25
bu konu belli aralıklarla gündemimize giriyor. daha da girecek gibi. ortada bir yanda kalitenin ve mükemmeliyetin temsilcileri, diğer tarafta da vasata alışan gariban, vizyonsuz taraftar var. here we go again yani. başlayalım o zaman.
falcao, feghouli, seri, nzonzi, misimovic, elano gibi örnekleri koyup, alın işte vasat olmayan oyuncularla ne hale düştük demesi kolay. ama öte yandan hagi, popescu, taffarel, sneijder, melo gibi örnekler de var. o zaman hangisi doğru: takımı yıldızlarla doldurmak mı, tamamen mütevazı oyunculara yoğunlaşmak mı?
bu soruya cevap vermeden önce şuna cevap vermek lazım. burada vasat dışı olarak adlandırılan, dünyanın en büyük takımlarında forma giymiş ya da giyebilecek; tüm uluslararası camianın tanıdığı futbolcular, futbol oynamak için avrupa ligleri arasında ilk 10'da yer almayan türkiye ligi'ndeki galatasaray'a niye gelsin?
1- sarı kırmızı renklere gönül vermiş, sevdamızın uğruna her şeyi terk etmiştir.
2- diğer ülkelerde alamayacağı anormal bir parayı tercih etmiştir.
3- yaşı ilerlemiştir/düşüşe geçmiştir. artık büyük liglerde zorlanmaktadır.
birinci seçenek çok akla yatkın değil. ikinci seçenekte sadece parayı düşünen kişi senden daha çok para veren çin ve arabistan'ı tercih ediyor zaten. 3'e kalıyoruz.
yani olay şu: sen galatasaray olarak fenerbahçe olarak beşiktaş olarak yıldız futbolcu alamazsın. sen "çaptan düşmüş yıldız" alabilirsin, "gözden çıkarılmış yıldız" alabilirsin. yaptığın tüm vasat olmayan transferler, başka bir takım yararlanamadığı ve gitmesini istediği için sana geliyordur.
(buraya bir parantez açayım. omar gibi alioski gibi, yaşı çok değilken, taraftarı da seviyorken sözleşme sonu biraz daha yüksek maaşa sana gelebilecek oyuncular var tabii. ama bunlara vasat denmesi de iki tane kötü performans verdikleri maça ve değerli taraftarlarımızın ağzından çıkacak iki lafa baktığı için, büyük takımlarda oynamayan/oynayacak kalibrede olmayan oyuncuları vasat kabul ediyoruz şu an.)
vasat olmayan oyuncuyu en formda haliyle almana imkan yok. sana kadar düştüyse alabiliyorsun. dolayısıyla vasata en yakın haliyle alıyorsun. hatta belki de vasatın bile altına inmişken alıyorsun ama bunu aldıktan sonra fark ediyorsun. vasat oyuncuyu ise, genellikle en formda haliyle alıyorsun. burada rotasyonu doldurmak için yapılan fırsat hamlelerinden değil, çıkışta olmasına rağmen taraftarın "vasat" dediği oyunculardan bahsediyorum. senden düşük ligde, düşük takımda oynayan bir oyuncuyu, en iyi en parlak halindeyken alıyor ve bazılarının deyimiyle vasata alışıyorsun.
diyelim önünde ayıptır söylemesi iki at yarışıyor. birisi 70 km hızla efsane başlamış, ama sonra hızı 30'a düşmüş. diğeri yavaş yavaş başlamış ve hızı 25'e çıkmış. aralarında 100 metre kalmış. birinin hızı sürekli düşüyor, diğerininki sürekli yükseliyor. uzun vadede hangisinin kazanacağını düşünmek daha mantıklı? hızı düşen at yorulmuş haline rağmen tekrar şahlanabilir ya da hızı çıkan at bir anda durabilir elbet ama akıl, mantık, izan hangisinin daha kazanmaya yakın olduğunu söyler?
ya da iki hisse var gördüğünüz. biri 200 lira'dan 70 liraya doğru hızla düşüşe geçmiş. diğeri 1 liradan 60 liraya çıkmış. hangisini almak akıl karı? üstelik 70 liraya düşeni garip şekilde 150 liraya alıyorsun. çok daha pahalı.
