1587
toplanın operation aan-outu ifşa ediyorum.
geçtiğimiz yıl geldiği andan itibaren kendi dinamizmini hissettiren boey'umuz oynadığı futbolla göze taraftarı heyecanlandırmıştı hatırlarsınız. fakat sonra bir şeylerin yolunda gitmediğini, tek başına yapacağı git-gellerin oyunu sağ kanada sıkıştırmaktan başka bir işe yaramadığını farketti. çünkü oyunun diğer tarafında kendisi gibi kanıtlanmaya ihtiyaç duyan bir yeni yetmeden ziyade uzun yıllardır bu işle iştigal etmiş vasat bir oyunla nam salmış ve teknik sorumluluların elini kolunu bağlayarak kendine mecbur bırakan ve alternatifleri sivrildiğinde ise ufak bir gayretle yeniden taraftarı kendi performansının, bulabileceklerinin en iyisi olacağına inandıran biri vardı. youtuber kankası ile gününü gün ediyor taraftarı ise kahrediyordu.
boey ise antrenmanlarda kendisini parçalıyor, idmanlar tamamlandıktan sonra florya'nın çimleriyle detoks çayı yaptığı arınma seanslarında takımın tek kanatla uçamayacağına kanaat getirerek bir çıkış yolu bulmak için gurusundan aman dileniyordu. bunları düşündükçe kendi performansı da etkileniyor, taraftarlarıyla bağlarını henüz kuvvetlendiremediği içinse hüznünü gidermek adına arada bir ince dal sedir ağacı tütsülüyordu. böyle oldukça basına da haberler çıkmaya başlar, haberlere göre boey kendisini spirütüailzme kaptırmıştır. ve düşüşün, kampa gelmeyişinin sebebi de yine bununla ilintilidir.
ardından boey'umuz bir gün öğlen kaylulesini ifa ederken bir rüya görür: uzunca bir kayık ama kayık asimetrik bir yapıdadır, bir tarafında iki kürek bulunuyorken diğer tarafında bir kürek bulunmaktadır. ansızın uyanır ve bu rüyaya bir anlam veremez düşer yollara, gurusunun çilehanesin de sınırlarında bulunduğu bahariye mevlevihanesi giriş kapısının hemen karşı köşesinde bulunan büyük çınarın dibine varır. gurusuna bu rüyanın hikmetini sorar. guru derin bir nefes alır ve bırak rüyayı oğul(boey)! bu lavuğu bir şekilde def etmemiz, en azından daha iyisinin mümkün olduğunu biçar taraftara göstermemiz farzı kifayedir, amma bunu çok dikkatli düşünmemiz ince ince dokumamız lazım der. öyle bir alicengiz gerek ki o bölgeye transfer olmayacağı aşikar olduğu halde hem o mel'unu daha iyi biriyle hiç beklemeden uçurmak gerektir.
boey'un kafa hala kayluledeki kayıkta kaladursun gurumuz hûdisini kafasına geçirip bir yol arar. sezon bitmiş ve yeni bir sezona başlamadan bu işi bitirecek bir yol gelir akıllarına ama bu yol kıldan ince bıçaktan keskin bi yoldur. guru, 'oğul' der, 'oğul!' bu yol seni belki yakacak belki incitecek belki boey'nun bükecek ama sabredersen murada ermek mümkün göründü bana der. plan şudur, bir sol bek transferi yapmaktansa genç ve performansı güven vermeyen genç oyuncunun bulunduğu sağ bek aksamışken oraya tecrübeli bir takviye yapmak daha mümkün görünür guruya fakat bunun için fedakarlıklardan bir fedakârlık yapılmalıdır. boey'num kıldan incedir gurum der bizim oğlan. ve başlar antrenmanlara fakat aklı fikri bunu nasıl yapacağındadır zira sallantıda bir görüntü vermek ihanettir, oğul bunu bilir bunu düşünür. derken hasmı, takımın uçamayan kanadı tam da kamp öncesinde dikkati üzerinden dağıtmak için gurusunu ziyarete giderken yolda uzaktan uzaktan izlediği boey'u bir gazeteciye fısıldar, derken kulaktan kulağa yayılır bu fısıltı. hoca zaten güven vermeyen ve ilk günlerini aratan bu aklı beş karış havada(!) bulunan gence bir ders vermek adına kampa almıyor, gelecek planlarını şekillendirmek adına, oğul'dan da ümidini tümden kesmeyip fransızca bilen tecrübeli ve ne vereceği belli olan dubois'i bulup getirirler hoca da olur der. talihleri yüzlerine güler, istedikleri fırsat ayaklarına gelir. boey bu haberle birlikte gurusunu da alıp kağıthane metronun hemen karşı caddesinde buluna rûhi gym spor salonuna yazılır 2 aylık programla. orada kısıtlı imkanlarla da olda kendini diri tutmaya çalışır boey. akşamları da idmanı bittikten sonra haftada iki üç kez muhakkak başına geldiği üzere serserilerden depar atarak kaçar, soran olursa da ses etmeyip neyse iyi oluyor ter atıyoruz diyerek var olana şükrederdi. gel zaman git zaman lig başlamış ve yeni gelen dubois sakatlanmıştır, işte diyor şimdi, şimdi anladım galiba rüyayı diyor boey.
gurum gurum diyor koşuyor iki kürek bir gerek, bir sol için sağ gerek diyor. guruyla karşılıklı gözleri parlıyor. bundan sonra tek yapması gereken kendi içinden geldiği üzere oynamak ve taraftara koşmaktır. bir maç iki maç üç maç derken dubois iyileşir. iyileşir iyileşmesine ama sacha için gemi çoktan kalkmıştır. boey her maç adamın oyuncusu seçiliyor kendisi hakkında sevinen taraftarın gözleri ise kanadın diğer tarafına yöneltir.ve sonunda yeni transfer dubois'nın takıma dönmesiyle hoca aanholt'u bir konyaspor maçı içerisinde dubois ile değiştirir ve bir devir bu şekilde sonra erer. basın toplantısı sonrası soyunma odasında herkes gittiğinde sona kalan dubois, sacha'yı tebrik eder ve şöyle der. 'oğul, bir ân inse bir ann-outtur.'
operation aan-out accomplished.
geçtiğimiz yıl geldiği andan itibaren kendi dinamizmini hissettiren boey'umuz oynadığı futbolla göze taraftarı heyecanlandırmıştı hatırlarsınız. fakat sonra bir şeylerin yolunda gitmediğini, tek başına yapacağı git-gellerin oyunu sağ kanada sıkıştırmaktan başka bir işe yaramadığını farketti. çünkü oyunun diğer tarafında kendisi gibi kanıtlanmaya ihtiyaç duyan bir yeni yetmeden ziyade uzun yıllardır bu işle iştigal etmiş vasat bir oyunla nam salmış ve teknik sorumluluların elini kolunu bağlayarak kendine mecbur bırakan ve alternatifleri sivrildiğinde ise ufak bir gayretle yeniden taraftarı kendi performansının, bulabileceklerinin en iyisi olacağına inandıran biri vardı. youtuber kankası ile gününü gün ediyor taraftarı ise kahrediyordu.
boey ise antrenmanlarda kendisini parçalıyor, idmanlar tamamlandıktan sonra florya'nın çimleriyle detoks çayı yaptığı arınma seanslarında takımın tek kanatla uçamayacağına kanaat getirerek bir çıkış yolu bulmak için gurusundan aman dileniyordu. bunları düşündükçe kendi performansı da etkileniyor, taraftarlarıyla bağlarını henüz kuvvetlendiremediği içinse hüznünü gidermek adına arada bir ince dal sedir ağacı tütsülüyordu. böyle oldukça basına da haberler çıkmaya başlar, haberlere göre boey kendisini spirütüailzme kaptırmıştır. ve düşüşün, kampa gelmeyişinin sebebi de yine bununla ilintilidir.
