44
herşey hazırlanmıştır. deplasman için gerekli herşey.
en müsait zaman kollanır yola çıkmak için. otobüs doludur her sene olduğu gibi. içinde küçük büyük bir sürü galatasaray sevdalısı vardır.
kimisi ailesine yalan söyleyerek deplasmanın tadına bakmaya gider, kimisi dünya umrunda olmadığından biner kafasına göre gider.
inceden simitvari şeylerle sabah kahvaltısı yapılır. üzerine keyif sigarası içilir. yavaş yavaş atkı boyna sarılıp otobüse doğru yol alınır.
oraya gidildiğinde herkes seni beklemektedir. "abi nerde kaldın yine geciktik" diye ufaklıkların laflarına maruz kalınır. makaraya alma çabalarına karşı "lan!" demek yeterlidir. zira ufaklıklar saygılıdır. susmaları gereken yeri bilirler. ne de olsa yıllardır biz olmadan kalkmaz o otobüs. otobüsü de ayarlayan biz bileti de ayarlayan biz. yine de laf ederler geç kaldığıma.
binilir otobüse yola çıkılır. yolda malum faaliyetler gerçekleştirilir, gülünür, eğlenilir, besteler söylenir, stress atılır, sevgiliye kavuşmanın heyecanı ile o yol sanki 15 dakikada biter. benzinliklerde durulur, molalar verilir, sigara üzerine sigaralar yakılır, yeni beste çalışmaları yapılır, otobüsün en garip adamına sarılır, onunla ilgili besteler yapılır, kızdırılır.
eskiler hep arka beşlide otururuz. grubun eşrafları. grubu ayakta tutanlar. çeribaşları..
sonra k.a. ' de durulur. parası olanlar köftesini söyler, parası olmayanlar çorba ile sınırsız ekmek olayına girerler. köfteler bol ekmekle, çorbalar kaşıksız içilir.
üzerine çaylar söylenir, sigaralar yakılır.
artık herşey hazırdır.
"stada sür kaptan" denir. stad görünür. misafire yanaşılır. inleterek ortalığı inilir otobüsten. geçen seneye kadar soner topçu, geçen seneden itibarende ramazan çoşkun aranır. "geldik biz kardeşim" denir. hemen gelirler sağolsunlar, sevdiğimiz kardeşlerimizdirler. biletler alınır, maç saati beklenir.
sonrası malum.
gırtlaklar yırtılır o kale arkasının o iğrenç tribününde. birde tribünün girişinde avlu gibi bir yer vardır. asıl mevzular orda döner. diğer temsilciliklerden kardeşler olur. muhabbetler edilir, atkılara çökülür, hediyeler verilir. antepli baklava ikram eder, kayserili pastırma getirmiştir, kestane şekeri getirmiştir biri, diğeri de sadece muhabbetini getirmiştir. ne garip yerdir orası. türkiye'de tektir. tribün öncesi selçuklu mimarisi tarzı avlu. farklıdır. maç biter, içler huzur doludur. elinden geleni yapmanın mutluluğu vardır. bir de deplasman yorgunluğu.
dönüşte durulacak çorbacı muhabbetleri daha stadtan çıkmadan başlamıştır bile. "şimdi bi işkembe içeriz bol sarmısaklı, sonrada çiğerimiz yana yana uyuyarak gideriz gece"
hep aynı teranedir. hiç değişmez. her 2 haftada bir bünyenin alışık olduğu mevzunun hikayesidir bu. anadolu'nun dayanışmasının hikayesidir belkide.
işte böyle birşeydir sivas deplasmanı
en müsait zaman kollanır yola çıkmak için. otobüs doludur her sene olduğu gibi. içinde küçük büyük bir sürü galatasaray sevdalısı vardır.
kimisi ailesine yalan söyleyerek deplasmanın tadına bakmaya gider, kimisi dünya umrunda olmadığından biner kafasına göre gider.
inceden simitvari şeylerle sabah kahvaltısı yapılır. üzerine keyif sigarası içilir. yavaş yavaş atkı boyna sarılıp otobüse doğru yol alınır.
oraya gidildiğinde herkes seni beklemektedir. "abi nerde kaldın yine geciktik" diye ufaklıkların laflarına maruz kalınır. makaraya alma çabalarına karşı "lan!" demek yeterlidir. zira ufaklıklar saygılıdır. susmaları gereken yeri bilirler. ne de olsa yıllardır biz olmadan kalkmaz o otobüs. otobüsü de ayarlayan biz bileti de ayarlayan biz. yine de laf ederler geç kaldığıma.
binilir otobüse yola çıkılır. yolda malum faaliyetler gerçekleştirilir, gülünür, eğlenilir, besteler söylenir, stress atılır, sevgiliye kavuşmanın heyecanı ile o yol sanki 15 dakikada biter. benzinliklerde durulur, molalar verilir, sigara üzerine sigaralar yakılır, yeni beste çalışmaları yapılır, otobüsün en garip adamına sarılır, onunla ilgili besteler yapılır, kızdırılır.
eskiler hep arka beşlide otururuz. grubun eşrafları. grubu ayakta tutanlar. çeribaşları..
sonra k.a. ' de durulur. parası olanlar köftesini söyler, parası olmayanlar çorba ile sınırsız ekmek olayına girerler. köfteler bol ekmekle, çorbalar kaşıksız içilir.
üzerine çaylar söylenir, sigaralar yakılır.
artık herşey hazırdır.
"stada sür kaptan" denir. stad görünür. misafire yanaşılır. inleterek ortalığı inilir otobüsten. geçen seneye kadar soner topçu, geçen seneden itibarende ramazan çoşkun aranır. "geldik biz kardeşim" denir. hemen gelirler sağolsunlar, sevdiğimiz kardeşlerimizdirler. biletler alınır, maç saati beklenir.
sonrası malum.
gırtlaklar yırtılır o kale arkasının o iğrenç tribününde. birde tribünün girişinde avlu gibi bir yer vardır. asıl mevzular orda döner. diğer temsilciliklerden kardeşler olur. muhabbetler edilir, atkılara çökülür, hediyeler verilir. antepli baklava ikram eder, kayserili pastırma getirmiştir, kestane şekeri getirmiştir biri, diğeri de sadece muhabbetini getirmiştir. ne garip yerdir orası. türkiye'de tektir. tribün öncesi selçuklu mimarisi tarzı avlu. farklıdır. maç biter, içler huzur doludur. elinden geleni yapmanın mutluluğu vardır. bir de deplasman yorgunluğu.
dönüşte durulacak çorbacı muhabbetleri daha stadtan çıkmadan başlamıştır bile. "şimdi bi işkembe içeriz bol sarmısaklı, sonrada çiğerimiz yana yana uyuyarak gideriz gece"
hep aynı teranedir. hiç değişmez. her 2 haftada bir bünyenin alışık olduğu mevzunun hikayesidir bu. anadolu'nun dayanışmasının hikayesidir belkide.
işte böyle birşeydir sivas deplasmanı