2004-2005 sezonu akçaabat sebatspor örneği sıkça aklıma geliyor. 2003-2004 sezonunda ligi 13. sırada bitiren takım, sorunu kalitede bulmuş olacak ki o sezon atılım yapıp türkiye'nin büyük takımlarında oynamış oyuncuları hedef aldı. savunmaya trabzonspor'un efsane futbolcusu ogün'ü, orta sahaya fenerbahçe'de 3 sezon oynamış hakan bayraktar ve yusuf şimşek'i, hücum hattına ise beşiktaş'ın unutulmaz golcüsü oktay derelioğlu'nun yanına birkaç sezon önce gaziantep'te fırtınalar estiren hasan özer'i aldı. bu oyuncular büyük takımlardan vazgeçmiş ve akçaabat sebatspor'a kalite katmaya gelmişti.
o sezon akçaabat sebatspor sonuncu oldu. tüm yıldızlarıyla birlikte bir alt lige yol aldı. daha yakın örnek 2017 yazında nasri, menez, vainqueur, djorou gibi avrupa'nın bilindik isimlerini alıp ligde küme düşmekten zor kurtulan antalyaspor.
eğer sen de tek sorunu kalitede görürsen, avrupa'nın büyük takımlarının düşkünlerini toplayıp büyük ihtimalle avrupa'nın akçaabat sebatspor'u olursun. takımına bir altyapı yaratmadan kaliteli çaptan düşmüş oyuncuları yığayım dersen elinde yüksek bütçeli bir enkaz bulursun.
bizim takımın özünü; yükselişe geçen, emeği ve çabayı ön plana koyan, kendini daha büyük anlar için ispat etmeye çalışan oyunculardan oluşturmamız lazım. kadromuzu taraftarının giderken "oh be rahatladık" dediği yıldızlarla değil, balkanlardaki küçük bir kulübün arkasından gözyaşı döktüğü isimlerle dizmemiz lazım. manchester city'nin maaş bütçesinde ufak bir rahatlamaya değil, fk molde taraftar forumlarında yankılanan "bu adamı nasıl yollarsınız" tartışmasına ihtiyacımız var.
büyük takımların artık istemediği; kaliteli ama düşmüş oyuncuları şifayla, şerbetle, taraftarla, parayla iyileştirip eski günlerinden bir kuple sunmaları için el açmak bir yol. ama senden daha düşük takımdaki yükselişte olan oyuncuları alıp, yükselişlerine senin takımında devam etmelerini sağlayıp, bir sonraki transferinde büyük takımların istemesine sebep olmak çok daha güzel bir yol. üstelik ilkine göre kulüp ekonomin için çok daha karlı. burada sana kalan en önemli iş, iyi oyuncuyu iyi şekilde seçmen. bu oyuncunun 17 yaşında wonderkid olması gerekmiyor. 23 yaşında, burada ismini ilk kez duyan taraftarın youtube'u transfermarkt'ı açıp 10 dakikada vasat ilan ettiği adamı da izleyip kazandırabilmek maharet. transfermarkt-youtube-wiki üçgenine bakıp 10 dakikada hiçbir sorumluluğu olmadan etiket basan insan 20 kez dahi haklı çıksa bile görüşünün bir kıymet-i harbiyesi yoktur çünkü atmıştır ve tutmuştur. izleyenlerin görüşü ve tercihi her koşulda daha kıymetlidir.
kaliteye de elbette yer var. genç takımların, hazır olmayan çıkışta ekiplerin handikaplarını kapatacak tecrübeli/yıldız isimlere uygun bütçelerle asla hayır denmemeli ama önce bir nesil oluşturmadan, bir temele sahip olmadan gidilecek tüm ex-yıldız isimler büyük bütçeli bir başarısızlık riskidir. hagi'nin h.şükür-arif-okan-suat-bülent-tugay-h.ünsal-ergün-davala'lı takıma geldiğini, sneijder-drogba'nın 6 ay önce şampiyon olup şampiyonlar ligi'nde gruptan çıkmış bir takıma katıldığını unutmamak lazım.
alışmadığımız bir vasat varsa o da hiçbir emek harcamadan, yarım saat oyuncu izlemeden, yarım yamalak bilgiyle yapılan "24 yaşına kadar ülkeden çıkmadıysa topçu olmaz" "madem o kadar iyi büyük takımlar neden almadı" "bu kadar ucuza bırakılıyorsa kötüdür" gibi tembel yorumların vasatlığıdır. esas vasatlık, kendi dümdüzlüğünün farkında olmadan kulübün kurtuluş reçetesini tek parmak şıklatışta bulduğunu zanneden inceliksiz fikirlerin hala karşımıza çıkıyor olmasıdır.
