götünden sallamanın en güzel örneği istatistiklere göre 330 bin kişinin bilet talebinde bulunduğu söylenen unutulmaz maç. bunu kim ölçtü, hangi mezurayla ölçtü bilinmez. bilet satışı yapılan biletix'lerin önündeki kuyrukları mı saydılar, kulübe sağdan soldan gelen talepleri mi topladılar, yoksa biletix'in bilet satışından 1.4 dakika önce çöken sisteminden bir veri mi aldılar; bunun net bir cevabı yok..
bu osuruktan haberin aklımda kalmasının ve bu entrynin başında yer almasının tek bir sebebi var; ordaydım...
32. haftada fenerbahçe'yi, 33. haftada da sivasspor'u mağlup etmiştik. bu iki maçtan sonra da şampiyonluk turu olmasa da kutlama yapmıştı taraftar. bu tarz haberlerin çıkmasının sebebi biraz da o katlanarak artan coşkunun habere tahvil edilmesiydi. bir de bir önceki iç saha maçı fenerbahçe maçı olduğu için o dönemin klasiği "derbi sonrası seyircisiz maç oynama" cezasının gelip gelmeyeceği konusu vardı. genç nesil bilmez, öyle bir dönem vardı; iç sahada derbi kazanmanın bedeli bir sonraki maçı seyircisiz oynamaktı, maçta olay çıkıp çıkmaması arasında bir fark yoktu, pfdk'nın yazılı olmayan kurallarından biriydi...
o son maç öncesi de lider galatasaray'ın şampiyonluğu bırakması için maçı kaybedip fenerbahçe'nin trabzon deplasmanında kazanması gerekiyordu. tek olasılık buydu, o yüzden de seyircisiz cezası çıkıp çıkmayacağı konusunda öyle bir gündem oluşmuştu. o gündemin ertesinde galatasaray basını da öyle bir haber üflemişti kendince rövanşı almak için...
maç cumartesi oynanacaktı, pfdk kararları da çarşamba günü açıklanıyordu şimdiki gibi. çarşamba öğleden sonra seyircili oynanacak kararı ile bilet satış duyurusu neredeyse aynı dakikalarda internete düşmüştü. perşembe sabahına saatler kurulmuştu, oysa aynı dakikalarda hasta olduğum için girmediğim vizenin telafi sınavı vardı. ama o dönem
okulu bitirme şansı birer birer yok olan tonla hastadan biri olarak yapacak çok da birşey yoktu malesef...
izmir'e tepeden bakan bir mahalledeki öğrenci evinde
7 mayıs 2008 fenerbahçe galatasaray kadın basketbol maçını fbtv'de izleyerek başlamıştı akşam. sallasak da yıkamamıştık, cumartesi günü çifte şampiyonluk yaşama şansı uzatmanın son saniyesinde potanın üzerinden şöyle bir sekip dışarı çıkmıştı. evden çıkıp biletix önlerine gelindiğinde ise saat belki 10 bile değildi, kordon'da teker teker geçtiğimiz mekanlardaki ekranlarda
7 mayıs 2008 gençlerbirliği kayserispor maçının penaltı atışları yapılıyordu...
mayıs ayı başında izmir'de kordonda insanlar ne yapılırsa onu yaparken biz çoktan ömrümüzü çürüten o kapının önüne çökmüştük. saatler ilerledikçe artan kalabalık mücadelenin zorlu geçeceğine dair ilk sinyalleri veriyordu aslında. yarı uyur yarı uyanık, çimlerde yatmacalı, el yapımı top ile maç yapmacalı şekilde bilet nöbeti devam ediyordu. trans birey bir ablamızın ne bekliyosunuz burda sorusuna aldığı cevap sonrası yanındakine söylediği "yazık ayol bunlara" lafı geceye damgasını vurmuştu.