ardından boey'umuz bir gün öğlen kaylulesini ifa ederken bir rüya görür: uzunca bir kayık ama kayık asimetrik bir yapıdadır, bir tarafında iki kürek bulunuyorken diğer tarafında bir kürek bulunmaktadır. ansızın uyanır ve bu rüyaya bir anlam veremez düşer yollara, gurusunun çilehanesin de sınırlarında bulunduğu bahariye mevlevihanesi giriş kapısının hemen karşı köşesinde bulunan büyük çınarın dibine varır. gurusuna bu rüyanın hikmetini sorar. guru derin bir nefes alır ve bırak rüyayı oğul(boey)! bu lavuğu bir şekilde def etmemiz, en azından daha iyisinin mümkün olduğunu biçar taraftara göstermemiz farzı kifayedir, amma bunu çok dikkatli düşünmemiz ince ince dokumamız lazım der. öyle bir alicengiz gerek ki o bölgeye transfer olmayacağı aşikar olduğu halde hem o mel'unu daha iyi biriyle hiç beklemeden uçurmak gerektir.
boey'un kafa hala kayluledeki kayıkta kaladursun gurumuz hûdisini kafasına geçirip bir yol arar. sezon bitmiş ve yeni bir sezona başlamadan bu işi bitirecek bir yol gelir akıllarına ama bu yol kıldan ince bıçaktan keskin bi yoldur. guru, 'oğul' der, 'oğul!' bu yol seni belki yakacak belki incitecek belki boey'nun bükecek ama sabredersen murada ermek mümkün göründü bana der. plan şudur, bir sol bek transferi yapmaktansa genç ve performansı güven vermeyen genç oyuncunun bulunduğu sağ bek aksamışken oraya tecrübeli bir takviye yapmak daha mümkün görünür guruya fakat bunun için fedakarlıklardan bir fedakârlık yapılmalıdır. boey'num kıldan incedir gurum der bizim oğlan. ve başlar antrenmanlara fakat aklı fikri bunu nasıl yapacağındadır zira sallantıda bir görüntü vermek ihanettir, oğul bunu bilir bunu düşünür. derken hasmı, takımın uçamayan kanadı tam da kamp öncesinde dikkati üzerinden dağıtmak için gurusunu ziyarete giderken yolda uzaktan uzaktan izlediği boey'u bir gazeteciye fısıldar, derken kulaktan kulağa yayılır bu fısıltı. hoca zaten güven vermeyen ve ilk günlerini aratan bu aklı beş karış havada(!) bulunan gence bir ders vermek adına kampa almıyor, gelecek planlarını şekillendirmek adına, oğul'dan da ümidini tümden kesmeyip fransızca bilen tecrübeli ve ne vereceği belli olan dubois'i bulup getirirler hoca da olur der. talihleri yüzlerine güler, istedikleri fırsat ayaklarına gelir. boey bu haberle birlikte gurusunu da alıp kağıthane metronun hemen karşı caddesinde buluna rûhi gym spor salonuna yazılır 2 aylık programla. orada kısıtlı imkanlarla da olda kendini diri tutmaya çalışır boey. akşamları da idmanı bittikten sonra haftada iki üç kez muhakkak başına geldiği üzere serserilerden depar atarak kaçar, soran olursa da ses etmeyip neyse iyi oluyor ter atıyoruz diyerek var olana şükrederdi. gel zaman git zaman lig başlamış ve yeni gelen dubois sakatlanmıştır, işte diyor şimdi, şimdi anladım galiba rüyayı diyor boey.
gurum gurum diyor koşuyor iki kürek bir gerek, bir sol için sağ gerek diyor. guruyla karşılıklı gözleri parlıyor. bundan sonra tek yapması gereken kendi içinden geldiği üzere oynamak ve taraftara koşmaktır. bir maç iki maç üç maç derken dubois iyileşir. iyileşir iyileşmesine ama sacha için gemi çoktan kalkmıştır. boey her maç adamın oyuncusu seçiliyor kendisi hakkında sevinen taraftarın gözleri ise kanadın diğer tarafına yöneltir.ve sonunda yeni transfer dubois'nın takıma dönmesiyle hoca aanholt'u bir konyaspor maçı içerisinde dubois ile değiştirir ve bir devir bu şekilde sonra erer. basın toplantısı sonrası soyunma odasında herkes gittiğinde sona kalan dubois, sacha'yı tebrik eder ve şöyle der. 'oğul, bir ân inse bir ann-outtur.'
operation aan-out accomplished.