1479
twitterda usta tiyatrocu rahmetli haldun taner'in sanıyorum bir gazetede efsanemiz hakkında yazdıklarına denk geldim, sözlükte var mıdır diye biraz bakındım lakin bulamadım, dolayısıyla paylaşmak istedim.
" yeşilköy'den hergün yeni bir 1li avrupaya havalanacak değil ya. bu sefer de gol kralı metin oktay'ı uçurduk. metin'in yeri bir müddet boş kalacağa benzer. ben şahsen maçlara sırf onun oyununu alkışlamak için giderim.
gol kralının uğurlayıcıları onu neden bu kadar severler bilmem ama, ben metin'i her şeyden önce batılı anlamda olgun bir sporcu olduğu için severdim.
bir kere işini seviyordu, hayattaki yerinin ne olduğunu bulmuş, bu alanda gelişmek, ilerlemek, avrupa seviyesine varabilmek için tümü ile olanca gücü ile kendini bu yola hasretmişti. kafasına, vücuduna ve el kadar rahat kullandığı iki ayağına bu derece egemenliği bu iradenin ve sürekli çalışmanın bir ürünü idi. bütün toplum hayatımızda kendini yalnız bir alana, en verimli olacağını bildiği bir alana böylesine ciddiyetle vakfetmiş kaç adam gösterebilirsin bana. devekuşu?
sonra usta idi. 23 yaşında gelmiş geçmiş bütün futbolcularımızın hepsinden büyük bir ustalığa varmak ne demektir? benim ustalığa saygım büyük. hangi alanda olursa olsun. payelerin, mevkilerin kafa kuvvetinden, bilek kuvvetinden çok göz boyacılıkla elde edildiği bir sahte değerler çevresinde, işinin ehli bir ustanın hak ettiği alkışı toplamasını görmek, insana özlemini duyduğu bir değerler düzeninin geçici de olsa bir küçük tatminini vermiyor mu idi?
bunlar dışında metin'i sevişimin başka sebepleri de yok değildi.
metin en çok tekme yiyen, en çok faulle durdurulan futbolcumuzdu. sebep, ustalığı, kabiliyetine iradesine ve alın terine dayanan üstünlüğü. neylersin huyumuz böyle bizim: ustalıkta, hünerde yenişemediğimizi zorbalık kalleşlikle durdurmak, fauller, karambollerle biçmek...
ben her sefer metin'in şahsında, onun bu kaderi ile ortak, er meydanında açık açık boy ölçüşülemeyince sinsilikler, jurnaller, gammazlıklar ve türlü entrikalarla biçilmiş, çelmelenmiş her alanda ve her devirdeki nice kabiliyetlerimizin bir sembolünü görür gibi olurdum.
ne var ki metin'in bütün onların çoğundan üstün bir özelliği daha vardı. o, bu toplumu böyle kabul etmişti. öbürküler gibi yakınmıyordu. birgün dönüp de kendini belinden sarılıp durdurana, arkasında kamburuyla yatıp onu yuvarlayana, kötü bir laf ettiğini görmedim. sinsi ya da açık, hiç bir faul için hakeme bakıp imdat istediği de olmamıştı. çelmenin üstünden atlar, savrulur tekmeden sıyrılır, düşmüşse, düştüğü yerden fırlar golünü atardı. bilirdi ki, kendisinden beklenen sayı yapmaktır. sayı yapmak ödevinde bir insanın bu faul ve falsolarla uğraşmaya vakti yoktur. onlara en iyi karşılık, sonuca kestirme gidip cevabını golü ile vermekti.
bu yönü ile çoğu aydına örnek olmalıydı.
en ufak haksızlıkta topu da oyunu da bırakan, en ufak tekme de ölüyormuşçasına yerde kıvranma numarasına başvuran, küsüp darılan, oyundan çıkan, alan kenarında hakemden, seyirciden karşı tarafın kırıcılığından yakınan, yediği haksız golün acısını ancak yeni bir golle çıkarabileceğini unutup, oyun için biriktirdiği nefesini ve enerjisini hep yakınmakla hep sızlanmakla tüketen oyuncularla dolu bir büyük oyunda, metin gerçek ustalığın verdiği o üstün kalenderlikle en büyük zıtlık yaratmakta idi. ekiliyordu, biçiliyordu, bazen izmir'de olduğu gibi bir buçuk saat boyunca galiz küfürlerle yeriliyor yuhalanıyordu. ama hiç bir şey onu kızdıramıyor, hiç bir şey onu yolundan ve başarısından alıkoyamıyordu.
bu haliyle nasıl içimize düşmüş, hatta aramızda aykırı görünen bir centilmendi. şu ya da bu sebeple, onu da kaçırışımıza işte bu yüzden çok yakındım.