malum yerlerde malum zamanlarda birbirini görmeye alışmış simalar, onların tanıdığı simalar, tanıdığı simaların tanıdığı simalar derken "kim ulan bunlar" dedirten bir güruh da ortama dahil olmuş hatta sayısal üstünlüğü ele almıştı gecenin ilerleyen saatlerinde. kör karanlığı yararak ortama yanaşan bir araba, malum ekibin arabanın bagajının başına üşüşmesi, uzaktan döner lafını duyan bir arkadaşın "adamlar gece yarısı bir bagaj dürüm getirmiş" şeklinde kendince çıkarım yapması ve bir anda bahsi geçen "döner"lerin önce şırıltısı sonra kendisinin ortaya çıkması...
sayısal üstünlüğe bir de dönersel üstünlük eklenmişti. "ölmeye ölmeye ölmeye geldik" ile "senin için ölmek ne ki senin için yaşamak var ya" arasında yaşanan gerilim dolu ikilem. saatlerdir "canlı eşgal listesi" diye makara yapılan ekibin o gıcır gıcır bıçaklarla ne yapıp ne yapamayacağına dair korku dolu kritikler. osuruktan çıkan bir gerilim, gerilimin bir anda elektriklenmeye dönmesi ve kısa bir kovalanma macerası. tam herşey bitti derken dönülen sokaktan gelen polis arabası ve dönerli elemanlardan birinin açığa çıkıp polis arabasının önüne düşmesi.
gecenin geri kalanında bilet kuyruğuna bir de polislerin dahil olması, yapılan listenin polislere verilmesi ve bir nevi yerimizin devlet güvencesi altına girmesi... ki sonradan öğreniyoruz zaten biletix olarak da hizmet veren dükkanın talebiymiş. biz daha bir önceki gün kapanmadan orda birikmeye başlayınca gece el ayak çekildikten sonra koruma talep etmişler dükkanlarına. karaborsacı tayfanın "el ayak çekilen saatler" birimiyle emniyetgüçlülerin birimi tutunca şansa kurtarmış olduk. hem kendimizi hem biletleri...
geri kalan saatlerde ise herkesin uykusu kaçmış haliyle. güneşin doğmasına yakın münferit taraftarın da yığılmaya başlamasıyla yavaş yavaş ayakta dikilme seansı başlıyor. bilgisayar mühendisliğinde okuyan bir arkadaş liderliğinde diğer ekip de bilgisayar başında zorlu mücadeleye hazırlanıyor. karaborsacıların polislere dert anlatmaları, bahsedilen paralar hepimizi inceden bir düşündürüyor. insanlar günlük hayatına başlarken biz pırıl pırıl bir izmir sabahında bitik halde kuyrukta bekliyoruz.
bilgisayar başından gelen sistem açıldı bilet çektik haberi bomba gibi patlıyor. az biraz itiş kakışla içeri girip bastırıyoruz ikişer bileti. biz dışarı çıkarken girenlere eski açık bitti deniyor. oysa resmi bilet satış saatine daha 1 dakika var. o dönem de öyleydi. kapalı için bilet çıkardı sözde de olsa, kim nereye gittiğini görmezdi. azami ilk 10 dakikada eski açık belki alabilirdin, ordan sonra maçına göre yarım saatte yeni açık da kapanırdı. tabi işin o kadar boku çıkmıştı ki biletix gişelerinde millet kendine ve para yediği borsacılara bilet çekmek için sistem 10 dakika kala falan açılırdı. sistemin o haline de biraz ortalama üstü bilgiyle dışardan girilip bilet çekilebilirdi, 14 tane browser programı varmış mesela ben bilet kovalarken öğrenmiştim bunu.
neyse biz biletlerimizi aldıktan sonra çıktığımız kapıdan dolanıp tekrar başladığımız yere dönüyoruz. elde eski açık biletleri, kafamız rahat. bilgisayar başındaki ekibin gelmesini bekliyoruz. o sırada da kuyruktaki karaborsa pazarlıklarını izliyoruz.
