha içinde adeta intikam alırcasına oynayarak sırpları turnuvaya veda ettirmişlerdir ve maç içinde birçok gergin sekans yaşanmıştır. keza çok daha önceki yıllardan aklımda kalan olaylı hırvatistan-sırbıstan maçları keza makedonya-sırbıstan maçları vs. bir sürü örnek dökülür daha buraya. eski yugoslav ülkelerinin ne zaman sırbıstan ile maçı olursa bilin ki orada tansiyon yüksektir yani. şimdi buraya meraklısı için konuyla bağlantılı birkaç referans film ve belgesel bırakacağım: trt'nin de yapımında pay sahibi olduğu 2020 tarihli bosna-hersek filmi ve 2021'in oscar adayları arasında olan que vadis, aida? cannes film festivali ödüllü 2001 tarihli yine bosna'dan çıkma bir film olan no man's land. hollywood perspektifinden çıkma ve richard gere'in başrol olduğu 2007 tarihli the hunting party. espn'nin spor belgesellerinden olan ve efsane yugoslav basketbol takımındaki kardeşliğin savaşın etkisiyle nasıl kan davasına dönüştüğünü sırp vladi divac (ki kendisi sonradan 15 yıllık bir nba kariyeri yapacaktır) ve dönemin yugoslav basketbolunun altın çocuğu hırvat drazen petrovic (divac ile aynı dönemlerde nba yapmış ancak 93'de geçirdiği trafik kazası sonucu erken yaşta hayata veda etmiştir) üzerinden anlatan 2010 tarihli once brothers belgeseli. konuya merakı olanlar için şu kısıtlı liste bile doyurucudur bence. ha bu arada eğer yanılmıyorsam dzeko'nun daha önce sırp oyuncularla aynı takımda sorunsuz bir şekilde oynamışlığı var diye biliyorum. ama teyite muhtaç bu mevzu, özellikle "sorunsuz" dediğim kısmı. hem tadic'in de bu konuda sicili pek temiz değil diyorlar ama bu da yine teyite muhtaç bir konu. ben üşendim şimdi araştırmaya, meraklısı arayıp bulur illa.

    velhasıl, tüm bu değişkenlerin takımın geneline nasıl sirayet edeceği beklenip görülmesi gereken şeyler. ancak burada asıl olay, çok önemli bir bütçe ile kurulmuş ve üzerine konmaya da devam edilecek gibi duran, aynı zamanda da tüm bu değişkenlere sahip takımın hocasının ismail kartal olması hahah. evet, zamanında emmanuel emenike'yi bile yönetememiş o ismail kartal:

    https://gss.gs/a70.jpg
    https://gss.gs/FYD.jpg

    şimdi gelelim temenni yüklü kişisel beklentime: süper lig 2023-2024 sezonu'nun süper kupa maçında önce kupayı bize kaybedip sonra da lige puan kaybıyla başlayarak daha ilk haftalarda moral motivasyon olarak "yine olmayacak" havasına bürüneceklerini ve ismail kartal'la ilgili seslerin çok erken yükselmeye başlayacağını düşünüyorum. at fav.a bekle. bu konuda en büyük garantörüm ise ismail eagle tabii ki. o oyuncu grubunu idare edecek insan yönetimi kapasitesi ve teknik taktik bilgisi ne kadar var sorusu demokles'in kılıcı gibi dikiliyor tepede. papaz evlatlarının kendisi için ne kadar oynayabileceğine bakacak bazı durumlar ve hâllerini düşününce nereye kadar diyor insan gene. üstelik 1 yıl sonra kongre yapacak loser bir yönetimin, istisnasız her seferinde başarısız kere başarısız olduğu stres yönetimini bu sezon nasıl götüreceği de gene koccaman bir muamma. ha tabii bu noktada elbette söz konusu fenerbahçe olunca olaya en olumsuz noktalardan yaklaşma meyilim ağır basıyor muhtemelen, bunu da itiraf etmek gerek. çünkü en ufak bir pürüz çıkmadan her şey tıkırında da gidebilir ve sezon sonu bambaşka şeyler konuşulur. ama ben güveniyorum arap ismailime, yüzümüzü kara çıkarmayacaktır hahah. eski yugoslav ülkelerini sayar mısın hocam diye sorsak sayamayacağına da eminim ama kanıtlayamam bu arada. kendisinin hem futbolculuk hem teknik direktörlük hem de kültür seviyesi açısından okan buruk ile aynı cümlede kullanılması bile abesle iştigaldir. bu zamana kadar hep elimde başka oyuncu yok bahanesine sığınmasını bu sezon neye evriltecek merakla beklemekteyim. kendisine şahsi önerim, hakemler ve ligin şaibeli olması falan en trend konu başlıkları. hayatımda da ilk kez fenere dair bu kadar kafa yordum sanırım. entry'yi ufaktan kapatırken yine altını çizmek istiyorum: tüm bu yazdıklarım genel gözlemlere dayalı tahminler ve subjektif beklentilerden ibarettir, zira işin ne spor dalı ne de tarihi konuları yönünden uzmanı değilim, bu yüzden de yatırım tavsiyesi değildir asla hahah. yine de içimden uğur meleke'den daha iyi bir iş çıkardığım geçiyor ne yalan söyleyeyim. haydi selametle.

    edit: minik bir ekleme ve tarih düzeltmesi

    edit 2: zaha'yı da bize kaptırarak daha tek resmi maç yapmadan sezona moral motivasyon olarak bitik girmekteler. an itibariyle şampiyonluk mücadelesi verecek rakiplerinin hücum hattını icardi, zaha, zaniolo oluşturmakta. yine ilginç bir sezon bizi bekler.

    edit 3: tff'nin garip kararıyla süper kupa finali devre arasına alındı ve benim sezonu kupayla açma temennim de boşa çıkmış oldu. ancak nema problema. in arap ismail we trust.
App Store'dan indirin Google Play'den alın