• 276
    ooooo kafamız çok güzel
    asmalı, tünel, pera

    beyoğlu aşık sana

    cim bom bom anlasana!

    galatasaray taraftarının sami yen'den sonra tribün yapmayı en sevdiği stadların başında olan kasımpaşa stadında yankılanıyordu yukarıdaki beste... gündüz çalışma, öğleden sonra dostlarla nevizade'de takılmaca ve akşam da yürüyerek galatasaray maçına... daha iyi bir maç günü olabilir miydi?

    taraftarıyla bütünleşen galatasaray'ı kim durdurabilirdi ki? bu rakip randers hiç olamazdı ve galatasaray da bir kâbus gibi çöküverdi deplasman takımının üzerine. sağlı sollu ataklarla randers'in nefesi kesilirken, taylan ve feghouli'nin şutları kaleyi tutsa, maç zaten o dakikada bitmişti.

    ama futbolu sevmemizin nedenlerinden biri olan içinde barındırdığı bilinmezlikti, kim tahmin edebilirdi ki randers ilk atağında gol sevinci yaşayacak. gelişen bir kontra atakta, ki babel'in top kaptırmasından, van aanholt'un yerini kaybetmesine, alpaslan'ın maçtaki tek hatası olan zamanlama yanlışından luyindama ile muslera'nın yanlış pozisyon alması ile biten zincirleme hatalar sonrası egho sürpriz bir gol atıverdi. sahadakiler buz kesti de tribünlerin susmaya niyeti yoktu...

    ooooo kafamız çok güzel

    asmalı, tünel, pera

    beyoğlu aşık sana

    cim bom bom anlasana!

    taraftarlar ve tribündekiler galatasaray'ın galibiyetinden emindiler ama sahadaki topçular garip bir şekilde 10 dakikaya yakın bir duraklama periyoduna girdiler. hal böyle olunca da misafir takım cesaretlendi, özellikle kehinde ile tehlikeler yarattı muslera'nın kalesinde. "genç takım kuruyoruz deyip, neden fatih hoca feghouli, arda, babel gibi topçuları oynatıyor" diye eleştirenlere cevap bu 10 dakikalık "kriz" anında saklı... gençler enerjik, hırslı ama işler ters gittiğinde hemen "demoralize" olabiliyorlar, işte onları o krizlerden çıkaracak da tecrübeli abileri...

    golün şokunu atlatan galatasaray, kapalı randers savunmasını delmek için çabalarken, karşılaşmanın hakeminin sertliğe gereğinde fazla taviz vermesi de konuk takımın işini kolaylaştırıyordu. forvet ve orta saha oyuncularını daha çok ceza sahasının önüne çekerek kanatları boşaltan galatasaray'da boey ve van aanholt'un ortaları ya da duvar paslarıyla içeriye dalışları rakip kalede tehlikeleri arttırıyordu ki kerem'e yapılan bir müdahale penaltı olarak çalınmıyor, diagne boş kale yerine topu direğe nişanlıyordu...
    istekliydi, arzuluydu, diriydi galatasaray ve arkasında da susmadan tezahürat yapan taraftarı olunca maçı çevirmemesi için herhangi bir neden yoktu. o top bir şekilde panterleşen carlgren'in koruduğu kalenin fileleri ile sarmaş dolaş olacaktı. ilk devre olmadı ama ikinci yarı mutlaka arzulanan goller gelecekti...

    ikinci 45 dakika başlamadan saha kenarında barış alper yılmaz'ı görenler babel'in çıkacağını beklerken, kerem gelmiyordu takımla beraber. lig ve avrupa maçlarında sürekli oynayan ve gittikçe fiziksel olarak da düşen ve marcao ile yaşadığı tartışmanın etkisini hala atlatamadığı hissedilen genç oyuncu, ilk devre pozisyonların içindeydi ama çok da top kaybı yapmıştı. şimdi gözler genç barış'ta olacaktı ve çok az kişi bu genç çocuğun rakibin sol kanadını otobana çevireceğini ve maçın yıldızı olacağını tahmin edecekti...

    fatih terim'in hocalığını yeni yeni tanımaya başladığımız milli takım dönemleri ve 90ların sonundaki galatasaray'da, hep söylenen bir durum vardı "fatih terim'in en büyük özelliği soyunma odasındaki motivasyonu..." randers karşısında ikinci devre izlediğimiz galatasaray'ı görünce o günler bir çok kişinin aklına düşmüştür. rakibini köşeye sıkıştırmış sağlı sollu yumruklarla karşısındakini yere devirmeye yemin eden boksör misali kelimelerle anlatılması tarifsiz bir baskı sonrası önce babel'in asistinde van aanholt beraberliği getirdi, 10 dakika sonra panik halindeki randerslilar topu uzaklaştırmak isterken kendi kalelerine yolladılar. tabii bu fırtına süreci içinde diagne'nin karşı karşıya atamadığı, diagne'nin direkten dönen, alpaslan'ın çizgiden çıkan pozisyonlarını hatırlatmadan geçmeyelim...

    diagne'den söz açılmışken belki bir golcü için hanesine eksi yazılacak şekilde gol atamadan tamamladı karşılaşmayı ama verdiği mücadele, arkadaşlarına desteği, o golü atmak için "canla başla" mücadelesi taraftarın da gönlünü çalıyor, hem oyun esnasında hem de çıkarken tribünler "diagneeee, diagneeee" diye alkışlıyordu king kong'u...
    skoru eline geçiren galatasaray, oyunu rolantiye alıp, tur için gol bulması gereken rakibi üzerine gelince, ani ataklarla farkı açma şansı yakaladı ama özellikle 90 artılarda, mustafa'nın ve emre akbaba'nın şutlarında kaleci carlgren yine parlarken, van aanholt'un şutuna direk müsaade etmiyordu...

    yeni bir takım kurarken sıkıntılı günleri atlatmak için uefa avrupa liginde gruplara katılmak önemliydi ve bunu başaran topçular hem üzerlerindeki baskıyı kaldırdılar, hem de taraftarlarına derin bir nefes aldırdılar. özellikle marcao'nun yokluğunda savunma sıkıntısı çekilmesi beklenirken luyindama'nın her geçen maç yükselen formu ve alpaslan'ın "kırk yıllık galatasaraylı" gibi takıma uyumu maçı kolaylaştırırken, boey'in müthiş performansına ters kanattaki van aanholt da katıldı. orta alanda taylan ve berkan'ın savaşçılığının yanına oyuna akıl koyacak, koroya maestroluk yapacak bir topçu arıyordu fatih terim, onu da takımın içinden çıkardı: feghouli... ve yabancı oyuncu sınırlaması sonrası ligin diğer hocaları gibi kadro kurmakta zorlanan fatih terim'in yeni kozu barış alper yılmaz...
    "savaş izleri gururla taşınır, ben de izimi gururla taşıyacağım. her şey galatasaray için" diyen alpaslan'la bitirelim... her şey galatasaray için...

    kaynak ve maçtan fotoğraflar: http://ultrasmovement.blogspot.com/...saray2-1randers.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın