• 401
    maç öncesi yazılmış entry’lere bakıyorum. hepsi umut dolu, hepsi heyecan yüklü. müthiş bir adrenalin...

    sonra düdük çalıyor ve takımın kötü başlıyor. “olsun“ diyorum içimden, “olsun“. pas oyunu zordur. bu sezon yıllar sonra galip geldiğimiz kadıköy deplasmanında da ilk 10 dk top oynamadık neticede. aklımdan bunlar geçiyor.

    derken...

    hakemin apaçık kaldırmadığı bir bayrağa küfrederken gerçekleşen ve muslera’nın ayağının kırılmasıyla sonuçlanan pozisyon. “yoktur ya bir şeyi” derken hakeme sövüyorum. dile kolay. maç 10-12 dk civarı duruyor. ve hepimiz anlıyoruz ki muslera’nın durumu çok ciddi...

    galatasaray’lı futbolcular maça bu durumdan olumsuz etkilenerek yüksek konsantrasyon isteyen topa sahip olma oyununda bocalamaya devam ediyorlar(ahmet çalık’ın da etkisi var tabi).

    ben bir taraftan muslera’ya üzülürken beri yandan “acaba maça ısınabilecekler mi” diye içimden geçiriyorum. derken bir kendini bilmez ortaya çıkıyor ve akıl almaz düdükleri ve kararlarıyla maçın rengini belli ediyor. sinir krizleri içerisinde maçın sonu gelmek bilmiyor. adem oyundan atılırken hiç yapmadığım şeyi ilk kez yapıyorum ve maçı izlemeyi bırakıyorum... çünkü art niyetli yaklaşımın bu kadar fazlasını daha önce hiç farketmemiştim. dönüp entry’lerime bakın ve hakemler içerisinde ne kadar var görün...

    hep söyledim, söyleyeceğim. pas oyunu zor oyundur. hele hele türkiye’de bunu yapmak çok daha zordur. dün akşam bir kez daha anladım ki galatasaray’ın yapması biraz daha zordur. zira hakemler rakiplerin tekmelerine, bırakın kartı, bırakın faulü, alehimize faul olarak karar verirken, bunu maç içerisinde sürekli hale getirirken, futboldan bahsetmek, plandan bahsetmek, maçın akışından bahsetmek...

    saat sabah 06:00 olmuş ve sinirim hala geçmemiş...

    allah lütfen belanızı versin *. lütfen...
App Store'dan indirin Google Play'den alın