443
bu devran böyle döndükçe uzun bir dönem için galatasaray erkek basketbol tarihinin zirve maçı olmaya devam edecek olan unutulmaz müsabaka. 12 bin seyirci kapasiteli müteveffa abdi ipekçi arena'ya ben diyeyim 15, siz deyin 20 bin kişi dolmuştu tıklım tıkış şekilde. kadrolar sayıldıktan sonra gençlik marşının başındaki piyano notalarıyla birlikte gelen "tüm kartonları kaldırıyoruz" anonsuyla başlayan unutulmaz koreografi *, maçın başında çatır çatır gelen 3 üçlük ve bir anda 15-2 öne fırlamamız, bazı basketlerden sonra pilot kameranın zangır zangır sallanması, rakibin skor olarak yanaşabildiği ender anlardan birinde hunharca geçiyoruz turları tezahüratını yapan adamı görüp gaza gelirken kamera biraz yana kayınca çok eski bir akradaşı görmem, tribünlerin üzerine çöken ve ekrandan bile görülen kesif duman, eve o gün gelmiş olan canım köpeğin gofretin gençlik marşı'ndaki üç kısa ıslık sonrası seslendim sanıp havlaması, son periyoddaki heyecan ve sinan güler'in topu kapıp attığı son turnike sonrası yanlışıkla çalan i will survive bir çırpıda aklıma gelenler...
bu maçtan sonra birileri çok güzel bir yazı yazmıştı, "zordu 2000'lerin başında baskette de galatasaray'ı tutuyorum diyebilmek" diye bir cümleyle başlıyordu... spor sergi'nin yıkılmasından sonra galatasaray basketbol taraftarının hikayesini en iyi anlatan cümlelerden biri budur... ataköy, ümraniye, maslak derken göçebe bir galatasaray basketbolu vardı. futbolda avrupa'nın zirvesine çıkarken basketbolda bir avuç taraftarı ve her sene sezonu kurtaran bir yıldızıyla idare eden bir takım vardı...
2005'teki playout rezaleti sonrası. biraz da ülker'in sağdan soldan bağışlarıyla bir toplarnama süreci vardı. galatasaray cafe crown isminin taraftarca "kafa kıran" şeklinde yazıldığı bir dönemdi. 2009-2010 sezonundaki cemal nalga skandalı sonrası yaşanan silkelenme, kara gün dostu cem akdağ ile -4 puandan başladığı sezonda kümede kalmayı başaran bir takım. her şerde bir hayır vardır hesabı oktay mahmuti dönemi, ilk sezonda yaşanan final, tarihin ilk euroleague sezonu, daha sonra odeabank sponsorluğu ve ergin ataman dönemi... 23 yıl sonra gelen şampiyonluk sonrası bu üstüne koya koya gitmenin finali işte bu unutulmaz maçın sonunda gelen kupaydı...
spor sergi sarayının kongre sarayına dönüşmesi sonrası istanbul basketbolunun yeni adresi o dönemki adıyla abdi ipekçi spor salonu olmuştu. ancak hem konumu hem de büyüklüğü sebebi ile bir spor sergi havası yakalanamadı. basketbolun da profesyonelleşip müessese takımları olayın doğası gereği avantajlı konuma gelince doksanlı yıllar kayıp geçmiştir üç büyük istanbul takımın tarihinde. kadın basketbolda galatasaray'ın hegomonyasını bir kenara bırakırsak tabi...
abdi ipekçi'ye bir türlü kimse ısınamayıp koca salon istenmeyen konuma düşünce istanbul'un farklı semtlerindeki farklı ve küçük salonlara yayılmıştı takımlar. galatasaray'ın istikameti maslaktaki ayhan şahenk spor salonu olmuştu bu yıllarda. 2000'li yıllarda ise yeni açılan ahmet cömert spor salonu'nda oynuyordu galatasaray, "bir avuç" taraftarla beraber. fenerbahçe ve beşiktaş yatırım yapmaya çalışırken geride kalan bir galatasaray vardı. özellikle ultraslan'ın ilk organizasyon denemelerini bilet sorunu olmaması sebebiyle basketbol maçlarında yapmasıyla spor sergi yıllarından sonra ufak ufak bir kitleye sahip olmaya başlamıştı galatasaray.
