331
nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça bir maç oynadık adeta.
sırasıyla maçta oynayan bir çok oyuncumuza "neden oyundasın oğlum x işi yapmayacaksan?" diye sitem ede ede izledim maçı adeta. "x iş" tanımından kastım işte pası atamayacaksan, şutu çekemeyeceksen, pres yapamayacaksan, top kapamayacaksan, müdahale edemeyeceksen vb. futbolun içerisinde olmak zorunda olan aksiyonlar.
ben bizim takımın sahada yapmak zorunda olduklarını yapmadığı bir maç izledim. ya da yapamadığı, hangisini isterseniz.
domenec torrent konusuna yazının sonunda değineceğim ama çıkardığı 11 ile alakalı da 3-5 kelam etmem lazım.
belli ki maç planın rakibi geride kabul edip alan bırakmadıktan sonra kazandığın toplarla hızlı hücum. bunun yolu ileri uçta kullandığın 3 oyuncudan 2'sinin rakibin öne sürebileceği herkese karşı yavaş olan bafetimbi gomis ve ryan babel olması mıdır? gomis sahada top indirsin diye, babel neden orada? babel top indirmesi için sahadaysa gomis neden orada? ve bu işten başka bir durum için bu adamların sahada olması mantıklı gelmiyor bana, çünkü yaptıkları başka bir şey yok. babel'in sıyrılıp bir kere götürdüğü topla pozisyon bulmamızı çık, babel'in etkisi sadece uzun topu almak yönünde.
bir diğer nokta da bu bak, madem uzun top oynayacaktın neden muslera? pena nerede? bu çocuğun ayağı nando'ya göre daha düzgün değil mi? nando topu kenarlara göndermek istediğinde top ya doğrudan taça ya da rakibe indi çoğunlukla.
bence 11'i şu olmalıydı bu maçın:
https://i.galatasaray11.com/3vkg93py.jpg
kenarlarda iki hızlı oyuncuyu kullanırsın, babel'in uzun topu alıp kanada açmasına izin verirsin ve bu oyuncuların iş yapmasını beklersin, kenardaki babel'e uzun oynadığında ve alamadığında top anında bize geri dönüyor ama merkezde bu süre berkan'ın pres gücü ile azalabilirdi. ya da morutan yerine emre kılınç yapar taylan yerine erick çekerdin, bu da olası. önceliğimiz ve hazır oyuncumuz, 6 numaramız erick pulgar neden oynamıyor, bende yok cevabı. yetersizse neden geldi, yeterliyse neden yedek?
burada yediğimiz gole geleceğim. daha doğrusu o golden 2 dakika kadar öncesine. rakip bire bir aynı olayı denedi, patrick'i üzerine çeken bir kanat, arkaya kaçan bek ve penaltıya doğru çıkarılan top.
burada 10 kere 100 kere 1000 kere anlattım cicaldau'nun kullanılış biçiminin nasıl olmasını gerektiğini, ismail kartal'ın fenerbahçesi bize miha zajc'ı bu şekilde kullanarak "alın bakın böyle kullanılır o adam" dedi. üstelik bir kere değil, iki kere peş peşe. ilkinde zajc biraz erken koşu attığından orada savunmaya takıldı, 2.sinde top çevrilene kadar atmadı top çevrildiği anda bomboş kaldı.
golü açın bir izleyin pilot kameradan. taylan, napıyorsun olum? kadıköy ruhunu mu marke ediyorsun? yusuf fahir baba mı senin adamın? yahu senin görevin, pozisyonun o anda alan savunmasında da zajc'ın şut attığı yeri kapatmak, bire birde de adamın yine zajc olmalı sen marcao'nun peşine takılmış ön direğe koşuyorsun, amacın ne evladım senin? ne gördün orada da oraya gidiyorsun marcao'nun peşine? hadi gittin, aksiyon orada oldu ne yapacaksın? marcao orada zaten, hayır kaçan adama doğru hareket etsen yine bir mantığı var, topu içeri kesmesini engellemeye gidiyor kademe yapacak diyeceğim. durduğun yerin futbol olarak bende bir izahı yok aslanım.
dün ne yapacağını kestiremeyen, bilmeyen bir takım vardı sahada. geride dururken öne prese ayrılan oyuncular arkada boşluklar bıraktı, özellikle patrick van aanholt ve marcao. ki sadece bu ikisinin pozisyon alması problem olsa, yine sorun yok birisi hata yaptığında diğeri telafi edebilir ve problem ortadan kalkar. bunlarla birlikte yine taylan'ın da pozisyon anlamında ciddi sıkıntıları vardı maç boyu. galiba 4 savunma + 1 ön libero ile birlikte sayabileceğimiz 5 oyuncudan pozisyon alma problemi olmayan tek oyuncu victor nelsson'du dersem de yanılmış olmam. 2. sıraya da omar'ı yazarım.