falcao, feghouli, seri, nzonzi, misimovic, elano gibi örnekleri koyup, alın işte vasat olmayan oyuncularla ne hale düştük demesi kolay. ama öte yandan hagi, popescu, taffarel, sneijder, melo gibi örnekler de var. o zaman hangisi doğru: takımı yıldızlarla doldurmak mı, tamamen mütevazı oyunculara yoğunlaşmak mı?
bu soruya cevap vermeden önce şuna cevap vermek lazım. burada vasat dışı olarak adlandırılan, dünyanın en büyük takımlarında forma giymiş ya da giyebilecek; tüm uluslararası camianın tanıdığı futbolcular, futbol oynamak için avrupa ligleri arasında ilk 10'da yer almayan türkiye ligi'ndeki galatasaray'a niye gelsin?
1- sarı kırmızı renklere gönül vermiş, sevdamızın uğruna her şeyi terk etmiştir.
2- diğer ülkelerde alamayacağı anormal bir parayı tercih etmiştir.
3- yaşı ilerlemiştir/düşüşe geçmiştir. artık büyük liglerde zorlanmaktadır.
birinci seçenek çok akla yatkın değil. ikinci seçenekte sadece parayı düşünen kişi senden daha çok para veren çin ve arabistan'ı tercih ediyor zaten. 3'e kalıyoruz.
yani olay şu: sen galatasaray olarak fenerbahçe olarak beşiktaş olarak yıldız futbolcu alamazsın. sen "çaptan düşmüş yıldız" alabilirsin, "gözden çıkarılmış yıldız" alabilirsin. yaptığın tüm vasat olmayan transferler, başka bir takım yararlanamadığı ve gitmesini istediği için sana geliyordur.
(buraya bir parantez açayım. omar gibi alioski gibi, yaşı çok değilken, taraftarı da seviyorken sözleşme sonu biraz daha yüksek maaşa sana gelebilecek oyuncular var tabii. ama bunlara vasat denmesi de iki tane kötü performans verdikleri maça ve değerli taraftarlarımızın ağzından çıkacak iki lafa baktığı için, büyük takımlarda oynamayan/oynayacak kalibrede olmayan oyuncuları vasat kabul ediyoruz şu an.)
vasat olmayan oyuncuyu en formda haliyle almana imkan yok. sana kadar düştüyse alabiliyorsun. dolayısıyla vasata en yakın haliyle alıyorsun. hatta belki de vasatın bile altına inmişken alıyorsun ama bunu aldıktan sonra fark ediyorsun. vasat oyuncuyu ise, genellikle en formda haliyle alıyorsun. burada rotasyonu doldurmak için yapılan fırsat hamlelerinden değil, çıkışta olmasına rağmen taraftarın "vasat" dediği oyunculardan bahsediyorum. senden düşük ligde, düşük takımda oynayan bir oyuncuyu, en iyi en parlak halindeyken alıyor ve bazılarının deyimiyle vasata alışıyorsun.
diyelim önünde ayıptır söylemesi iki at yarışıyor. birisi 70 km hızla efsane başlamış, ama sonra hızı 30'a düşmüş. diğeri yavaş yavaş başlamış ve hızı 25'e çıkmış. aralarında 100 metre kalmış. birinin hızı sürekli düşüyor, diğerininki sürekli yükseliyor. uzun vadede hangisinin kazanacağını düşünmek daha mantıklı? hızı düşen at yorulmuş haline rağmen tekrar şahlanabilir ya da hızı çıkan at bir anda durabilir elbet ama akıl, mantık, izan hangisinin daha kazanmaya yakın olduğunu söyler?
ya da iki hisse var gördüğünüz. biri 200 lira'dan 70 liraya doğru hızla düşüşe geçmiş. diğeri 1 liradan 60 liraya çıkmış. hangisini almak akıl karı? üstelik 70 liraya düşeni garip şekilde 150 liraya alıyorsun. çok daha pahalı.
