105
saracak bir konu olmayınca gündeme gelen liste.
şaka şaka...
teoride yani fikir olarak ortaya çıkışında o şekilde tasarlanmamış olsa da, pratikte benim gözlemlediğim şekilde aşağı yukarı şöyle bir kriter üzerinden şekillenmektedir.
1-entrynin yazıldığı başlık
2-başlığın gündemdeki yeri, kamuoyunun nabzı ile entrynin başlıktaki konuya verdiği tepki arasındaki uyum
3-yazarın kim olduğu
4-entrynin kendisi
benim 12 yıllık sözlük tecrübemle tespit edebildiğim işleyiş, aşağı yukarı sıralı liste şeklinde böyledir.
geçekten iyi yazan, farklı açıdan bakabilen ama çok gündeme gelemeyen yazarlar geçiyor gidiyor bazen. ben en başlarında da sözlükteydim. o zamanlar farklıydı, zaten 50 kullanıcı vardı 10 tane entry giriliyordu. herkes dönüp dönüp aynı şeyi okuyordu. iyi yazar da, kötü yazar da layığınca ve hak ettiği reaksiyonu alabiliyordu.
aradan 12 yıl geçti.
şimdi hem internet profilinde bir değişim oldu, hem buradaki yaklaşımlar değişti, hem de hepsinden önemlisi kalabalıklaşma oldu. bütün gün göz ucuyla da olsa bakmama rağmen yetişemiyorum hepsini okumaya, bir kısmını zaten kaldıramıyorum artık...
bir de şöyle bir olumsuz durum var. burada 10 yıl geçirdin, 5 yıl geçirdin ya da 2 yıl geçirdin. senden sonra gelen herkesi o sürece dahil ediyorsun bilinçaltında. hepimiz yapıyoruz bunu, aslında hayatta da yapıyoruz. yeni tanıştığın birine, ortama yeni girmiş birine daha önceki tecrübeleri de mal ediyoruz. burada 7-8 sene önce tartışılmış bitmiş bir konu geçen hafta buraya yazmaya başlamış biri için yeni bir konu olabiliyor. buna ben de dahilim, biraz da buralarda o yanılsamayı yaşıyoruz. insanlara daha önceki yaşanmışlıkların yükünü de atıyoruz, belki de bu yüzden arka plana atabiliyoruz...
bu iki durum da en genel çerçeveden bakınca fırsat eşitsizliği aslında. iyi niyetle geliyorsun, bir şeyler yazıyorsun. belki çok emek veriyorsun. belki çok da iyi yazıyorsun ama farkedilemiyorsun. bir, iki, üç, beş... bazen ne yazık ki işte 5-10'a kadar gözden kaçıyor, kaçabiliyor gerçekten iyi yazan insanlar. bu da o insanı demoralize ediyor, el ayak çekiyor. çünkü toplum psikolojisi, ben de dahil burada bazı yazarlar çok kolay reaksiyon toplayabiliyor.
değişen türk internet kullanıcı profili zaten apayrı bir inceleme konusu.
ama futbol/spor içerikleri konusunda önümüzde şöyle bir handikap var. bugün tek amacı bir atahan altınordu, bir erman yaşar, bir emre özcan, bir ılgaz çınar olabilmek için futbol/spor içeriği üretmek olan bir grup var. serdar ali çelikler ya da ali ece gibi bir jenerasyon eski isimlerin hikayeleri o kadar da kamuya açılmamış insanların rastgele oralarda olduğuna inanan ve o rastlantıyı yakalayabilmek için şansını deneyen bir grup var.
kimisi twitter'da, kimisi buralarda patinaj çekip duruyor. kimisi laptopun mikrofonuyla podcast çekip yayınlıyor, ya tutarsa diye. kimisi youtube'da bir şeyler deniyor. günümüzün "kolay yoldan köşeyi dönme" umudu olan internet ünlüsü olma çabalarının bizim içerikteki yansımaları bu şekilde cereyan ediyor.
