• 70
    o zamanlar kan hızlı akıyor, göz tehlikeyi görmüyor, ölmeyi bayılmak sanıyordum.

    malum maçın önemi ortadaydı ve kapalı tribünde bilet bulamamıştım. o maçı kapalı dışında izlemek reva mı bana o yaşta? kapalı tribünde de kuzenim ve arkadaşlarımız vardı. yani bir şekilde benim o tribüne geçmem lazımdı. velhasıl maça saatler kala girdim ben yeni açığa, başladım keşfe. kapalı tribün ile yeni açık arasında yaklaşık 10 metre boyunda, çift kat baklava desenli tel örgü vardı, bilenler bilir. arkadaşlarımla birlikte izlememin arasında olan tek engel o 10 metrelik teldi yani. kulağa tatlı geliyor, ''ne var ki 10 metrelik telde'' diyenler varsa selam olsun onlara. o işler öyle hayal kurmayla olmuyor beyler, çift kat tel diyorum, parmak girmezdi bir çok yerine... ha bir de söylemeyi unuttuğum bir detay, tel örgü boyunca yaklaşık 2-3 metrede bir güvenlik görevlisi. o an sanki her biri bir fbi, cia mübarek.

    https://gss.gs/gvk.jpg

    plan kuruldu, istiklal marşında kapalıya geçiş yapacaktım. takımlar sahaya çıktı, tribünlerde coşku had safhada. herkes heyecanlı, tezahüratlar gırla... heyecan arttıkça kapalıya geçiş isteğim 2 kat artıyor, ellerim üşüyordu sonumu tahmin edemediğimden dolayı. yakalanırsam dışarı atarlar, maçı kaçırabilirdim. dedim ''ha dışarı atmışlar, ha tek başıma kale arkasında izlemişim.''

    bir sessizlik, o sessizliği bozan gür bir ses topluluğu ''korkmaaaa sönmeeeeez bu şafaaaak''. hiç unutmuyorum o an ağzımda yarım sigara vardı, öğrencilik yıllarından olsa gerek atılır mı kardeşim yarım sigara? kaç yetimin hakkı var onda! ağzımdaki sigara ile yerimden kalkmamla kendimi tellere yapıştırmam bir oldu. lütfen sormayın nasıl çıktığımı, ben de üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hala bilmiyorum ama ali sami yen rekoru kırdığıma eminim ki 3 saniyede falan tellerin tepesine çıkmıştım. yeni açık ve kapalıdaki yaklaşık 1000-1500 kişi istiklal marşını bırakmış, benim tellerin üzerindeki çaresiz duruşumu izliyordu. aşağıda güvenlik görevlisi küfrederek aşağı inmemi istiyordu. tellerin tepesinde bir bordo bereliymiş gibi kendimde bir güven, gözlerimin altında çekilmiş kömür lekesini düşünüyordum. güvenlik görevlisine ''istiklal marşında küfür mü edilir?'' çıkışımı hatırlıyorum en son. yaklaşık 10-25 saniye geçmişken tellerin tepesinde, en ufak bir planım yoktu kapalıya inişime dair. içimden bir ses ''tutarlar'' dedi. saldım kendimi aşağı ben de o düşünceme güvenerek. hala hayattadır inşallah, hanım bir ablamızdı altımda kalan. yumuşak bir iniş yaptığıma ben de şaşırmıştım, meğer ablanın üzerine düşmüşüm. utancımdan ve tabi haklı zaferimin vermiş olduğu mutluluğumla kapalının o güzel kalabalığına saldım kendimi.

    oftaş'in kalecisi recep'ti. o zamanlarda yeni meşhur olmaya başlayan yeşil lazeri kendisi için getirmiştim maça. maç boyunca gözüne tutmuştum. hakan balta'nın golünün hazırlanışında bile recep'in yüzünde lazerim dans ediyordu. trt'nin maç özetinde lazeri gösteren bir kısım vardı ve o an dedim ünlü olduk. lazer tutmakla kim ünlü olmuş o da ayrı bir merak konusu tabi.

    hayatım boyunca unutamayacağım maçlar listesinden asla çıkmayacak bir maçtır. hikayesi, maç günü, kupası, kutlaması her biri ayrı güzel, ayrı özeldi.

    sözlerime son verirken, altımda kalan ablaya da buradan tekrar özürlerimi sunuyorum. hayatımda hep özel bir köşede kalacaksın abla...
App Store'dan indirin Google Play'den alın