927
"ben kimim ki?" diye düşündüm bu yazıyı yazarken, ancak naçizane görüşlerimdir, sadece beni bağlar ve bilmişlik taslamak gibi bir amacım da yoktur.
şimdi covid, kişisel olarak umrumda değil. ben kapmaktan hiç korkmadım, yalnız yaşıyorum. ancak virüs ilk ortaya çıktığında güzel bir söz vardı: "aklınızda hastalığı kapmamak değil, sanki hastaymışsınız gibi başkasına bulaştırmamak olsun."
o kadar güzel ki...
her şeyde olduğu gibi türk futbolunda da başlarına buyruk verdikleri kararlarla liyakat ve meritokrasi öğretilerinin tam zıttı yön çizen bir hükümet var. türkiye'deki ideoloji sapkınlığı yüzünden herhangi başka bir parti yönetse farklı olurdu diyemiyorum, hatta olmayacağına dair birçok örnek de verebilirim. ancak, uzun süreli yönetimlerinde yaptıkları ve yapmadıklarıyla, bilip bilmeden her şeyde kesin yön değişimleri çizen politikalarıyla, islamcı geçinip kul hakkı yeme üzerinden dönen sistemi mükemmelleştirmeleriyle benim kalıcı nefretimi başka herhangi bir siyasi parti veya her anlamda bir oluşum, bu denli kazanamayacak.
bunun spor tarafındaki yansıması ise, dışarıya daha az döviz çıksın temelli bir yabancı kararı. bugün karakullukçu izlediğim programda o kadar iyi özetledi ki maicon örneğiyle. araplar durumu bildiği için serbest bırakırlar, bonservis vermeyelim kafasında. mevcut kuralın meyvelerini euro 2021 ile yemek üzereyiz ve göklerden bir karar iniyor. gök diyorum zira tanrı gibi davranan biri var.
diğer yanda, birbirinden nefret eden, kendi doğrusunu tek doğru zanneden, birbirinin hakkına saygı göstermeyen, her şeyin uzmanı, her şeye ukalaca ve uçlarda yaklaşan bu kabilenin sistemde hiçbir kabahati yok mudur? kabul edelim, dışarıdan bir bütün olarak bakınca belli açılardan ortalama bir ortadoğu ülkesinden farkımız kalmadı, ve bunun kökeni halk belki de? herkesin doğrusu farklı, ama düşünce şekli aynı. ve bu düşünce biçimi uzlaşamamak, haklı çıkmak üzerine. menemen soğanlı/soğansız tartışmasında bile %50-50 bölünüyoruz.
artık isyan etmeliyiz. ama bu anarşik bir isyan değil, insan gibi bir başkaldırı olmalı. en ufak yerlerden bile hakkınızı arayarak başlayabilirsiniz. yaya geçidinde biri hakkınızı mı gasp etti, komşunuz gece gürültü mü yapıyor, bulunduğunuz sokakta biri kediye tekme mi attı, işte patronunuz mobbing mi yapıyor, peşini bırakmayın. nereye şikayet ediyorsanız edin, takipçisi olun. o kadar da hukuksuz bir yer değil burası. ama bunu yapmıyorsanız, hiçbir şeyden şikayet etmeyin.
ama daha da önemlisi, her birimiz, etrafımızdaki olaylara objektif bir bakış açısı geliştirmeli ve kendimizi sorgulayarak işe başlamalıyız.
şimdi covid, kişisel olarak umrumda değil. ben kapmaktan hiç korkmadım, yalnız yaşıyorum. ancak virüs ilk ortaya çıktığında güzel bir söz vardı: "aklınızda hastalığı kapmamak değil, sanki hastaymışsınız gibi başkasına bulaştırmamak olsun."
o kadar güzel ki...
her şeyde olduğu gibi türk futbolunda da başlarına buyruk verdikleri kararlarla liyakat ve meritokrasi öğretilerinin tam zıttı yön çizen bir hükümet var. türkiye'deki ideoloji sapkınlığı yüzünden herhangi başka bir parti yönetse farklı olurdu diyemiyorum, hatta olmayacağına dair birçok örnek de verebilirim. ancak, uzun süreli yönetimlerinde yaptıkları ve yapmadıklarıyla, bilip bilmeden her şeyde kesin yön değişimleri çizen politikalarıyla, islamcı geçinip kul hakkı yeme üzerinden dönen sistemi mükemmelleştirmeleriyle benim kalıcı nefretimi başka herhangi bir siyasi parti veya her anlamda bir oluşum, bu denli kazanamayacak.
bunun spor tarafındaki yansıması ise, dışarıya daha az döviz çıksın temelli bir yabancı kararı. bugün karakullukçu izlediğim programda o kadar iyi özetledi ki maicon örneğiyle. araplar durumu bildiği için serbest bırakırlar, bonservis vermeyelim kafasında. mevcut kuralın meyvelerini euro 2021 ile yemek üzereyiz ve göklerden bir karar iniyor. gök diyorum zira tanrı gibi davranan biri var.
diğer yanda, birbirinden nefret eden, kendi doğrusunu tek doğru zanneden, birbirinin hakkına saygı göstermeyen, her şeyin uzmanı, her şeye ukalaca ve uçlarda yaklaşan bu kabilenin sistemde hiçbir kabahati yok mudur? kabul edelim, dışarıdan bir bütün olarak bakınca belli açılardan ortalama bir ortadoğu ülkesinden farkımız kalmadı, ve bunun kökeni halk belki de? herkesin doğrusu farklı, ama düşünce şekli aynı. ve bu düşünce biçimi uzlaşamamak, haklı çıkmak üzerine. menemen soğanlı/soğansız tartışmasında bile %50-50 bölünüyoruz.
artık isyan etmeliyiz. ama bu anarşik bir isyan değil, insan gibi bir başkaldırı olmalı. en ufak yerlerden bile hakkınızı arayarak başlayabilirsiniz. yaya geçidinde biri hakkınızı mı gasp etti, komşunuz gece gürültü mü yapıyor, bulunduğunuz sokakta biri kediye tekme mi attı, işte patronunuz mobbing mi yapıyor, peşini bırakmayın. nereye şikayet ediyorsanız edin, takipçisi olun. o kadar da hukuksuz bir yer değil burası. ama bunu yapmıyorsanız, hiçbir şeyden şikayet etmeyin.
ama daha da önemlisi, her birimiz, etrafımızdaki olaylara objektif bir bakış açısı geliştirmeli ve kendimizi sorgulayarak işe başlamalıyız.