çok büyük kalabalıkların koştuğu bir koşuda kısayola ya da kestirmeye meyil eden insanların olması kaçınılmazdır.
o kestirme de işte ne yazık ki polemiğe girmek ya da sivri bir şeyler söylemek oluyor.
tüm bu hengame içinde işte sözlükteki oylama "flowchart"ı bu sıralamayla şekilleniyor ne yazık ki. internet değişiyor, sözlük de değişmemeye çalışıyor ama ana kaynağı organik olduğu için illa ki değişimler yaşanıyor. malesef şu an için entrynin kendisi son sırada geliyor. "çok iyi" entryler ve entry yazarı bir şekilde birinin radarına girip en kötü kuru bir övgü alıyor. ama mesela iyi ya da ortalama üstü pek çok entry aralarda güme gidiyor. aynı şekilde umut vaadeden, ya da yazarlık niteliği olarak önlerde olabilecekken ilgi görmeyince kendini çeken ya da ilgi gösterilenlere bakıp kendi kendine demoralize olup giden yazarlar da oluyordur...
ama bu herhangi bir yönlenme, ayarlama ya da belli bir kesimin ayarlamasıyla olan bir şey değildir. günümüzdeki davranış biçiminin sözlüğe yansımasıdır. gayet güzel, kendini ifade eden, hatta farklı bakış açısı sunan şeyler yazıp paylaşsan üç kişi beş kişi beğenir. herkesin eleştirdiği birine ergenlikten miras bir tekerleme ile laf sokarsın üç bin beş bin kişi beğenir.
galatasaray sözlük de sonuçta insanlardan oluşan, insanlardan beslenen bir yapı. daha farklı bir davranış biçimi oluşmasını beklemek biraz haksızlık...
mesela 12 sene önceki daniel tozser, 2020 yazında o yaşta ve o kafa yapısıyla sözlük kapısına gelseydi ve aynı şekilde giriş yapsaydı; aynı yollardan aynı şekilde geçebilir miydi? bu ne daniel'ini ne de sözlüğün değişimi değil. hayatın, trendlerin, imkanların değişmesiyle alakalı bir farklılaşma...
keşke hayat her anlamda adaletli olsaydı...
şaka şaka...
teoride yani fikir olarak ortaya çıkışında o şekilde tasarlanmamış olsa da, pratikte benim gözlemlediğim şekilde aşağı yukarı şöyle bir kriter üzerinden şekillenmektedir.
1-entrynin yazıldığı başlık
2-başlığın gündemdeki yeri, kamuoyunun nabzı ile entrynin başlıktaki konuya verdiği tepki arasındaki uyum
3-yazarın kim olduğu
4-entrynin kendisi
benim 12 yıllık sözlük tecrübemle tespit edebildiğim işleyiş, aşağı yukarı sıralı liste şeklinde böyledir.
geçekten iyi yazan, farklı açıdan bakabilen ama çok gündeme gelemeyen yazarlar geçiyor gidiyor bazen. ben en başlarında da sözlükteydim. o zamanlar farklıydı, zaten 50 kullanıcı vardı 10 tane entry giriliyordu. herkes dönüp dönüp aynı şeyi okuyordu. iyi yazar da, kötü yazar da layığınca ve hak ettiği reaksiyonu alabiliyordu.
aradan 12 yıl geçti.
şimdi hem internet profilinde bir değişim oldu, hem buradaki yaklaşımlar değişti, hem de hepsinden önemlisi kalabalıklaşma oldu. bütün gün göz ucuyla da olsa bakmama rağmen yetişemiyorum hepsini okumaya, bir kısmını zaten kaldıramıyorum artık...
bir de şöyle bir olumsuz durum var. burada 10 yıl geçirdin, 5 yıl geçirdin ya da 2 yıl geçirdin. senden sonra gelen herkesi o sürece dahil ediyorsun bilinçaltında. hepimiz yapıyoruz bunu, aslında hayatta da yapıyoruz. yeni tanıştığın birine, ortama yeni girmiş birine daha önceki tecrübeleri de mal ediyoruz. burada 7-8 sene önce tartışılmış bitmiş bir konu geçen hafta buraya yazmaya başlamış biri için yeni bir konu olabiliyor. buna ben de dahilim, biraz da buralarda o yanılsamayı yaşıyoruz. insanlara daha önceki yaşanmışlıkların yükünü de atıyoruz, belki de bu yüzden arka plana atabiliyoruz...
