41
dün izlemeyi bitirdiğim, başrolünde michael jordan ve efsane chicago bulls takımını konu alan belgesel.
çok fazla detaya girip sıkmadan, önemli olayların altı çizilerek şampiyonlukların ve tarihin en iyi oyuncusu michael jordan'ın nasıl geliştiğini ortaya koyuyor.
ayrıca, belgeselin bir diğer kahramanı da bana göre koç phil jackson.
çünkü zen phil'in gelmesi orkestra şefinin konser alanına girmesi gibi tüm enstrümantalistlerin parçaları en güzel şekilde çalmalarını sağlıyor.
jordan, kariyerinin başlarında tamamen skor üretmeye odaklı, inanılmaz atletik ancak, bireysel olarak parlayan bir yıldızken takım yapısı içerisinde kazanmanın önemi fark ediyor ve kendi yeteneklerini takımın gücüyle birleştirerek chicago hanedanlığının ve dünya basketbol tarihinin süper kahramanı oluyor.
scottie pippen'ın son derece hassas ve duygusal bir oyuncu olduğunu ancak, onsuz da chicago'nun şampiyon olamadığını görüyoruz.
zaman içerisinde batman'in robin'i gibi takımın en önemli katalizör gücüne dönüşüyor.
dennis rodman'ın basketbol tarihinin en çılgın karakterlerinden biri olduğu yine güzel örneklerle anlatılıyor.
o, kafasına göre antrenmana gelmeyen, eğlenceye düşkün şehveti yüksek bir karakter; hatta the last dance sezonunda, yani şampiyonluk değeri en yüksek olanında, flnal serisi devam ederken ansızın kampı terk ediyor ve dönemin en popüler karakterlerlerinden amerikan güreşçisi hulk hogan'ın gösteri maçında boy gösteriyor.
bu kamuoyunun aleyhine kullanması için büyük bir olay ancak, süreci çok iyi yönetiyorlar ve rodman idare edilerek maça çıkıyor ve utah jazz yıldızı karl malone'la eşleşip şampiyonluğun gelmesinde kilit rol oynuyor.
yine burada phil jackson'un oyuncuların karakterine göre yaptığı harika müdahaleleri görüyoruz.
çünkü phil, rodman'ın çılgın karakterini anlamış ve ona ceza vermek yerine sahada en yüksek verimi almanın onun kafasına göre takılmasından geçtiğini görmüştü.
belgesel, michael jordan'un neden tarihin en iyisi olduğunu gösteren önemli doneleri de es geçmiyor.
onun kazanmak için her şeyi yapan, cesur ve mental olarak tamamen içinde bulunduğu ana odaklı, sonuna kadar veren bir kişiliği olduğunu gösteriyor.
bunu yaparken sert ve hatta takım arkadaşlarına karşı bile dominant davranıyor, çünkü kazanmak için bunun gerekli olduğunu biliyor.
zaten belgeselin içindeki tüm karakterler jordan'ın bunu kendilerini daha fazla geliştirmesi için yaptığını anladıklarını söylüyor.
steve kerr, michael jordan ile olan kavgasından sonra takımda yer almak için her şeyini vermesi gerektiğini anladığını anlatıyor.
ve yapımın kötü karakteri olarak öne çıkan genel menajer jerry krause...
özellikle ilk yıllarda yaptığı akıllı takas ve kontratlarla takımın güçlenmesinde önemli rolü olduğu görülsede, efsane takımı tek başına dağıtan adam olarak karşımıza çıkıyor.
the last dance sezonu başlamadan, beş şampiyonluk kazanmış phil jackson'a "istersen 82 maçın tamamını kazan yine de seni göndereceğim" diyor.
scottie pippen gibi ligin en önemli oyuncularından birini idare edemeyip, hak ettiği kontratı vermiyor.
ve tarihin en iyi oyuncusu michael jordan'un formunun zirvesindeyken takımın dağılmasıyla basketbolu bırakmasına sebep oluyor.
zaten belgeselin sonunda, mj'nin açıklamaları her şeyi ortaya koyuyor.
isteselerdi hepimiz sadece bir yıl daha kontrat uzatır ve yedinci şampiyonluk için oynardık diyor.
michael jordan'ın kariyerinde içinde ukte kalan en önemli şey bu oluyor...
bir basketbol sever olarak kesinlikle benim için arşiv değeri taşıyor bu yapım.
özellikle o dönemleri hatırlayan bizler için, zamanda yolculuk yapıp farklı bir heyecanla yaşatıyor.
bizden sonraki kuşağa tarihin en iyi oyuncusu ve takımının nasıl oluştuğunu anlatıyor.
nba basketbolunun nasıl değiştiğini de görmüş oluyoruz böylece...
the last dance, herkesin içinde en değerli anları kağıda yazdığı ve ortada toplanıp yakarak evrene dağılışını izlediği bir ritüel finalle sonlanıyor...
