949
tarihler 10 eylül 2011'i gösterdiğinde samsunspor-gençlerbirliği ve eskişehirspor-beşiktaş maçlarının olduğu bir cumartesi günüydü. güzel bir sezon olacağını hissettiğim yazın son günlerinden biriydi. bu ahmakça, gereksiz kararın alındığı gün ise bir ağustos günüydü. galatasaray yönetim kurulu üyesi sedat doğan alınan belçika ligi usulü karara şiddetle karşı çıktıklarını belirtiyordu. karar toplantısı sonrası işin maddi yönünü değerlendirmiş, takımlar için fazladan maç yapmanın külfet olacağından bahis açmıştı ama demeçleri pek önemsenmemişti.
tüm sezon boyunca hop oturup hop kalktığımız maçlar olmuştu. muslera'nın küçük elleri olay olmuştu. saçma goller yediği maçlar sonrası kalesini bir kapatmıştı, pir kapatmıştı. sağ kanatta yıllar sonra gerçek bir sağ bek gördüğümüze inanıyorduk. eboue sabri sonrası bizi gülümsetmişti. elbette sabri' nin hakkı sağ açık iken, onu sağ bek olarak değerlendirmek yılların hatası olacaktı. taş gibi bir stopere sahiptik: ujfalusi. semih kaya'ya tandem olmayı öğreten adam oluyordu. genç semih'e inanıyorduk.bu semih gerçekten de gençti. sigarayı bir türlü bırakmayan hakan baltaher şeye rağmen kariyerinin son yıllarında takımda güven veren isim oluyordu. sağa sola dönen, enerjisi bitmeyen derdimize baytar bir engin oğlan vardı. türk xavimiz göz kamaştırıyordu. selçuk formasını çıkarıp, yıllarca sürecek kariyer sönümünü başlatan hadiseye adım atmamıştı. hem atıyor hem de attırıyordu. şahane bir adamdı.
melo diye bir adam vardı ki, biz ona pitbull demeyi sevmiştik! kimimiz juventus onu nasıl bırakmış diye merakla oyununu, hareketlerini takip ediyorduk. sahada bizim hırsımızdı. yıllarca unutulmayacak ve yeri zor doldurulacak bir adam olacaktı. riera efendi bir adamdı. en azından duruşu nahif idi. bazen 'olmuyor bu' dediğimiz bir pozisyon sonrası bizi şaşırtıyordu. necati ateş diye bir isim vardı ki, bağrından kopup geldiği şehrin çocuğu gibiydi. toplara güneşe ateş eden adamlar gibi vuruyordu. leziz golleri vardı. tabii ki aydın yılmaz, sabri sarıoğlu, milan baros, gökhan zan gibi isimlerimiz vardı. fakat gönüllerde hiç unutulmamaya aday merhaba bırakan elmander vardı ki, 2011-2012 sezonunun unutulmaz kahramanlarından biri olarak son maçında kadrosunda yer alıyordu.
ilkbaharın en güzel günleriydi. arkadaş yanımda, maç seyretmeyi pek de sevmediğim küçücük tabureleri olan bir yerde maçı izlemek için oturmuştuk. hakkımız olanın elimizden alınma ihtimalini düşünmek bile istemiyorduk ama aklımızın bir köşesinde yenilgi sonrası oluşacak hüznün hazırlığı vardı. 2011 ağustos ayının son günlerinde alınan garabet kararın biteceği son saniyelerdi ve düdük çaldığında birbirimize sarılıyorduk.
meydana indik. meydan sarı kırmızı renge bürünmüştü. 2006 şampiyonluğundan sonra aynı türden ama asabiyetle kutladığım bir şampiyonluk oluyordu. kutlamaların ortasında bir grup fenerbahçeli taraftarın ara sokaktan geldiğini fark etmiştim. bir haltlar karıştıracakları bariz ortadayken polisin birine birkaç dakika sonra ortalığın karışacağını söylesem de, iki elini havaya kaldırıp 'ben ne yapabilirim' demesi eblehceydi. çünkü çok geçmeden bizim taraftarların olduğu yere kırdıkları cam şişelerini ve eline geçirdikleri yanabilen ne varsa tutuşturup fırlatmaya başlamışlardı. benim polise söylediğim zaman polis telsizden iletişime geçip, çevik kuvvet timinin dediğim yere yönlendirilmesi hızlı bir şekilde olsaydı, daha az karmaşa olacaktı. yine de genç çevik kuvvet polisleri atik davranıp, 30-35 kişilik grubun kuş gibi tüymelerini sağlamışlardı. eğlence ve kutlama kaldığı yerden devam edecekti sabaha kadar.
evet, sonuçta şampiyon olup, zaferi kutlamak güzeldi güzel olmasına ama nihat özdemir, ali koç, mehmet ali aydınlar ve ilhan cavcav gibi isimlerin alınan karar sonrası galatasaray çekememezliği ve eleştirileri göstermişti ki, yaptıkları sistemin iler tutar yanı yoktu ve olamazdı. bir sonraki sezon ağız tadıyla, daha keyifle izleyeceğimiz bir sezon olacaktı ve sonuçta 12 mayıs 2012 günü alınan şampiyonluk tarihe altın harflerle çoktan yazılmıştı.