bu iki durum da en genel çerçeveden bakınca fırsat eşitsizliği aslında. iyi niyetle geliyorsun, bir şeyler yazıyorsun. belki çok emek veriyorsun. belki çok da iyi yazıyorsun ama farkedilemiyorsun. bir, iki, üç, beş... bazen ne yazık ki işte 5-10'a kadar gözden kaçıyor, kaçabiliyor gerçekten iyi yazan insanlar. bu da o insanı demoralize ediyor, el ayak çekiyor. çünkü toplum psikolojisi, ben de dahil burada bazı yazarlar çok kolay reaksiyon toplayabiliyor.
değişen türk internet kullanıcı profili zaten apayrı bir inceleme konusu.
ama futbol/spor içerikleri konusunda önümüzde şöyle bir handikap var. bugün tek amacı bir atahan altınordu, bir erman yaşar, bir emre özcan, bir ılgaz çınar olabilmek için futbol/spor içeriği üretmek olan bir grup var. serdar ali çelikler ya da ali ece gibi bir jenerasyon eski isimlerin hikayeleri o kadar da kamuya açılmamış insanların rastgele oralarda olduğuna inanan ve o rastlantıyı yakalayabilmek için şansını deneyen bir grup var.
kimisi twitter'da, kimisi buralarda patinaj çekip duruyor. kimisi laptopun mikrofonuyla podcast çekip yayınlıyor, ya tutarsa diye. kimisi youtube'da bir şeyler deniyor. günümüzün "kolay yoldan köşeyi dönme" umudu olan internet ünlüsü olma çabalarının bizim içerikteki yansımaları bu şekilde cereyan ediyor.
çok büyük kalabalıkların koştuğu bir koşuda kısayola ya da kestirmeye meyil eden insanların olması kaçınılmazdır.
o kestirme de işte ne yazık ki polemiğe girmek ya da sivri bir şeyler söylemek oluyor.
tüm bu hengame içinde işte sözlükteki oylama "flowchart"ı bu sıralamayla şekilleniyor ne yazık ki. internet değişiyor, sözlük de değişmemeye çalışıyor ama ana kaynağı organik olduğu için illa ki değişimler yaşanıyor. malesef şu an için entrynin kendisi son sırada geliyor. "çok iyi" entryler ve entry yazarı bir şekilde birinin radarına girip en kötü kuru bir övgü alıyor. ama mesela iyi ya da ortalama üstü pek çok entry aralarda güme gidiyor. aynı şekilde umut vaadeden, ya da yazarlık niteliği olarak önlerde olabilecekken ilgi görmeyince kendini çeken ya da ilgi gösterilenlere bakıp kendi kendine demoralize olup giden yazarlar da oluyordur...
ama bu herhangi bir yönlenme, ayarlama ya da belli bir kesimin ayarlamasıyla olan bir şey değildir. günümüzdeki davranış biçiminin sözlüğe yansımasıdır. gayet güzel, kendini ifade eden, hatta farklı bakış açısı sunan şeyler yazıp paylaşsan üç kişi beş kişi beğenir. herkesin eleştirdiği birine ergenlikten miras bir tekerleme ile laf sokarsın üç bin beş bin kişi beğenir.
galatasaray sözlük de sonuçta insanlardan oluşan, insanlardan beslenen bir yapı. daha farklı bir davranış biçimi oluşmasını beklemek biraz haksızlık...
mesela 12 sene önceki daniel tozser, 2020 yazında o yaşta ve o kafa yapısıyla sözlük kapısına gelseydi ve aynı şekilde giriş yapsaydı; aynı yollardan aynı şekilde geçebilir miydi? bu ne daniel'ini ne de sözlüğün değişimi değil. hayatın, trendlerin, imkanların değişmesiyle alakalı bir farklılaşma...
keşke hayat her anlamda adaletli olsaydı...