çok fazla detaya girip sıkmadan, önemli olayların altı çizilerek şampiyonlukların ve tarihin en iyi oyuncusu michael jordan'ın nasıl geliştiğini ortaya koyuyor.
ayrıca, belgeselin bir diğer kahramanı da bana göre koç phil jackson.
çünkü zen phil'in gelmesi orkestra şefinin konser alanına girmesi gibi tüm enstrümantalistlerin parçaları en güzel şekilde çalmalarını sağlıyor.
jordan, kariyerinin başlarında tamamen skor üretmeye odaklı, inanılmaz atletik ancak, bireysel olarak parlayan bir yıldızken takım yapısı içerisinde kazanmanın önemi fark ediyor ve kendi yeteneklerini takımın gücüyle birleştirerek chicago hanedanlığının ve dünya basketbol tarihinin süper kahramanı oluyor.
scottie pippen'ın son derece hassas ve duygusal bir oyuncu olduğunu ancak, onsuz da chicago'nun şampiyon olamadığını görüyoruz.
zaman içerisinde batman'in robin'i gibi takımın en önemli katalizör gücüne dönüşüyor.
dennis rodman'ın basketbol tarihinin en çılgın karakterlerinden biri olduğu yine güzel örneklerle anlatılıyor.
o, kafasına göre antrenmana gelmeyen, eğlenceye düşkün şehveti yüksek bir karakter; hatta the last dance sezonunda, yani şampiyonluk değeri en yüksek olanında, flnal serisi devam ederken ansızın kampı terk ediyor ve dönemin en popüler karakterlerlerinden amerikan güreşçisi hulk hogan'ın gösteri maçında boy gösteriyor.
bu kamuoyunun aleyhine kullanması için büyük bir olay ancak, süreci çok iyi yönetiyorlar ve rodman idare edilerek maça çıkıyor ve utah jazz yıldızı karl malone'la eşleşip şampiyonluğun gelmesinde kilit rol oynuyor.
yine burada phil jackson'un oyuncuların karakterine göre yaptığı harika müdahaleleri görüyoruz.
çünkü phil, rodman'ın çılgın karakterini anlamış ve ona ceza vermek yerine sahada en yüksek verimi almanın onun kafasına göre takılmasından geçtiğini görmüştü.
belgesel, michael jordan'un neden tarihin en iyisi olduğunu gösteren önemli doneleri de es geçmiyor.
onun kazanmak için her şeyi yapan, cesur ve mental olarak tamamen içinde bulunduğu ana odaklı, sonuna kadar veren bir kişiliği olduğunu gösteriyor.
bunu yaparken sert ve hatta takım arkadaşlarına karşı bile dominant davranıyor, çünkü kazanmak için bunun gerekli olduğunu biliyor.
zaten belgeselin içindeki tüm karakterler jordan'ın bunu kendilerini daha fazla geliştirmesi için yaptığını anladıklarını söylüyor.
steve kerr, michael jordan ile olan kavgasından sonra takımda yer almak için her şeyini vermesi gerektiğini anladığını anlatıyor.
ve yapımın kötü karakteri olarak öne çıkan genel menajer jerry krause...
özellikle ilk yıllarda yaptığı akıllı takas ve kontratlarla takımın güçlenmesinde önemli rolü olduğu görülsede, efsane takımı tek başına dağıtan adam olarak karşımıza çıkıyor.
the last dance sezonu başlamadan, beş şampiyonluk kazanmış phil jackson'a "istersen 82 maçın tamamını kazan yine de seni göndereceğim" diyor.
scottie pippen gibi ligin en önemli oyuncularından birini idare edemeyip, hak ettiği kontratı vermiyor.
ve tarihin en iyi oyuncusu michael jordan'un formunun zirvesindeyken takımın dağılmasıyla basketbolu bırakmasına sebep oluyor.
zaten belgeselin sonunda, mj'nin açıklamaları her şeyi ortaya koyuyor.
isteselerdi hepimiz sadece bir yıl daha kontrat uzatır ve yedinci şampiyonluk için oynardık diyor.
michael jordan'ın kariyerinde içinde ukte kalan en önemli şey bu oluyor...
bir basketbol sever olarak kesinlikle benim için arşiv değeri taşıyor bu yapım.
özellikle o dönemleri hatırlayan bizler için, zamanda yolculuk yapıp farklı bir heyecanla yaşatıyor.
bizden sonraki kuşağa tarihin en iyi oyuncusu ve takımının nasıl oluştuğunu anlatıyor.
nba basketbolunun nasıl değiştiğini de görmüş oluyoruz böylece...
the last dance, herkesin içinde en değerli anları kağıda yazdığı ve ortada toplanıp yakarak evrene dağılışını izlediği bir ritüel finalle sonlanıyor...