112
sabah çok erken kalktım. acele ile bir kahvaltı yaptım. formamı giydim. evden çıktım. ali sami yen'in mecidiyeköy de olduğu zamanlar en önemli ritüeli maç gününü stadın etrafında geçirmekti. bu sebeple erkenden kalkar stadın yolunu tutardık. ama bu günün daha özel bir yanı vardı. ben şampiyon olacağımıza yürekten inanıyordum.
otobüs durağında beklerken bir fenerli çocuk geliyordu. beni görünce biraz çekindiğini anladım. o zamanlar saçlar sakallar birazda korkutucu bir tipiz. çocukta mülayim tipli birşey. çekinerek "abi maça mı gidiyorsun" dedi. "evet" dedim. "peki sen nereye gidiyorsun" diye sordum. "bağdat caddesine şampiyonluk kutlamaya gidiyorum" dedi. ben tabi bir tebessüm ile " bende stada şampiyonluk kutlamasına gidiyorum" dedim.
stadın oraya gelince artık heyecandan dolaşamıyordum. erkenden maça girdim. eski açıkta yerimi aldım. maç saatini bekliyorum. fakat stad erkenden dolmuşu. herkes aynı durumdaydı anlaşılan. bir çok kişi takımın mücadelesini alkışlamak için gelmişti. bazılarımızın az da olsa şampiyonluk umudu vardı. ben şampiyon olacağımıza inanarak gelmiştim. manisa maçından sonra denizli'nin bu durumda olacağını kestirmek zor değildi. ve bu maçta puan kaybedeceklerine emindim.
maç öncesi stad düğün yeri gibi süslenmişti. kapalı da muhteşem pankart sezonu özetliyordu. maç başlamıştı ve erken golle rahatlamıştık. sabri bile mükemmel oynuyordu ;)
bir yandan radyodan diğer maçı takip ediyorduk. birden numaralı tarafımdan başlayan bir gol sesi. tüm stadı sardı. oyuncular maçı bırakıp sevinmeye başladı. sahip olduğum inanç artık tüm stada yayılmıştı.
önümüzde iki abi vardı. kafalar güzel. maçı radyodan dinliyorlar. fener atağa çıkıyor bağırıyorlar. kış kış fener kış kış. atak savuşturuluyor. fener geliyor bunlar kış kış kış. böyle atakları savuşturuyorlar. artık bizim maç bitti ve denizli'de 16 dk uzatma ile bir sarsıldık. heyecandan artık maçı dinleyemez hale gelmiştim.
daha önce kullanmışlar bilir creative nomad muvo2 mp3 çalarım vardı. ses kalitesi devrinin en iyilerindendi. onu çıkardım cebimden. evanesence - my immortal ı loopa alıp son sesi açtım. kronometre yı 15 dk ya ayarlayıp gözlerimi kapatıp dizlerime kapandım. ne öndeki abilere bakabildim. ne yanımdaki arkadaşlara. bir yandan ağlıyor. bir yandan dua ediyordum. ali sami yen stadında geçirdiğim ve geçmek bilmeyen en zor 15 dakikaydı. artık bitiş düdüğü çaldı ve şampiyon olduk. tribünler sahaya boşaldı. o gün stadan inmediğime pişman olmuştum. bunu bir sonraki şampiyonlukta çimlere uzanarak telafi etmiştim.
bütün sezonun yorgunluğu ve şampiyonluğun mutluluğu ile eve döndük. televizyondan bağdat caddesinde ağlayan fenerlileri izledik. en önemli şampiyonluklardan birini hiç kolay olmayan bir şekilde almıştık.
o şampiyonluğu hafta hafta yaşayarak kazandık. belkide o şampiyonluktandır en düşük ihtimallerde bile galatasaray'a inanmaya devam ettik.
ve unutmadan;
galatasaray'a inanmayanın çocuğu olmaz...
otobüs durağında beklerken bir fenerli çocuk geliyordu. beni görünce biraz çekindiğini anladım. o zamanlar saçlar sakallar birazda korkutucu bir tipiz. çocukta mülayim tipli birşey. çekinerek "abi maça mı gidiyorsun" dedi. "evet" dedim. "peki sen nereye gidiyorsun" diye sordum. "bağdat caddesine şampiyonluk kutlamaya gidiyorum" dedi. ben tabi bir tebessüm ile " bende stada şampiyonluk kutlamasına gidiyorum" dedim.
stadın oraya gelince artık heyecandan dolaşamıyordum. erkenden maça girdim. eski açıkta yerimi aldım. maç saatini bekliyorum. fakat stad erkenden dolmuşu. herkes aynı durumdaydı anlaşılan. bir çok kişi takımın mücadelesini alkışlamak için gelmişti. bazılarımızın az da olsa şampiyonluk umudu vardı. ben şampiyon olacağımıza inanarak gelmiştim. manisa maçından sonra denizli'nin bu durumda olacağını kestirmek zor değildi. ve bu maçta puan kaybedeceklerine emindim.
maç öncesi stad düğün yeri gibi süslenmişti. kapalı da muhteşem pankart sezonu özetliyordu. maç başlamıştı ve erken golle rahatlamıştık. sabri bile mükemmel oynuyordu ;)
bir yandan radyodan diğer maçı takip ediyorduk. birden numaralı tarafımdan başlayan bir gol sesi. tüm stadı sardı. oyuncular maçı bırakıp sevinmeye başladı. sahip olduğum inanç artık tüm stada yayılmıştı.
önümüzde iki abi vardı. kafalar güzel. maçı radyodan dinliyorlar. fener atağa çıkıyor bağırıyorlar. kış kış fener kış kış. atak savuşturuluyor. fener geliyor bunlar kış kış kış. böyle atakları savuşturuyorlar. artık bizim maç bitti ve denizli'de 16 dk uzatma ile bir sarsıldık. heyecandan artık maçı dinleyemez hale gelmiştim.
daha önce kullanmışlar bilir creative nomad muvo2 mp3 çalarım vardı. ses kalitesi devrinin en iyilerindendi. onu çıkardım cebimden. evanesence - my immortal ı loopa alıp son sesi açtım. kronometre yı 15 dk ya ayarlayıp gözlerimi kapatıp dizlerime kapandım. ne öndeki abilere bakabildim. ne yanımdaki arkadaşlara. bir yandan ağlıyor. bir yandan dua ediyordum. ali sami yen stadında geçirdiğim ve geçmek bilmeyen en zor 15 dakikaydı. artık bitiş düdüğü çaldı ve şampiyon olduk. tribünler sahaya boşaldı. o gün stadan inmediğime pişman olmuştum. bunu bir sonraki şampiyonlukta çimlere uzanarak telafi etmiştim.
bütün sezonun yorgunluğu ve şampiyonluğun mutluluğu ile eve döndük. televizyondan bağdat caddesinde ağlayan fenerlileri izledik. en önemli şampiyonluklardan birini hiç kolay olmayan bir şekilde almıştık.
o şampiyonluğu hafta hafta yaşayarak kazandık. belkide o şampiyonluktandır en düşük ihtimallerde bile galatasaray'a inanmaya devam ettik.
ve unutmadan;
galatasaray'a inanmayanın çocuğu olmaz...