6876
son zamanlarda bir çok veri ve kıyas üzerinden masaya yatırılan, benim, senin, eşimizin dostumuzun hayıflandığı çok şey var. tüm bunlar galatasaray’ın kaybettikleri adı altında listelense uzar gider, toparlaması da hayli zor olur.
fakat bugün yaşadıklarımız bana başka bir farkındalık kazandırdı.
malum saat farkından sebep sabah kalktığımda whatsapp gruplarımın mesaj yağmuruna tutulduğunu gördüm. içimden ‘ulan bugün maçımız da yok! yine nerede kaybettik acaba?’ diye geçirdim. mesajları okundu olarak işaretleyip güne başladım ki twitter bildirimlerimin de bir hayli arttığını gördüm. sonra o çukura düşüp kendimi onulmaz bir düşünce sarmalında buldum. bu sefer kaybettiğimiz maçtan öte bir şeydi, amasız fakatsız bir ‘kahpelikti’ ilk aklıma gelen.
burada ya da başka bir yerde linç ve hakaret olmadığı sürece söylenen her şeye saygı duyuyorum. kendimi tutamadığım zamanlarım da olmadı değil. hocayı sezon başında öyle eleştirdim ki bir telefon konuşmamızda kaideyi taciz eden istisna benim ne galatasaraylılığımı ne de vizyonumu bıraktı. benim sinirlendiğim, üzüldüğüm şey fatih terim‘in kendini bu kurtlar sofrasına bu denli zayıf sunmasıydı esasında. yoksa hoca olmadan da sokaklara döküldük, şampiyon olduk, mutlulukların doruklarına çıktık…
rahmetli mustafa cengiz başkan’ı burada kıyasıya eleştirmiş, yer yer çok ağır ithamlarda da bulunmuştum. fakat rahmetli kartlarını açık oynamış, her fırsatta düşündüklerini dolandırmadan, direkt olarak söylemişti. bugünse kapalı kapılar ardından, cebren ve hile ile hem de en olmadık yollarla kulübümüzün en büyük efsanesine yaptıklarına şahit olduk!
evet biz terimspor‘lu değiliz… evet kendisine tapmıyoruz, evet yanlışına yanlış diyebiliyoruz… ve evet ayak oyunlarına da göz yummuyoruz! benim hoca için şahsi görüşüm hocanın başarısız olma lüksü neden olmasın minvalinde şekilleniyor, eleştirilerim başarısız olurken başarı için bir parıltı vermediği noktasında başlıyordu. tüm bunlara rağmen, altına girdiği yeniden yapılanma, ekonomik sürdürülebilirlik ve sportif başarının devamlılığı macerası onun kariyerindeki birinin yapmaya kalkışacağı bir iş değildi. hoca da muhtemelen bunu bir meydan okuma olarak kabul edip kolları sıvadı. oysa orta sahaya romanya’dan piyasası olan, parlatıp satabileceği bir oyuncu almak yerine marek hamsik‘i alır, istediği maaşı verir bunu da diğerleri gibi bir kılıfına uydurup yoluna devam edebilirdi. çok eleştirdiğim, bizim genlerimize aykırı olduğunu düşündüğüm, seyir zevki olmayan total futbol anlayışını bir kenara bırakıp, bildiği yoldan giderek öyle ya da böyle şampiyon olmayı başarabilirdi. fakat denemek istedi, kısmen başardı da… ama bunlar günün sonunda kaybettirdi hocaya…
galatasaray 2 3 hatta 5 sezon kaybetmiş olabilir. fakat hoca tüm bir kariyerini kaybetmeyi göze alarak çıktığı bu yolda burak elmas’ın kaybetme korkusunu hesaba katamadı sanırım.
3 büyüklerin 3’ünün birden bu denli pasifize edildiği bir sezon daha olmadı. her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor, kimse de bırakın müdahil olmayı sesini çıkaramıyor. düzenli saray ziyaretleri, çekilen fotoğraflar, verilen tavizler derken giderayak yapılan türlü talanın futbol ayağını da bir şekilde ilerletiyorlar. bunun önünde set olabilecek, itiraz edebilecek kimseyi de bırakmıyorlar maşallah. ne diyeyim herkes mutlu, herkes memnun…
bu memnuniyet görüntüsünün oluşturamadığı rahatsızlığı hocanın varlığı oluşturuyordu işte. ve biliyor musunuz galatasaray’ın kaybettiği en önemli şey de burada işte…
galatasaray maalesef kimliğini kaybetti, çıkan sesini, isyan eden bakışlarını, sindirilemez hırsını kaybetti…
senin benim payıma da bu orta oyununu izlemek kaldı!..