ama savunmanın sağ tarafının dengesi nispeten sol tarafına göre daha iyi olsa da yeterli değil elbette, merkezden gelen rakibe göstermelik bile pres yapmayan, hareketlenmeyen bir orta saha ile buraya kadar.
savunmadan çıkamadım ki hücuma döneyim değil mi? hah işte, bu tam takımın durumu. savunmadan çıkamıyoruz ki hücum edelim değil mi?
bizim gibi "possesion" futbolu oynamaya çalıştığını iddia eden takımların temel özelliğidir, savunmada kısa bulid-up pasları ile oyunu yönlendirir, karar verdiği anda topu daha dikine doğru oynar, dik ve yatay paslarla rakip savunmada boşluk arar. bu pasların hızı ne kadar yüksekse, o kadar rahat pozisyon bulur. biz savunmadaki kısa bulid-up paslarını doğru yapamıyoruz, doğru yapsak bile 2. adım olan karar verilip dikine top oynamayı bir türlü beceremiyoruz. nadiren bunu doğru yaptığımız anlar zaten galibiyetin geldiği anlar oluyor.
benim en başından "fatih terim ile yollar artık ayrılmalı" söylemimin başında da bu durum geliyordu. çünkü terim "possesion" futbolunu bu yetersiz kadroya bu oyun için yetersiz bir antrenör ekibi ile oynatmaya çalışıyordu. "bu takımın possesion'dan vazgeçmesi lazım, başka bir oyun bulunmalı" derken bize possesion'u düzeltecek diye domenec torrent'i getirdiler. oysa ki bu oyunun düzelmesi değil, değişmesi lazımdı. bu takımın buna göre kurgulandığı iddia edilen possesion bu takımla olmazdı. büyük takımlara karşı, avrupa için alternatif olan geçiş oyunu da bu ligde galatasaray adı ile olmazdı. bu yüzden bunların değişmesi gerektiğini her fırsatta söyledim ama maalesef, geldiğimiz noktada elinde yarım yamalak 2 oyun planı olan, ikisi de bu ligde işine yaramayacak bir takım var elimizde.
neticede bir maç kaybettik. maçın adı derbi ama oyun 5 kuruş etmezdi iki taraf adına da. fenerbahçe dağınık bir pres, galatasaray beceremediği bir possesion ile oynadı sadece.
dün bizim maçtan hemen önce manchester city - liverpool maçı vardı. onu izledikten sonra buna dönmek eziyet.
bu ülkede futbolun bir 100 yıl ileri gitmesi lazım. biz kuruluş aşamasında, sahada top tepiyoruz sadece, bu ülkedeki futbol değil.
sırasıyla maçta oynayan bir çok oyuncumuza "neden oyundasın oğlum x işi yapmayacaksan?" diye sitem ede ede izledim maçı adeta. "x iş" tanımından kastım işte pası atamayacaksan, şutu çekemeyeceksen, pres yapamayacaksan, top kapamayacaksan, müdahale edemeyeceksen vb. futbolun içerisinde olmak zorunda olan aksiyonlar.
ben bizim takımın sahada yapmak zorunda olduklarını yapmadığı bir maç izledim. ya da yapamadığı, hangisini isterseniz.
domenec torrent konusuna yazının sonunda değineceğim ama çıkardığı 11 ile alakalı da 3-5 kelam etmem lazım.
belli ki maç planın rakibi geride kabul edip alan bırakmadıktan sonra kazandığın toplarla hızlı hücum. bunun yolu ileri uçta kullandığın 3 oyuncudan 2'sinin rakibin öne sürebileceği herkese karşı yavaş olan bafetimbi gomis ve ryan babel olması mıdır? gomis sahada top indirsin diye, babel neden orada? babel top indirmesi için sahadaysa gomis neden orada? ve bu işten başka bir durum için bu adamların sahada olması mantıklı gelmiyor bana, çünkü yaptıkları başka bir şey yok. babel'in sıyrılıp bir kere götürdüğü topla pozisyon bulmamızı çık, babel'in etkisi sadece uzun topu almak yönünde.
bir diğer nokta da bu bak, madem uzun top oynayacaktın neden muslera? pena nerede? bu çocuğun ayağı nando'ya göre daha düzgün değil mi? nando topu kenarlara göndermek istediğinde top ya doğrudan taça ya da rakibe indi çoğunlukla.
bence 11'i şu olmalıydı bu maçın:
https://i.galatasaray11.com/3vkg93py.jpg
kenarlarda iki hızlı oyuncuyu kullanırsın, babel'in uzun topu alıp kanada açmasına izin verirsin ve bu oyuncuların iş yapmasını beklersin, kenardaki babel'e uzun oynadığında ve alamadığında top anında bize geri dönüyor ama merkezde bu süre berkan'ın pres gücü ile azalabilirdi. ya da morutan yerine emre kılınç yapar taylan yerine erick çekerdin, bu da olası. önceliğimiz ve hazır oyuncumuz, 6 numaramız erick pulgar neden oynamıyor, bende yok cevabı. yetersizse neden geldi, yeterliyse neden yedek?