playout sonrası tekrardan ayhan şahenk yılları gelmişti. orada cafe crown kafa kırana dönerken ilk kıpırdanmalar geliyordu saha içinde de... cemal nalga skandalı sonrası* istikamet yine abdi ipekçi olmuştu. yıllardır sadece teoride var olan şampiyonluk hülyası bir kenara, derin galatasaray'ın ayak oyunlarının sonucunda yaşanan rezilliğin cezası olarak -4 puanla lige başlayan takımın lige tutunması gibi gerçekçi bir hedef vardı...
oktay mahmuti döneminde abdi ipekçi spor salonu abdi ipekçi arena'ya doğru dönerken galatasaray basketbol taraftarı da yaklaşık 20 yıllık aradan sonra spor sergi günlerindeki gibi bir geleneğe ulaşıyordu. ilk sezon gelen final, ertesi sezon tarihin ilk euroleage katılımı ve cska başta olmak üzere pek çok efsanevi maç derken bu gelenek yavaş yavaş yükseliyordu.
ergin ataman dönemi ile en son ahmet cömert'te "bilmemkaç senelik çile " diye pankartlara yazılan şampiyonluk hasreti 23. yılda bitmişti. ikibinli yıllarda baskette de galatasaray'ı tutuyorum diyebilenler için rüya gibi zamanlardı. 2009'da kadın basketbol takımının eurocup şampiyonluğunun üzerine 2013'te gelen erkek takımın lig şampiyonluğu yine galatasaray taraftarının ufkunu açan bir olaydı. gerçi o da gezi parkı olaylarına denk geldiği için biraz araya kaynamıştı ama...
2013-2014 sezonunda kadın basketbolda bu sefer euroleague women kupası geliyordu, hem de ezeli rakip fenerbahçe'ye karşı alınan galibiyetle. 15 yılın ardından gelen lig şampiyonluğu ise pastanın üzerindeki çilek olmuştu. erkek takımı ise ligde final serisine 3-3'le girmesine rağmen final serisinde yaşanan fahiş hakem hataları, saha olayları ve verilmeyen seyirci cezası sonrası 17 haziran duruşu olarak literatüre geçen kararla serinin son maçına çıkmamıştık. ertesi sezon erkeklerde işler o kadar da iyi gitmemesine rağmen kadınlarda bir kez daha şampiyonluk gelmişti.
2015-2016 sezonu başlarken erkek basketbolda avrupa macerası eurelague'den eurocup'a dönmüştü. ilk iki tur gruplarından güle oynaya çıkılması sonrası yavaş yavaş hedefler büyümeye başlamıştı. abdi ipekçi yıllarının teker teker geçiyoruz turları tezahüratı her turda biraz daha yüksek sesle söyleniyordu. galatasaray basketbol taraftarı da zirve noktasındaydı artık. dış sahadaki skorlardan bağımsız iç sahada ihtiyacı olanı almasını sağlıyordu taraftarın.
finalin ilk ayağında deplasmandan 4 sayı farkla dönmüştük sadece. futbol takımının da sezonu boka sarınca maçın biletleri kapış kapış gitmişti. galatasaray basketbol taraftarının yanı sıra sezonun hıncını çıkarmak isteyen taraftar da akın etmişti maça. kombinesi olmayan ancak o sezon neredeyse tüm maçlara giden pek çok taraftar dışarda kalmıştı bu yüzden.
maça çok hızlı başlayıp bir anda 15-2'yi bulmuştu galatasaray. üçüncü çeyrek sonu dördüncü çeyrek başı fark kapanır gibi olsa da hiç skor avantajını kaybetmeden maçı bitirmiştik. özellikle errick mccolum ve stephan lasme çok büyük oynamıştı. maçın başındaki 13 sayılık farkı bulamasak da hep 4 farkın üzerindeydik. son 40 saniyeye de 9 sayı önde girmiştik. rakibin bir türlü potayı göremediği hücumda sinan'ın çaldığı ve murat kosova'nın bitir bu işi oğlum haykırışları eşliğinde potaya bıraktığı top maçın bitiş düdüğüydü...
ergin ataman'ın artık ekol haline gelen iki elini yumruk yapıp havaya kaldırdığı sevinci ve i will survive eşliğinde bir kupa daha geliyordu. 15 yıl önce ahmet cömert spor salonunda 3 kişiye bilet kesilen maçlarda kendi kendine çalıp oynayan galatasaray erkek basketbol takımı o gün salon kapasitesinin üstünde bir kalabalık önünde avrupa kupasını kaldırıyordu...
bunun duygu selini anlatmak mümkün değildir...
bu devran böyle döndüğü sürece galatasaray erkek basketbolunun o seviyelere gelmesi de mümkün değildir...
