165
başarısızlık durumunda arkasına sığınılacak kadar büyük bir bahane olmasa da ekonomik anlamda batı ülkelerinin futbol takımları ile 180 derece haline gelen fark.
makas konusunu iki bakımdan incelemek lazım. birincisi: ülkenizin mevcut ekonomik durumu ile transferini düşündüğünüz futbolcuların kazanç beklentileri arasındaki negatif korelasyon. öncelikle buna değinirsek; sene 1996'da barcelona'nın ve romanya milli takımın 10 numarasını, 1997'de yine barcelona ve romanya milli takımının banko defans oyuncusunu, 1998'de ise brezilya milli takımının asıl kalecisini alıp uefa kupasını felan kazanabiliyordunuz. hatta romenlerin en yetenekli gençlerinden ilie'yi alıp valencia'ya bile satabiliyordunuz. çünkü; hagi, popescu ya da taffarel gibi dünyanın en iyi/isimli futbolcuları bile günümüzdeki kadar uçuk kaçık paralar kazanmıyordu ve beklentileri de doğal olarak çok yüksek değildi. tabi o dönemlerde de avrupa'nın ağa babaları olan real madrid'in, milan'ın, manchester'in, bayern'in kadroları yine en iyi futbolcular ile kuruluydu. peki biz bu adamlara nasıl kafa tutuyorduk? ne olursa olsun, ne kadar iyi futbol oynarsanız oynayın hagi, popescu ve taffarel olmadan başarılarınız bir yere kadar olacaktı. bu isimler, size iyi futbolun yanında çok daha önemlisi karakter ve liderlik katan isimler. o dönemin maçlarını izlerken rakip kim olursa olsun bizden hep çekinmiştir çünkü karşılarında "hagi" vardı. hagi'yi salt iyi bir futbolcu olarak göremezsiniz. rakip de bilir ki bu tip adamlar futbolun psikolojik boyutunda da etkilidir ve ister istemez korkarlar. bu adamlara sahip olan galatasaray'ın yerli oyuncusu da taraftarı da: "onlarda zidane, rivaldo, raul, giggs varsa bizde de hagi var, popescu var, taffarel var lan korkuya ne hacet" diyerek özgüven aşılıyordu. hagileri izleyemenler için en iyi referans drogba ve sneijder olabilir. bu arkadaşlar bizdeyken, avrupa maçlarında bizden nasıl çekinildiğini hatırlarsınız. gelelim bugüne.. o hagilerin popelerin hem kariyer hem de yaş itibariyle bugünkü muadili olan modric'i, fernandinho'yu alabilir miyiz? varsa falcao'dan artan 10 milyon avro daha belki alırsın. bırakın bu adamları, godin'i bile alamadık, alamayız.
yıllar ilerledi ve rus milyarder abramovic denilen zat-ı muhterem bir iş insanı çıktı ortaya. zaten her şey onunla başladı. gitti ingiltere'nin günümüzdeki karşılığı tottenham olabilecek chelsea adında bir kulübü satın aldı. sonra leyla leyla. bastı parayı vurdu kırbacı. kendisi gelene kadar zola dışında pek ünlü futbolcusu olmamış chelsea'ye flo ve hasselbank yerine drogbaları, şevçenkoları, ballackları, essienleri (say say bitmez) getirdi. gitti lyon'a, leverkusen'e 30-40 milyon avro'ları bastı takımı uçurdu. bizler de: lan ne güzel iş keşke bizden de o paralara futbolcu alsa tam keriz parası dedik. keriz bizmişiz haberimiz yokmuş. o meşhur kırılma chelsea ile başladı. yıllar geçti bu defa araplar şak bastı 10 milyar avro'yu city'i aldı, sonra bir 10 daha şak bastı psg'yi aldı. bu arada red bull kanatlandırdı tabi durmadı. onlar da alt kümelerin adı sanı duyulmamış leipzig'lerini salzburg'larını aldı. ama biz proje yapıyok, okuyok lan biz deseler de inanmayın. kimi isterlerse alıyor adamlar, aldıkları genç olsa ne olur. zaten ronaldo, messi, ibra senin o projeni sever aq. ne gelecekler sana o yaştan sonra.