bu açıdan, haftada bir, onu seyretmek insana hayali de olsa bir çeşit avuntu veriyordu. şimdi ondan yoksun kaldık. sağlık olsun. "
kaynak : https://twitter.com/.../1488900834402258945
https://gss.gs/Bnu.jpg
" yeşilköy'den hergün yeni bir 1li avrupaya havalanacak değil ya. bu sefer de gol kralı metin oktay'ı uçurduk. metin'in yeri bir müddet boş kalacağa benzer. ben şahsen maçlara sırf onun oyununu alkışlamak için giderim.
gol kralının uğurlayıcıları onu neden bu kadar severler bilmem ama, ben metin'i her şeyden önce batılı anlamda olgun bir sporcu olduğu için severdim.
bir kere işini seviyordu, hayattaki yerinin ne olduğunu bulmuş, bu alanda gelişmek, ilerlemek, avrupa seviyesine varabilmek için tümü ile olanca gücü ile kendini bu yola hasretmişti. kafasına, vücuduna ve el kadar rahat kullandığı iki ayağına bu derece egemenliği bu iradenin ve sürekli çalışmanın bir ürünü idi. bütün toplum hayatımızda kendini yalnız bir alana, en verimli olacağını bildiği bir alana böylesine ciddiyetle vakfetmiş kaç adam gösterebilirsin bana. devekuşu?
sonra usta idi. 23 yaşında gelmiş geçmiş bütün futbolcularımızın hepsinden büyük bir ustalığa varmak ne demektir? benim ustalığa saygım büyük. hangi alanda olursa olsun. payelerin, mevkilerin kafa kuvvetinden, bilek kuvvetinden çok göz boyacılıkla elde edildiği bir sahte değerler çevresinde, işinin ehli bir ustanın hak ettiği alkışı toplamasını görmek, insana özlemini duyduğu bir değerler düzeninin geçici de olsa bir küçük tatminini vermiyor mu idi?
bunlar dışında metin'i sevişimin başka sebepleri de yok değildi.
metin en çok tekme yiyen, en çok faulle durdurulan futbolcumuzdu. sebep, ustalığı, kabiliyetine iradesine ve alın terine dayanan üstünlüğü. neylersin huyumuz böyle bizim: ustalıkta, hünerde yenişemediğimizi zorbalık kalleşlikle durdurmak, fauller, karambollerle biçmek...
ben her sefer metin'in şahsında, onun bu kaderi ile ortak, er meydanında açık açık boy ölçüşülemeyince sinsilikler, jurnaller, gammazlıklar ve türlü entrikalarla biçilmiş, çelmelenmiş her alanda ve her devirdeki nice kabiliyetlerimizin bir sembolünü görür gibi olurdum.
ne var ki metin'in bütün onların çoğundan üstün bir özelliği daha vardı. o, bu toplumu böyle kabul etmişti. öbürküler gibi yakınmıyordu. birgün dönüp de kendini belinden sarılıp durdurana, arkasında kamburuyla yatıp onu yuvarlayana, kötü bir laf ettiğini görmedim. sinsi ya da açık, hiç bir faul için hakeme bakıp imdat istediği de olmamıştı. çelmenin üstünden atlar, savrulur tekmeden sıyrılır, düşmüşse, düştüğü yerden fırlar golünü atardı. bilirdi ki, kendisinden beklenen sayı yapmaktır. sayı yapmak ödevinde bir insanın bu faul ve falsolarla uğraşmaya vakti yoktur. onlara en iyi karşılık, sonuca kestirme gidip cevabını golü ile vermekti.
bu yönü ile çoğu aydına örnek olmalıydı.
en ufak haksızlıkta topu da oyunu da bırakan, en ufak tekme de ölüyormuşçasına yerde kıvranma numarasına başvuran, küsüp darılan, oyundan çıkan, alan kenarında hakemden, seyirciden karşı tarafın kırıcılığından yakınan, yediği haksız golün acısını ancak yeni bir golle çıkarabileceğini unutup, oyun için biriktirdiği nefesini ve enerjisini hep yakınmakla hep sızlanmakla tüketen oyuncularla dolu bir büyük oyunda, metin gerçek ustalığın verdiği o üstün kalenderlikle en büyük zıtlık yaratmakta idi. ekiliyordu, biçiliyordu, bazen izmir'de olduğu gibi bir buçuk saat boyunca galiz küfürlerle yeriliyor yuhalanıyordu. ama hiç bir şey onu kızdıramıyor, hiç bir şey onu yolundan ve başarısından alıkoyamıyordu.
bu haliyle nasıl içimize düşmüş, hatta aramızda aykırı görünen bir centilmendi. şu ya da bu sebeple, onu da kaçırışımıza işte bu yüzden çok yakındım.
bu açıdan, haftada bir, onu seyretmek insana hayali de olsa bir çeşit avuntu veriyordu. şimdi ondan yoksun kaldık. sağlık olsun. "
kaynak : https://twitter.com/.../1488900834402258945
https://gss.gs/Bnu.jpg