164
galatasaray adına bir an önce bitmesi gereken sezonun bir diğer maçı sivasspor'un semih kaya'ı sahada görmesi ve mal bulmuş mağribi gibi olması ile başladı. sürekli mustapha yatabare'yi semih ile eşleştiren galatasaray kompleksini iliklerine kadar yaşayan rıza çalımbay, uzun toplarla yatabare ile semih eşleşmesinden avantaj çıkarmaya çalıştı. bakın çalımbay'ın galatasaray kompleksi üzerine makaleler yazılır. tüm sosyologlar, antropologlar, psikologlar göreve. galatasaray ise baktı geriden pasla oyun kurma işini beceremiyor, victor nelsson'un ters kanada attığı uzun toplar ile hücum etmeye çalıştı. yaklaşık on dakika oyun böyle giderken erick pulgar galatasaray adına sahneye çıktı. iki tane atak başlatan pas attı şilili ön libero. ilk pasında sacha boey çevirdi ama bafetimbi gomis dokunamadı, ikinci pasında ise sırası ile boey, gomis, kerem aktürkoğlu, emre kılınç ve tekrardan gomis ile buluşan top ağlara gitti. böylece sarı kırmızılılar kendi evlerinde öne geçmiş oldu. golden sonra ise galatasaray dört kişi ile oynamaya başladı. maçı televizyondan izleyenler de hak verecektir ki sahada sadece fernando muslera, nelsson, semih kaya ve pulgar'ı gördük uzun süre. sadece bu dört oyuncunun birlikte ekranda görülme süresi araştırılsın. bu dörtlü paslaşırken ısrarla top almak için yaklaşmayan orta saha, bek ve kanat oyuncularının amacını anlayabilmek açıkçası zor. geriden paslaşırken galatasaray'ın gol yiyeceği yavaştan ayyuka çıkmışken ilk ikramı semih yaptı. semih'in ikramını geri çevirdi sivasspor. ikinci ikram taylan antalyalı'dan geldi ama bunu da geri çevirdi derken ilk yarının açık ara en kötü oyuncusu olan ryan babel, uğur çiftçi'nin açısını kapatmak gibi bir zahmete girmeyince o da yatabare'nin kafasına topu kondurdu ve maça eşitlik geldi. bu arada golde yatabare'yi kaçıran semih de bir nostalji yaşatmadı değil. ilk yarının son dakikasında ise patrick van aanholt'un akıllıca kullandığı serbest vuruşta gomis'in futbol olarak öldüğünü görmüş olduk. kendisinin futbol hayatı için bir fatiha okuyun, sevaptır.
ikinci yarıya emre yerine halil ibrahim dervişoğlu ile başladık. bu yarının hemen başında maçın başından beri yerlerde kıvranmaktan vazgeçmeyen max gradel yine yerde çırpınırken pva tarafından tutulmuş balık gibi yakalanmaya çalışılınca aklıma nalan'dan acemi balık şarkısı geldi ki maalesef acemi balık galatasaray savunması imiş. duran topta uyuyan savunma aaron appindangoye'nin indirdiği topta fredrik ulvestad'a bomboş vurdurdu. top hem nelsson'un hem de pulgar'ın bacak arasından geçerek ağlara gitti. zaten galatasaray futbol takımı orta sahası yıldız yapıyor programının bugünkü konuğu ulvestad'tı. iki ceza sahası arasında hem gücüyle, hem temposuyla, hem sertliği ile, hem de çok fazla olmayan tekniği ile galatasaray orta sahasını ezdi. yalnız ulvestad yokken topu hem hakan arslan hem de faycal fajr'dan faullere rağmen kurtaran halil, kerem'i gördü ve penaltı kazandı ev sahibi takım. penaltıyı kullanan futbol hayatı bakımından zombi gomis duruma tekrardan eşitlik getirdi. iki gol atmasına rağmen gomis'in futbol hayatı bitmiş. bunu ilk yarıda ispatlamıştı zaten ama ikinci yarıyı da boş geçmeyim dedi ve penaltı beklediği pozisyonda tekrar ispatladı. galatasaray olarak gomis'i pas istasyonu yapmak istiyorlar ama yok yani. adam bitik. kaç kere top geldi ama tutamıyor yani, olmuyor. zorlamanın amacı yok. bir de bu galatasaray takımı ne kadar çok gösteriyor atacağı pasları. adeta ilk önce anons geçip sonra pas atıyorlar. böylece rakip çok kolay pas arası yapabiliyor. çünkü sahadakiler, tribündekiler, televizyon başındakiler, herkes anlıyor pasın nereye gideceğini. galatasaray ne oynadığını bilmez halde sahada dolanırken güvendiği dağlara da kar yağdı ve muslera'nın hatası sonucu tekrar mağlup duruma düştü. ahmet oğuz'un kendisinin bile hangi yöne attığı bilmediği bir top sonucunda gol olmasına bu kadar hırsla sevinmesi ise manidar. maçın sonunda ise aklımda tek bir soru var. bu galatasaray takımı ne oynuyor? ne izliyoruz biz sahada? anlayabilen varsa anlatsın. yazık ve günah vallaha. 64. dakikada mağlup duruma düşen galatasaray kendi sahasında 80. dakikaya kadar tempo yapamıyor. o dakikadan sonra da cılız denemelerden öteye geçemiyor. tek hücum planı at fink'e, pardon at kerem'e. bitik gomis ve babel 76 dakika sahada kalıyor. bu taraftara ayıp yapılıyor ama taraftara da bir sözüm var. yaklaşık beş saniye yönetim istifa diye bağırmak için bir tık geç kalındı sanki. zaten seçime gidiyor kulüp. bence asıl hedef torrent olmalı ve tazminatsız kulüpten ayrılması için her maç istifaya davet edilmeli.