velhasılı kelam, piyasa oldu mu sana fed'in dolar basımhanesi. yetmiyor adalet timsali uefa çıkıp bu araplar çok oldu ha diyor ve ffp denen bir zımbırtı uyduruyor. ama sadece sana dayıyor kobrayı, city felan para cezası ile yırtıyor. sen seri'yi ya da lemina'yı takımda tutmak için hayaller kuruyorsun ama elin ingiliz'i 2.ligden çıkıyor ve basıyor 8-15 allah ne verdiyse ikisini de 1 dakika bile oynatmıyor. yazının başında romenlerin yeni hagi'si ilie'yi aldık sattık demiştim. şimdilerde moder'i jozviak'ı 5-8 milyon avro'ya alamıyorsun. çünkü senin paranla 50 milyon ila 100 milyon arası bir şey yapıyor. her şey ffp ya da yönetim beceriksizliği olmuyor yani. ffp olmasa ne olacak ki var mı sen de 2 adama verecek 100 milyon tl.
bu kısım para kısmıydı. o makası kapatmak sana bağlı değil. güçlü olması gereken ülken. gelelim ikinci açılma nedenine.. her şey para değil tabi. şampiyonlar ligi'nin en az koşan takımı olmanın makasla parayla ilgisi yok. psg'yi yeneceksen ondan çok koşman lazım. o senin yarın koşsa bile seni yener ama sen ondan 1 metre az koşarsan onu yenemezsin. antrenörlerin, kondüsyonerlerin çalışma prensipleri değişti. wolves'in deplasman maçı öncesi ile ev sahibi olduğu maç öncesi yedikleri içtikleri farklıymış. bilim yani kısacası. bırakın maç anındaki senaryoları, maçtan önceki saatlerde bile her ihtimali düşünüyor adamlar.
makasın açıklığını en azından para dışındaki yönlerden kapatabiliriz. bu bakımdan orası bahane olamaz. sen de iyi kondüsyoner bulacaksın, sen de onlar nasıl çalışıyorsa çalışacaksın, ne yiyip içiyorlar takip edeceksin ve en önemlisi altyapıya ne yapıyorlarsa sen 2 mislini yapacaksın.
edit: noktalama hatası.
makas konusunu iki bakımdan incelemek lazım. birincisi: ülkenizin mevcut ekonomik durumu ile transferini düşündüğünüz futbolcuların kazanç beklentileri arasındaki negatif korelasyon. öncelikle buna değinirsek; sene 1996'da barcelona'nın ve romanya milli takımın 10 numarasını, 1997'de yine barcelona ve romanya milli takımının banko defans oyuncusunu, 1998'de ise brezilya milli takımının asıl kalecisini alıp uefa kupasını felan kazanabiliyordunuz. hatta romenlerin en yetenekli gençlerinden ilie'yi alıp valencia'ya bile satabiliyordunuz. çünkü; hagi, popescu ya da taffarel gibi dünyanın en iyi/isimli futbolcuları bile günümüzdeki kadar uçuk kaçık paralar kazanmıyordu ve beklentileri de doğal olarak çok yüksek değildi. tabi o dönemlerde de avrupa'nın ağa babaları olan real madrid'in, milan'ın, manchester'in, bayern'in kadroları yine en iyi futbolcular ile kuruluydu. peki biz bu adamlara nasıl kafa tutuyorduk? ne olursa olsun, ne kadar iyi futbol oynarsanız oynayın hagi, popescu ve taffarel olmadan başarılarınız bir yere kadar olacaktı. bu isimler, size iyi futbolun yanında çok daha önemlisi karakter ve liderlik katan isimler. o dönemin maçlarını izlerken rakip kim olursa olsun bizden hep çekinmiştir çünkü karşılarında "hagi" vardı. hagi'yi salt iyi bir futbolcu olarak göremezsiniz. rakip de bilir ki bu tip adamlar futbolun psikolojik boyutunda da etkilidir ve ister istemez korkarlar. bu adamlara sahip olan galatasaray'ın yerli oyuncusu da taraftarı da: "onlarda zidane, rivaldo, raul, giggs varsa bizde de hagi var, popescu var, taffarel var lan korkuya ne hacet" diyerek özgüven aşılıyordu. hagileri izleyemenler için en iyi referans drogba ve sneijder olabilir. bu arkadaşlar bizdeyken, avrupa maçlarında bizden nasıl çekinildiğini hatırlarsınız. gelelim bugüne.. o hagilerin popelerin hem kariyer hem de yaş itibariyle bugünkü muadili olan modric'i, fernandinho'yu alabilir miyiz? varsa falcao'dan artan 10 milyon avro daha belki alırsın. bırakın bu adamları, godin'i bile alamadık, alamayız.
