• 91
    konu olimpiyatlar olunca futbol ve basketbolla birlikte havası sönen birkaç spor dalından bir tanesi. normal sezonlarda, farklı turnuvalarda alınan zevki olimpiyatlarda(istisnalar hariç) alamazsınız. bunun sebebini, olimpiyatların prestijinin bu spor dallarının büyüklüğünü kaldıramaması olarak açıklayabiliriz sanırım. özellikle tenis için konuşacak olursak; tenisin prestijini belirleyen 4 adet grand slam turnuvası mevcut. bu major turnuvalar başta wimbledon(çim kort) olmak üzere; avustralya açık(sert zemin), amerika açık(sert zemin) ve fransa açık/roland garros(toprak kort) turnuvalarıdır. tenisçiler büyüklüklerini bu turnuvalardan aldıkları grand slamler ile gösterdikleri için olimpiyatlar daima sürpriz sonuçlara sebebiyet verir çünkü yeterince önemsenmez. hatta çoğu zaman bazı tenisçiler kendilerini yormamak adına olimpiyatlara katılmazlar bile. aynı şey futbol ve basketbol için de geçerli aslında. bu spor dallarında sağladığınız başarı sadece ülkenize yaradığı için sporcular kendilerini bireysel anlamda öne çıkarmayan "olimpiyatlara" karşı mesafelidir(amerika erkek basketbol takımını hariç tutabiliriz sanırım). bu yüzden tenise bir olimpiyat sporudur diyemem. olimpiyat sporu deyince benim aklıma yüzme, cimnastik/jimnastik, güreş, halter, judo, karate, atletizm, atıcılık gibi dallar geliyor. o yüzden eğer olimpiyatlar içerisinden bir spor takip edecekseniz tavsiyem bu dalları izlemeniz yönünde olur çünkü bu sporlar olimpiyatlar için çok daha değerlidir. üstte saydığım diğer sporlar ise tersine olimpiyatlar söz konusu olduğunda değerini kaybediyorlar. elbette bütün spor dalları çok değerli ama bir spor dalının değerini, o dala ev sahipliği yapan turnuva/platform belirler. örneğin şampiyonlar ligi finalinde oynanan futbolla ziraat kupasında oynanan futbolun değerini bir tutamazsınız. futbol tam anlamıyla şampiyonlar ligi finalinde ya da dünya kupası finalinde oynandığı takdirde en değerli halini alır.

    2020 tokyo olimpiyatlarına bakıldığındaysa hem erkeklerde hem de kadınlarda en önemli isimlerin elendiğini görüyoruz ki bu çok da büyük bir sürpriz değil. kadınlarda barty ve osaka, erkeklerde ise djokovic kupaya ulaşamadan olimpiyatlara veda ettiler. burada ilginç nokta osaka ve djokovic için olimpiyatların çok prestijli olmasına rağmen mutlu sona ulaşamamalarıdır. osaka kendisi ülkesinde düzenlendiği için altın madalyayı kazanmayı çok istiyordu. hatta olimpiyat meşalesini bile ülkesi adına kendisi yakmıştı. japonya'nın olimpiyatlara oldukça iyi başladığı düşünülürse osaka'nın bırakın altını, bronz madalya dahi kazanamaması büyük hayal kırıklığı yaşattı. djokovic için de benzer bir durum söz konusu. kendisi 3 büyük turnuvayı da kazandığı bir senede önce olimpiyatları, sonra da amerika açık'ı kazanıp golden slam yapmak istiyordu. bunu tarihte başaran tek bir tenisçi vardı: steffi graf.

    graff 1988 senesinde dünya üzerinde bir ilki başararak hem 4 büyük turnuvayı hem de olimpiyatları kazanmayı bilmiştir. bunu kendisinden başka ne bir kadın tenisçi ne de bir erkek tenisçi başarabilmiştir. başka bir insan evladı bunu başarabilir mi bilmiyorum çünkü bunu yapabilmek için makine olmanız gerekmekte. djokovic bu sene çok yaklaşmıştı ama o bile başaramadı. bir insan sadece 1 senede 5 farklı turnuvayı birden nasıl kazanabilir? yorulmadan, sıkılmadan, hep yüzde yüzünüzü vererek oynayabilir misiniz? bunu tenis gibi bireysel bir sporda yapmak zor. futbolda yapan takımlar var çünkü futbol bir takım oyunu. bir oyuncu formsuzsa diğer oyuncular o oyuncunun açığını kapatabiliyor ama bir tenisçi sadece ve sadece kendisinden sorumlu. tek bir maçı kaybetmesi turnuvaya veda etmesine sebep oluyor. bunlardan dolayı da olimpiyatlar tenisçiler için biraz daha arka plana atılırlar. bunu bir de olimpiyatlarda altın madalya kazanan erkek ve kadın tenisçilere bakarak görebilirsiniz.

    erkekler:

    2020 -> erkekler bir numarası djokovic elendi. olimpiyat yarışları sürüyor.

    2016 -> andy murray(34 yaşında ve sadece 3 grand slam'i var.)

    2012 -> andy murray

    2008 -> rafael nadal(son dönemlerin tek dişe dokunur kazananı.)

    2004 -> nicolas massu (en iyi kariyer derecesi dokuzunculuk olmasına rağmen 2 tane olimpiyat altını kazanmıştır. grand slam'i yok ise yok.)

    2000 -> yevgeny kafelnikov(teklerde sadece 2 grand slam'i mevcut. bunlar 1996 fransa açık ve 1999 avustralya açık.)

    kadınlar:

    2020 -> kadınlar bir numarası(barty) ve iki numarası(osaka) elendi.

    2016 -> monica puig(grand slam'i yok.)

    2012 -> serena williams(tek dişe dokunur winner diyebilirim.)

    2008 -> elena dementieva(grand slam'i yok.)

    2004 -> justine henin-hardenne(7 grand slam'i var, fena değil ama bulunduğu dönemde kadın tenisinin biraz boşlukta olduğunu da söylemek gerekiyor. bu dönemin en iyi tenisçileri venus williams ve serena henüz yavaş yavaş yükseliyor. serena 2008 senesiyle beraber ortalığı yangın yerine çevirecek zaten.)

    2000 -> venus williams(justine henin-hardenne ile aynı dönemlerin oyuncusu. bu oyuncuların graf, navratilova, chris evert, monica seles gibi oyunculardan sonra gelmesi avantajlarına oldu. bu saydıklarım, dönemlerinde çok daha zorlu rakiplerle yarıştılar. graf mesela serena'dan çok daha zorlu rakipleri devirerek 22 grand slam kazanmıştır. serena 23 tane kazandı ama işi daha kolaydı.)

    şimdi şöyle bir bakıldığında olimpiyatlar tenis açısından hep daha sürprizli ve dominasyona kapalı olmuştur. olimpiyatları aynı tenisçinin +2 kez kazandığı tarihte çok az görülür. özellikle de üst üste kazananı çok azdır. bunun sebebi 4 senede bir yapılması da olabilir tabii ki ama bence asıl mesele tenis gibi yorucu ve yıpratıcı bir sporun, çeşitli grand slam turnuvaları varken olimpiyatlar için aynı önemi ve prestiji vadetmemesidir. bundan dolayı tenis olimpiyatlar içerisinde çok da doğru değerlendirilebilecek bir spor dalı değil. tenisi gerçekten özümsemek ve doğru bir şekilde değerlendirebilmek istiyorsanız olimpiyatların dışına çıkmak zorundasınız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın

Güvenlik hatası! (Ref)