ikinci yarıya emre yerine halil ibrahim dervişoğlu ile başladık. bu yarının hemen başında maçın başından beri yerlerde kıvranmaktan vazgeçmeyen max gradel yine yerde çırpınırken pva tarafından tutulmuş balık gibi yakalanmaya çalışılınca aklıma nalan'dan acemi balık şarkısı geldi ki maalesef acemi balık galatasaray savunması imiş. duran topta uyuyan savunma aaron appindangoye'nin indirdiği topta fredrik ulvestad'a bomboş vurdurdu. top hem nelsson'un hem de pulgar'ın bacak arasından geçerek ağlara gitti. zaten galatasaray futbol takımı orta sahası yıldız yapıyor programının bugünkü konuğu ulvestad'tı. iki ceza sahası arasında hem gücüyle, hem temposuyla, hem sertliği ile, hem de çok fazla olmayan tekniği ile galatasaray orta sahasını ezdi. yalnız ulvestad yokken topu hem hakan arslan hem de faycal fajr'dan faullere rağmen kurtaran halil, kerem'i gördü ve penaltı kazandı ev sahibi takım. penaltıyı kullanan futbol hayatı bakımından zombi gomis duruma tekrardan eşitlik getirdi. iki gol atmasına rağmen gomis'in futbol hayatı bitmiş. bunu ilk yarıda ispatlamıştı zaten ama ikinci yarıyı da boş geçmeyim dedi ve penaltı beklediği pozisyonda tekrar ispatladı. galatasaray olarak gomis'i pas istasyonu yapmak istiyorlar ama yok yani. adam bitik. kaç kere top geldi ama tutamıyor yani, olmuyor. zorlamanın amacı yok. bir de bu galatasaray takımı ne kadar çok gösteriyor atacağı pasları. adeta ilk önce anons geçip sonra pas atıyorlar. böylece rakip çok kolay pas arası yapabiliyor. çünkü sahadakiler, tribündekiler, televizyon başındakiler, herkes anlıyor pasın nereye gideceğini. galatasaray ne oynadığını bilmez halde sahada dolanırken güvendiği dağlara da kar yağdı ve muslera'nın hatası sonucu tekrar mağlup duruma düştü. ahmet oğuz'un kendisinin bile hangi yöne attığı bilmediği bir top sonucunda gol olmasına bu kadar hırsla sevinmesi ise manidar. maçın sonunda ise aklımda tek bir soru var. bu galatasaray takımı ne oynuyor? ne izliyoruz biz sahada? anlayabilen varsa anlatsın. yazık ve günah vallaha. 64. dakikada mağlup duruma düşen galatasaray kendi sahasında 80. dakikaya kadar tempo yapamıyor. o dakikadan sonra da cılız denemelerden öteye geçemiyor. tek hücum planı at fink'e, pardon at kerem'e. bitik gomis ve babel 76 dakika sahada kalıyor. bu taraftara ayıp yapılıyor ama taraftara da bir sözüm var. yaklaşık beş saniye yönetim istifa diye bağırmak için bir tık geç kalındı sanki. zaten seçime gidiyor kulüp. bence asıl hedef torrent olmalı ve tazminatsız kulüpten ayrılması için her maç istifaya davet edilmeli.