yıllar ilerledi ve rus milyarder abramovic denilen zat-ı muhterem bir iş insanı çıktı ortaya. zaten her şey onunla başladı. gitti ingiltere'nin günümüzdeki karşılığı tottenham olabilecek chelsea adında bir kulübü satın aldı. sonra leyla leyla. bastı parayı vurdu kırbacı. kendisi gelene kadar zola dışında pek ünlü futbolcusu olmamış chelsea'ye flo ve hasselbank yerine drogbaları, şevçenkoları, ballackları, essienleri (say say bitmez) getirdi. gitti lyon'a, leverkusen'e 30-40 milyon avro'ları bastı takımı uçurdu. bizler de: lan ne güzel iş keşke bizden de o paralara futbolcu alsa tam keriz parası dedik. keriz bizmişiz haberimiz yokmuş. o meşhur kırılma chelsea ile başladı. yıllar geçti bu defa araplar şak bastı 10 milyar avro'yu city'i aldı, sonra bir 10 daha şak bastı psg'yi aldı. bu arada red bull kanatlandırdı tabi durmadı. onlar da alt kümelerin adı sanı duyulmamış leipzig'lerini salzburg'larını aldı. ama biz proje yapıyok, okuyok lan biz deseler de inanmayın. kimi isterlerse alıyor adamlar, aldıkları genç olsa ne olur. zaten ronaldo, messi, ibra senin o projeni sever aq. ne gelecekler sana o yaştan sonra.
velhasılı kelam, piyasa oldu mu sana fed'in dolar basımhanesi. yetmiyor adalet timsali uefa çıkıp bu araplar çok oldu ha diyor ve ffp denen bir zımbırtı uyduruyor. ama sadece sana dayıyor kobrayı, city felan para cezası ile yırtıyor. sen seri'yi ya da lemina'yı takımda tutmak için hayaller kuruyorsun ama elin ingiliz'i 2.ligden çıkıyor ve basıyor 8-15 allah ne verdiyse ikisini de 1 dakika bile oynatmıyor. yazının başında romenlerin yeni hagi'si ilie'yi aldık sattık demiştim. şimdilerde moder'i jozviak'ı 5-8 milyon avro'ya alamıyorsun. çünkü senin paranla 50 milyon ila 100 milyon arası bir şey yapıyor. her şey ffp ya da yönetim beceriksizliği olmuyor yani. ffp olmasa ne olacak ki var mı sen de 2 adama verecek 100 milyon tl.
bu kısım para kısmıydı. o makası kapatmak sana bağlı değil. güçlü olması gereken ülken. gelelim ikinci açılma nedenine.. her şey para değil tabi. şampiyonlar ligi'nin en az koşan takımı olmanın makasla parayla ilgisi yok. psg'yi yeneceksen ondan çok koşman lazım. o senin yarın koşsa bile seni yener ama sen ondan 1 metre az koşarsan onu yenemezsin. antrenörlerin, kondüsyonerlerin çalışma prensipleri değişti. wolves'in deplasman maçı öncesi ile ev sahibi olduğu maç öncesi yedikleri içtikleri farklıymış. bilim yani kısacası. bırakın maç anındaki senaryoları, maçtan önceki saatlerde bile her ihtimali düşünüyor adamlar.
makasın açıklığını en azından para dışındaki yönlerden kapatabiliriz. bu bakımdan orası bahane olamaz. sen de iyi kondüsyoner bulacaksın, sen de onlar nasıl çalışıyorsa çalışacaksın, ne yiyip içiyorlar takip edeceksin ve en önemlisi altyapıya ne yapıyorlarsa sen 2 mislini yapacaksın.
edit: noktalama hatası.