(bkz: tarihte bugün)
(bkz: kapadım gözlerimi kapadım gözlerimi oldu mu olduuu)
bu maçtan sonra birileri çok güzel bir yazı yazmıştı, "zordu 2000'lerin başında baskette de galatasaray'ı tutuyorum diyebilmek" diye bir cümleyle başlıyordu... spor sergi'nin yıkılmasından sonra galatasaray basketbol taraftarının hikayesini en iyi anlatan cümlelerden biri budur... ataköy, ümraniye, maslak derken göçebe bir galatasaray basketbolu vardı. futbolda avrupa'nın zirvesine çıkarken basketbolda bir avuç taraftarı ve her sene sezonu kurtaran bir yıldızıyla idare eden bir takım vardı...
2005'teki playout rezaleti sonrası. biraz da ülker'in sağdan soldan bağışlarıyla bir toplarnama süreci vardı. galatasaray cafe crown isminin taraftarca "kafa kıran" şeklinde yazıldığı bir dönemdi. 2009-2010 sezonundaki cemal nalga skandalı sonrası yaşanan silkelenme, kara gün dostu cem akdağ ile -4 puandan başladığı sezonda kümede kalmayı başaran bir takım. her şerde bir hayır vardır hesabı oktay mahmuti dönemi, ilk sezonda yaşanan final, tarihin ilk euroleague sezonu, daha sonra odeabank sponsorluğu ve ergin ataman dönemi... 23 yıl sonra gelen şampiyonluk sonrası bu üstüne koya koya gitmenin finali işte bu unutulmaz maçın sonunda gelen kupaydı...
spor sergi sarayının kongre sarayına dönüşmesi sonrası istanbul basketbolunun yeni adresi o dönemki adıyla abdi ipekçi spor salonu olmuştu. ancak hem konumu hem de büyüklüğü sebebi ile bir spor sergi havası yakalanamadı. basketbolun da profesyonelleşip müessese takımları olayın doğası gereği avantajlı konuma gelince doksanlı yıllar kayıp geçmiştir üç büyük istanbul takımın tarihinde. kadın basketbolda galatasaray'ın hegomonyasını bir kenara bırakırsak tabi...
abdi ipekçi'ye bir türlü kimse ısınamayıp koca salon istenmeyen konuma düşünce istanbul'un farklı semtlerindeki farklı ve küçük salonlara yayılmıştı takımlar. galatasaray'ın istikameti maslaktaki ayhan şahenk spor salonu olmuştu bu yıllarda. 2000'li yıllarda ise yeni açılan ahmet cömert spor salonu'nda oynuyordu galatasaray, "bir avuç" taraftarla beraber. fenerbahçe ve beşiktaş yatırım yapmaya çalışırken geride kalan bir galatasaray vardı. özellikle ultraslan'ın ilk organizasyon denemelerini bilet sorunu olmaması sebebiyle basketbol maçlarında yapmasıyla spor sergi yıllarından sonra ufak ufak bir kitleye sahip olmaya başlamıştı galatasaray.
playout sonrası tekrardan ayhan şahenk yılları gelmişti. orada cafe crown kafa kırana dönerken ilk kıpırdanmalar geliyordu saha içinde de... cemal nalga skandalı sonrası* istikamet yine abdi ipekçi olmuştu. yıllardır sadece teoride var olan şampiyonluk hülyası bir kenara, derin galatasaray'ın ayak oyunlarının sonucunda yaşanan rezilliğin cezası olarak -4 puanla lige başlayan takımın lige tutunması gibi gerçekçi bir hedef vardı...