velhasıl tüm bu maceraların sonunda bir de mazaret sınavına girmeme pahasına bilete kavuşup yorgun argın eve döndüğümde 15 saat geçmişti yaklaşık olarak. ertesi gün de yolculuk hazırlıkları ve o heyecanla geçti gitti, arada okula gittim mi gitmedim mi onu da hatırlamıyorum.
neyse cuma akşamı son belediye otobüsüyle yine malum istikamete yol alıp malum yerin köşesinde buluştuk ekibimizle. istanbul'a gidene kadar klasik deplasman otobüsü durumları, saçma sapan besteler, durmaksızın akan alkol, çiş molaları vs. susurlukta bir klasik olan tost, gün ışırken istanbul'daydık. araç küçük ve yeni olunca, bir de sayı az olduğu için çiş molaları daha kısa sürünce sabahın körü bir saatte mecidiyeköy'deki ara sokaklardan birine aracımızı park etmiştik.
meşale sokakta bile kimse yoktu geldiğimizde, o derece erken gelmiştik. sağda solda kah uyuyarak kah şekerleme yaparak öğleni ettiğimizde yavaş yavaş sokak dolmaya başlamıştı. çıldırın çıldırın albümü bir gün önce store'da satışa çıkmıştı. bu maça dair aklıma gelen ilk şey haydi bastır galatasaray'ın albüm versiyonunun girişidir. çünkü sokakta hemen her 2-3 arabadan biri tam da şarkının başını açarak geçmeye başlıyordu sokaktan, o kadar çok duymuştuk ki o gün resmen bilinçaltındaki kayıtlara öyle işlemiş...
bir de
kasap gökhan önümüzden sakin sakin geçip giderken adına tezahürat yapınca yanımıza gelmişti. elini omzuma atıp afiyet olsun gençler diyerek kısa bir muhabbete girmişti. bizim arkadaşlardan biri "abi akşam maça girecek misin" diye sorunca "ben hep gidiyorum da bazen onlar almıyor" demişti. bu da böyle bir anektoddu.
10 mayıs 2008 galatasaray fenerbahçe kadın basketbol maçı vardı bir de o gün. fener kazanırsa şampiyon olacak, biz kazanırsak seri son maça caferağa'ya uzanacaktı. gitmek de istiyorduk aslında ama 3 gecenin 2sini uyumadan geçirmek çökertmiş bizi, bir de yol sokak bilmemekten kaynaklanan tereddüt olunca gidemedik. zaten tribüne girip yer kapma işlerinin kendince saçma bir önemi olan zamanlardı. 2 saatten biraz az kalmışken girmiştik eski açık tribüne, deplasmana yakın son kapının üst tarafında yer tutmuştuk... mükemmel güneşli ama aynı oranda rüzgarlı garip bir hava vardı o gün.
açıkçası maça dair çok detay yok hafızamda. stad süslenmemişti ama eski açık'ın önünde bir sahne kurulmuştu. stadın etrafındaki kaldırımlar kompe sarı-kırmızı yapılmıştı. içeri girerken birer sarı-kırmızı aslan pençesi ve maskesi dağıtmışlardı. içerde beklerken millet onları birbirine atarak vakit geçiriyordu. maç başlarken kapalıda koreografi yapılmıştı. ortada bir kupa çizimi, bir yanında sarı bir yanında kırmızı kartonlar, sette de 2007-2008 şampiyonu galatasaray pankartı vardı. o koreografinin daha küçük ve set pankartsız versiyonu bir önceki hafta sivas'ta yapılmıştı. öyle de kendi çapında tarihi bir koregrafidir.