2004-2005 sezonu akçaabat sebatspor örneği sıkça aklıma geliyor. 2003-2004 sezonunda ligi 13. sırada bitiren takım, sorunu kalitede bulmuş olacak ki o sezon atılım yapıp türkiye'nin büyük takımlarında oynamış oyuncuları hedef aldı. savunmaya trabzonspor'un efsane futbolcusu ogün'ü, orta sahaya fenerbahçe'de 3 sezon oynamış hakan bayraktar ve yusuf şimşek'i, hücum hattına ise beşiktaş'ın unutulmaz golcüsü oktay derelioğlu'nun yanına birkaç sezon önce gaziantep'te fırtınalar estiren hasan özer'i aldı. bu oyuncular büyük takımlardan vazgeçmiş ve akçaabat sebatspor'a kalite katmaya gelmişti.
o sezon akçaabat sebatspor sonuncu oldu. tüm yıldızlarıyla birlikte bir alt lige yol aldı. daha yakın örnek 2017 yazında nasri, menez, vainqueur, djorou gibi avrupa'nın bilindik isimlerini alıp ligde küme düşmekten zor kurtulan antalyaspor.
eğer sen de tek sorunu kalitede görürsen, avrupa'nın büyük takımlarının düşkünlerini toplayıp büyük ihtimalle avrupa'nın akçaabat sebatspor'u olursun. takımına bir altyapı yaratmadan kaliteli çaptan düşmüş oyuncuları yığayım dersen elinde yüksek bütçeli bir enkaz bulursun.
bizim takımın özünü; yükselişe geçen, emeği ve çabayı ön plana koyan, kendini daha büyük anlar için ispat etmeye çalışan oyunculardan oluşturmamız lazım. kadromuzu taraftarının giderken "oh be rahatladık" dediği yıldızlarla değil, balkanlardaki küçük bir kulübün arkasından gözyaşı döktüğü isimlerle dizmemiz lazım. manchester city'nin maaş bütçesinde ufak bir rahatlamaya değil, fk molde taraftar forumlarında yankılanan "bu adamı nasıl yollarsınız" tartışmasına ihtiyacımız var.
büyük takımların artık istemediği; kaliteli ama düşmüş oyuncuları şifayla, şerbetle, taraftarla, parayla iyileştirip eski günlerinden bir kuple sunmaları için el açmak bir yol. ama senden daha düşük takımdaki yükselişte olan oyuncuları alıp, yükselişlerine senin takımında devam etmelerini sağlayıp, bir sonraki transferinde büyük takımların istemesine sebep olmak çok daha güzel bir yol. üstelik ilkine göre kulüp ekonomin için çok daha karlı. burada sana kalan en önemli iş, iyi oyuncuyu iyi şekilde seçmen. bu oyuncunun 17 yaşında wonderkid olması gerekmiyor. 23 yaşında, burada ismini ilk kez duyan taraftarın youtube'u transfermarkt'ı açıp 10 dakikada vasat ilan ettiği adamı da izleyip kazandırabilmek maharet. transfermarkt-youtube-wiki üçgenine bakıp 10 dakikada hiçbir sorumluluğu olmadan etiket basan insan 20 kez dahi haklı çıksa bile görüşünün bir kıymet-i harbiyesi yoktur çünkü atmıştır ve tutmuştur. izleyenlerin görüşü ve tercihi her koşulda daha kıymetlidir.
kaliteye de elbette yer var. genç takımların, hazır olmayan çıkışta ekiplerin handikaplarını kapatacak tecrübeli/yıldız isimlere uygun bütçelerle asla hayır denmemeli ama önce bir nesil oluşturmadan, bir temele sahip olmadan gidilecek tüm ex-yıldız isimler büyük bütçeli bir başarısızlık riskidir. hagi'nin h.şükür-arif-okan-suat-bülent-tugay-h.ünsal-ergün-davala'lı takıma geldiğini, sneijder-drogba'nın 6 ay önce şampiyon olup şampiyonlar ligi'nde gruptan çıkmış bir takıma katıldığını unutmamak lazım.
alışmadığımız bir vasat varsa o da hiçbir emek harcamadan, yarım saat oyuncu izlemeden, yarım yamalak bilgiyle yapılan "24 yaşına kadar ülkeden çıkmadıysa topçu olmaz" "madem o kadar iyi büyük takımlar neden almadı" "bu kadar ucuza bırakılıyorsa kötüdür" gibi tembel yorumların vasatlığıdır. esas vasatlık, kendi dümdüzlüğünün farkında olmadan kulübün kurtuluş reçetesini tek parmak şıklatışta bulduğunu zanneden inceliksiz fikirlerin hala karşımıza çıkıyor olmasıdır.