oktay mahmuti döneminde abdi ipekçi spor salonu abdi ipekçi arena'ya doğru dönerken galatasaray basketbol taraftarı da yaklaşık 20 yıllık aradan sonra spor sergi günlerindeki gibi bir geleneğe ulaşıyordu. ilk sezon gelen final, ertesi sezon tarihin ilk euroleage katılımı ve cska başta olmak üzere pek çok efsanevi maç derken bu gelenek yavaş yavaş yükseliyordu.
ergin ataman dönemi ile en son ahmet cömert'te "bilmemkaç senelik çile " diye pankartlara yazılan şampiyonluk hasreti 23. yılda bitmişti. ikibinli yıllarda baskette de galatasaray'ı tutuyorum diyebilenler için rüya gibi zamanlardı. 2009'da kadın basketbol takımının eurocup şampiyonluğunun üzerine 2013'te gelen erkek takımın lig şampiyonluğu yine galatasaray taraftarının ufkunu açan bir olaydı. gerçi o da gezi parkı olaylarına denk geldiği için biraz araya kaynamıştı ama...
2013-2014 sezonunda kadın basketbolda bu sefer euroleague women kupası geliyordu, hem de ezeli rakip fenerbahçe'ye karşı alınan galibiyetle. 15 yılın ardından gelen lig şampiyonluğu ise pastanın üzerindeki çilek olmuştu. erkek takımı ise ligde final serisine 3-3'le girmesine rağmen final serisinde yaşanan fahiş hakem hataları, saha olayları ve verilmeyen seyirci cezası sonrası 17 haziran duruşu olarak literatüre geçen kararla serinin son maçına çıkmamıştık. ertesi sezon erkeklerde işler o kadar da iyi gitmemesine rağmen kadınlarda bir kez daha şampiyonluk gelmişti.
2015-2016 sezonu başlarken erkek basketbolda avrupa macerası eurelague'den eurocup'a dönmüştü. ilk iki tur gruplarından güle oynaya çıkılması sonrası yavaş yavaş hedefler büyümeye başlamıştı. abdi ipekçi yıllarının teker teker geçiyoruz turları tezahüratı her turda biraz daha yüksek sesle söyleniyordu. galatasaray basketbol taraftarı da zirve noktasındaydı artık. dış sahadaki skorlardan bağımsız iç sahada ihtiyacı olanı almasını sağlıyordu taraftarın.
finalin ilk ayağında deplasmandan 4 sayı farkla dönmüştük sadece. futbol takımının da sezonu boka sarınca maçın biletleri kapış kapış gitmişti. galatasaray basketbol taraftarının yanı sıra sezonun hıncını çıkarmak isteyen taraftar da akın etmişti maça. kombinesi olmayan ancak o sezon neredeyse tüm maçlara giden pek çok taraftar dışarda kalmıştı bu yüzden.
maça çok hızlı başlayıp bir anda 15-2'yi bulmuştu galatasaray. üçüncü çeyrek sonu dördüncü çeyrek başı fark kapanır gibi olsa da hiç skor avantajını kaybetmeden maçı bitirmiştik. özellikle errick mccolum ve stephan lasme çok büyük oynamıştı. maçın başındaki 13 sayılık farkı bulamasak da hep 4 farkın üzerindeydik. son 40 saniyeye de 9 sayı önde girmiştik. rakibin bir türlü potayı göremediği hücumda sinan'ın çaldığı ve murat kosova'nın bitir bu işi oğlum haykırışları eşliğinde potaya bıraktığı top maçın bitiş düdüğüydü...
ergin ataman'ın artık ekol haline gelen iki elini yumruk yapıp havaya kaldırdığı sevinci ve i will survive eşliğinde bir kupa daha geliyordu. 15 yıl önce ahmet cömert spor salonunda 3 kişiye bilet kesilen maçlarda kendi kendine çalıp oynayan galatasaray erkek basketbol takımı o gün salon kapasitesinin üstünde bir kalabalık önünde avrupa kupasını kaldırıyordu...
bunun duygu selini anlatmak mümkün değildir...
bu devran böyle döndüğü sürece galatasaray erkek basketbolunun o seviyelere gelmesi de mümkün değildir...
(bkz: tarihte bugün)
(bkz: kapadım gözlerimi kapadım gözlerimi oldu mu olduuu)