ilk yarı istekli ama stresli bir galatasaray vardı. oftaş da herhangi bir söylentiye mahal vermeyecek şekilde elinden geldiğince oynamaya çalışıyordu. otuzlu dakikalarda önce trabzon'dan yattara'nın gol haberi geldi. 2006'daki gibi bir dalgalanma olmasa da haber gelmişti, belki zaten beraberliğin bile yetmesiyle öyle aman aman bir etki yaratmadı. kısa bir süre sonra da hakan şükür eski açık tarafndaki kaleye kariyerinin son golünü attı. ilk yarı biterken
hakan balta'nın gençlerbirliği oftaş'a attığı gol ve umut bulut'un trabzon'da farkı ikiye çıkaran golü neredeyse aynı anda yaşanınca meşaleler yanmış ve eğlence başlamıştı.
o değil de yaradana sığınarak vurmak diye bir şey varsa ben o gün orda gördüm. hakan balta'nın müthiş sağ ayağınlan yabıştırmasıyla skor olarak çok da bir desibel yaratmayacak gol tribünlerden gök gürültüsü çıkarmıştı adeta. hakan balta da saha kenarına gelip aldığı bir topu formasının içine sokmuş, numaralı tribün önünden yüzüğünü öperek geçmişti, 9 aylık hamile haliyle stada gelen derya balta'yı selamlamıştı. o formanın içine sokulan top, yani çağrı hakan balta da 3 gün sonra dünyaya gelmişti...
devre arasında şampiyonlar ligi şampiyonu engelsiz aslanlar ve sarışın şube kaptanı ablamız ödül almıştı saha içinde. biz içerde tuvalet kuyruğunda olduğumuz için kaçırmıştık onu...
ikinci yarı ise tamamen formalite icabı oynanmıştı. dakikalar geçtikçe dünyanın en eğlenmeyi bilmeyen tribünü olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyorduk bir kere daha. pek çok tezahürat söylenmişti o dakikalarda rahatlığın da etkisiyle. sonlara doğru da sarı-kırmızı-şampiyon-cimbom tezahüratı dönmüştü birkaç kere.
maç bitimiyle 2006'daki gibi bir sahaya hücum oldu. sonra anonslarla taraftarın geri çıkması istendi. önce takım sahaya tek tek çağırıldı da kupa mı verildi yoksa aslan mı gezidirildi tam hatırlamıyorum. takımın şampiyonluk turunu, sponsorumuz avea'nın o dönemki reklam sloganıyla bir potada erittiği "oh be şampiyon olduk" yazılı balonları hayal meyal hatırlıyorum. bir de garibim aslan, artık kaç tane uyuşturucu vurulduysa sersem bir şekilde tribünlerin önünden geçirilmişti. kamyonetin kasasında bir kafesin içindeydi. görebilen var göremeyen var bir kenara, gerçekten büyük bir görgüsüzlük ve o hayvancağıza eziyetti.
günün finalini ise büyük galatasaraylı
kenan doğulu yapmıştı. içeri girince gördüğümüz ve takım maçtan sonra buraya gelir diye sevindirik olduğumuz eski açık önündeki kürsüde 1 saat civarı bir konser vermişti. staddan dışarı çıktığımızda gece yarısı olmuştu bile. sokakta son bir alkol ve yemek takviyesi yaptıktan sonra bir otobüse girişimizi hatırlıyorum, bir de izmir'de inişimizi...
velhasıl benim için unutulmaz bir gündü her açıdan. galatasaray'ı uzaktan sevmiş bir çocuk olarak bir şampiyonluk gününü bu derece yaşayabilmek, çocukluk idollerinden hakan şükür'ün kariyerinin son golünü önünde atmış olması, müteveffa ali sami yen'de bir şampiyonluk görmek falan bunlar uzun yıllar "nasip olur mu be" diye hayal ettiğimiz şeylerdi...
fatih hocamın dediği gibi, dualarımız kabul oldu mu, oldu...
gollerden birini hakan şükür attığı için muhtemelen bu maç anılmaz bugün hiçbir yerde. ancak enteresan bir şekilde hem de dailymotion'da maçın full kaydı varmış..
https://www.dailymotion.com/video/x2n0o0f(bkz:
tarihte bugün)