fakat bugün yaşadıklarımız bana başka bir farkındalık kazandırdı.
malum saat farkından sebep sabah kalktığımda whatsapp gruplarımın mesaj yağmuruna tutulduğunu gördüm. içimden ‘ulan bugün maçımız da yok! yine nerede kaybettik acaba?’ diye geçirdim. mesajları okundu olarak işaretleyip güne başladım ki twitter bildirimlerimin de bir hayli arttığını gördüm. sonra o çukura düşüp kendimi onulmaz bir düşünce sarmalında buldum. bu sefer kaybettiğimiz maçtan öte bir şeydi, amasız fakatsız bir ‘kahpelikti’ ilk aklıma gelen.
burada ya da başka bir yerde linç ve hakaret olmadığı sürece söylenen her şeye saygı duyuyorum. kendimi tutamadığım zamanlarım da olmadı değil. hocayı sezon başında öyle eleştirdim ki bir telefon konuşmamızda kaideyi taciz eden istisna benim ne galatasaraylılığımı ne de vizyonumu bıraktı. benim sinirlendiğim, üzüldüğüm şey fatih terim‘in kendini bu kurtlar sofrasına bu denli zayıf sunmasıydı esasında. yoksa hoca olmadan da sokaklara döküldük, şampiyon olduk, mutlulukların doruklarına çıktık…
rahmetli mustafa cengiz başkan’ı burada kıyasıya eleştirmiş, yer yer çok ağır ithamlarda da bulunmuştum. fakat rahmetli kartlarını açık oynamış, her fırsatta düşündüklerini dolandırmadan, direkt olarak söylemişti. bugünse kapalı kapılar ardından, cebren ve hile ile hem de en olmadık yollarla kulübümüzün en büyük efsanesine yaptıklarına şahit olduk!
evet biz terimspor‘lu değiliz… evet kendisine tapmıyoruz, evet yanlışına yanlış diyebiliyoruz… ve evet ayak oyunlarına da göz yummuyoruz! benim hoca için şahsi görüşüm hocanın başarısız olma lüksü neden olmasın minvalinde şekilleniyor, eleştirilerim başarısız olurken başarı için bir parıltı vermediği noktasında başlıyordu. tüm bunlara rağmen, altına girdiği yeniden yapılanma, ekonomik sürdürülebilirlik ve sportif başarının devamlılığı macerası onun kariyerindeki birinin yapmaya kalkışacağı bir iş değildi. hoca da muhtemelen bunu bir meydan okuma olarak kabul edip kolları sıvadı. oysa orta sahaya romanya’dan piyasası olan, parlatıp satabileceği bir oyuncu almak yerine marek hamsik‘i alır, istediği maaşı verir bunu da diğerleri gibi bir kılıfına uydurup yoluna devam edebilirdi. çok eleştirdiğim, bizim genlerimize aykırı olduğunu düşündüğüm, seyir zevki olmayan total futbol anlayışını bir kenara bırakıp, bildiği yoldan giderek öyle ya da böyle şampiyon olmayı başarabilirdi. fakat denemek istedi, kısmen başardı da… ama bunlar günün sonunda kaybettirdi hocaya…
galatasaray 2 3 hatta 5 sezon kaybetmiş olabilir. fakat hoca tüm bir kariyerini kaybetmeyi göze alarak çıktığı bu yolda burak elmas’ın kaybetme korkusunu hesaba katamadı sanırım.
3 büyüklerin 3’ünün birden bu denli pasifize edildiği bir sezon daha olmadı. her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor, kimse de bırakın müdahil olmayı sesini çıkaramıyor. düzenli saray ziyaretleri, çekilen fotoğraflar, verilen tavizler derken giderayak yapılan türlü talanın futbol ayağını da bir şekilde ilerletiyorlar. bunun önünde set olabilecek, itiraz edebilecek kimseyi de bırakmıyorlar maşallah. ne diyeyim herkes mutlu, herkes memnun…
bu memnuniyet görüntüsünün oluşturamadığı rahatsızlığı hocanın varlığı oluşturuyordu işte. ve biliyor musunuz galatasaray’ın kaybettiği en önemli şey de burada işte…
galatasaray maalesef kimliğini kaybetti, çıkan sesini, isyan eden bakışlarını, sindirilemez hırsını kaybetti…
senin benim payıma da bu orta oyununu izlemek kaldı!..