dipnot: ve birileri sadece galatasaray için değil, tüm ülke için o gün ışıkları kapatıyordu.
tüm sezon boyunca hop oturup hop kalktığımız maçlar olmuştu. muslera'nın küçük elleri olay olmuştu. saçma goller yediği maçlar sonrası kalesini bir kapatmıştı, pir kapatmıştı. sağ kanatta yıllar sonra gerçek bir sağ bek gördüğümüze inanıyorduk. eboue sabri sonrası bizi gülümsetmişti. elbette sabri' nin hakkı sağ açık iken, onu sağ bek olarak değerlendirmek yılların hatası olacaktı. taş gibi bir stopere sahiptik: ujfalusi. semih kaya'ya tandem olmayı öğreten adam oluyordu. genç semih'e inanıyorduk.bu semih gerçekten de gençti. sigarayı bir türlü bırakmayan hakan baltaher şeye rağmen kariyerinin son yıllarında takımda güven veren isim oluyordu. sağa sola dönen, enerjisi bitmeyen derdimize baytar bir engin oğlan vardı. türk xavimiz göz kamaştırıyordu. selçuk formasını çıkarıp, yıllarca sürecek kariyer sönümünü başlatan hadiseye adım atmamıştı. hem atıyor hem de attırıyordu. şahane bir adamdı.
melo diye bir adam vardı ki, biz ona pitbull demeyi sevmiştik! kimimiz juventus onu nasıl bırakmış diye merakla oyununu, hareketlerini takip ediyorduk. sahada bizim hırsımızdı. yıllarca unutulmayacak ve yeri zor doldurulacak bir adam olacaktı. riera efendi bir adamdı. en azından duruşu nahif idi. bazen 'olmuyor bu' dediğimiz bir pozisyon sonrası bizi şaşırtıyordu. necati ateş diye bir isim vardı ki, bağrından kopup geldiği şehrin çocuğu gibiydi. toplara güneşe ateş eden adamlar gibi vuruyordu. leziz golleri vardı. tabii ki aydın yılmaz, sabri sarıoğlu, milan baros, gökhan zan gibi isimlerimiz vardı. fakat gönüllerde hiç unutulmamaya aday merhaba bırakan elmander vardı ki, 2011-2012 sezonunun unutulmaz kahramanlarından biri olarak son maçında kadrosunda yer alıyordu.
ilkbaharın en güzel günleriydi. arkadaş yanımda, maç seyretmeyi pek de sevmediğim küçücük tabureleri olan bir yerde maçı izlemek için oturmuştuk. hakkımız olanın elimizden alınma ihtimalini düşünmek bile istemiyorduk ama aklımızın bir köşesinde yenilgi sonrası oluşacak hüznün hazırlığı vardı. 2011 ağustos ayının son günlerinde alınan garabet kararın biteceği son saniyelerdi ve düdük çaldığında birbirimize sarılıyorduk.
meydana indik. meydan sarı kırmızı renge bürünmüştü. 2006 şampiyonluğundan sonra aynı türden ama asabiyetle kutladığım bir şampiyonluk oluyordu. kutlamaların ortasında bir grup fenerbahçeli taraftarın ara sokaktan geldiğini fark etmiştim. bir haltlar karıştıracakları bariz ortadayken polisin birine birkaç dakika sonra ortalığın karışacağını söylesem de, iki elini havaya kaldırıp 'ben ne yapabilirim' demesi eblehceydi. çünkü çok geçmeden bizim taraftarların olduğu yere kırdıkları cam şişelerini ve eline geçirdikleri yanabilen ne varsa tutuşturup fırlatmaya başlamışlardı. benim polise söylediğim zaman polis telsizden iletişime geçip, çevik kuvvet timinin dediğim yere yönlendirilmesi hızlı bir şekilde olsaydı, daha az karmaşa olacaktı. yine de genç çevik kuvvet polisleri atik davranıp, 30-35 kişilik grubun kuş gibi tüymelerini sağlamışlardı. eğlence ve kutlama kaldığı yerden devam edecekti sabaha kadar.
evet, sonuçta şampiyon olup, zaferi kutlamak güzeldi güzel olmasına ama nihat özdemir, ali koç, mehmet ali aydınlar ve ilhan cavcav gibi isimlerin alınan karar sonrası galatasaray çekememezliği ve eleştirileri göstermişti ki, yaptıkları sistemin iler tutar yanı yoktu ve olamazdı. bir sonraki sezon ağız tadıyla, daha keyifle izleyeceğimiz bir sezon olacaktı ve sonuçta 12 mayıs 2012 günü alınan şampiyonluk tarihe altın harflerle çoktan yazılmıştı.
dipnot: ve birileri sadece galatasaray için değil, tüm ülke için o gün ışıkları kapatıyordu.