burada yediğimiz gole geleceğim. daha doğrusu o golden 2 dakika kadar öncesine. rakip bire bir aynı olayı denedi, patrick'i üzerine çeken bir kanat, arkaya kaçan bek ve penaltıya doğru çıkarılan top.
burada 10 kere 100 kere 1000 kere anlattım cicaldau'nun kullanılış biçiminin nasıl olmasını gerektiğini, ismail kartal'ın fenerbahçesi bize miha zajc'ı bu şekilde kullanarak "alın bakın böyle kullanılır o adam" dedi. üstelik bir kere değil, iki kere peş peşe. ilkinde zajc biraz erken koşu attığından orada savunmaya takıldı, 2.sinde top çevrilene kadar atmadı top çevrildiği anda bomboş kaldı.
golü açın bir izleyin pilot kameradan. taylan, napıyorsun olum? kadıköy ruhunu mu marke ediyorsun? yusuf fahir baba mı senin adamın? yahu senin görevin, pozisyonun o anda alan savunmasında da zajc'ın şut attığı yeri kapatmak, bire birde de adamın yine zajc olmalı sen marcao'nun peşine takılmış ön direğe koşuyorsun, amacın ne evladım senin? ne gördün orada da oraya gidiyorsun marcao'nun peşine? hadi gittin, aksiyon orada oldu ne yapacaksın? marcao orada zaten, hayır kaçan adama doğru hareket etsen yine bir mantığı var, topu içeri kesmesini engellemeye gidiyor kademe yapacak diyeceğim. durduğun yerin futbol olarak bende bir izahı yok aslanım.
dün ne yapacağını kestiremeyen, bilmeyen bir takım vardı sahada. geride dururken öne prese ayrılan oyuncular arkada boşluklar bıraktı, özellikle patrick van aanholt ve marcao. ki sadece bu ikisinin pozisyon alması problem olsa, yine sorun yok birisi hata yaptığında diğeri telafi edebilir ve problem ortadan kalkar. bunlarla birlikte yine taylan'ın da pozisyon anlamında ciddi sıkıntıları vardı maç boyu. galiba 4 savunma + 1 ön libero ile birlikte sayabileceğimiz 5 oyuncudan pozisyon alma problemi olmayan tek oyuncu victor nelsson'du dersem de yanılmış olmam. 2. sıraya da omar'ı yazarım.
ama savunmanın sağ tarafının dengesi nispeten sol tarafına göre daha iyi olsa da yeterli değil elbette, merkezden gelen rakibe göstermelik bile pres yapmayan, hareketlenmeyen bir orta saha ile buraya kadar.
savunmadan çıkamadım ki hücuma döneyim değil mi? hah işte, bu tam takımın durumu. savunmadan çıkamıyoruz ki hücum edelim değil mi?
bizim gibi "possesion" futbolu oynamaya çalıştığını iddia eden takımların temel özelliğidir, savunmada kısa bulid-up pasları ile oyunu yönlendirir, karar verdiği anda topu daha dikine doğru oynar, dik ve yatay paslarla rakip savunmada boşluk arar. bu pasların hızı ne kadar yüksekse, o kadar rahat pozisyon bulur. biz savunmadaki kısa bulid-up paslarını doğru yapamıyoruz, doğru yapsak bile 2. adım olan karar verilip dikine top oynamayı bir türlü beceremiyoruz. nadiren bunu doğru yaptığımız anlar zaten galibiyetin geldiği anlar oluyor.
benim en başından "fatih terim ile yollar artık ayrılmalı" söylemimin başında da bu durum geliyordu. çünkü terim "possesion" futbolunu bu yetersiz kadroya bu oyun için yetersiz bir antrenör ekibi ile oynatmaya çalışıyordu. "bu takımın possesion'dan vazgeçmesi lazım, başka bir oyun bulunmalı" derken bize possesion'u düzeltecek diye domenec torrent'i getirdiler. oysa ki bu oyunun düzelmesi değil, değişmesi lazımdı. bu takımın buna göre kurgulandığı iddia edilen possesion bu takımla olmazdı. büyük takımlara karşı, avrupa için alternatif olan geçiş oyunu da bu ligde galatasaray adı ile olmazdı. bu yüzden bunların değişmesi gerektiğini her fırsatta söyledim ama maalesef, geldiğimiz noktada elinde yarım yamalak 2 oyun planı olan, ikisi de bu ligde işine yaramayacak bir takım var elimizde.
neticede bir maç kaybettik. maçın adı derbi ama oyun 5 kuruş etmezdi iki taraf adına da. fenerbahçe dağınık bir pres, galatasaray beceremediği bir possesion ile oynadı sadece.
dün bizim maçtan hemen önce manchester city - liverpool maçı vardı. onu izledikten sonra buna dönmek eziyet.
bu ülkede futbolun bir 100 yıl ileri gitmesi lazım. biz kuruluş aşamasında, sahada top tepiyoruz sadece, bu ülkedeki futbol değil.