4567
çoğu takım taraftarından farkı olmayan taraftar grubudur.
bana kalırsa en büyük eksiklikleri ve şansızlıkları maruz kaldıkları kulüp başkanlarıdır. ali şen, aziz yıldırım ve şimdi de ali koç.
bu kadar ciddiye alınacak bir tartışma değil ama bence karşıdaki insanları anlamak için maruz kaldıkları etkileri değerlendirmekte fayda var. kulüplerinin ve camialarının bizden farkı kesinlikle genel kurul ve kongre üyeleri ile bunların kulüp üzerindeki etkisinde yatıyor. fenerbahçe kulübü yönetimsel açıdan hiçbir zaman adil ve kurumsal olmadı. bizim de kurumsallık açısından çok büyük eksikliklerimiz var fakat fenerbahçe tam anlamıyla ahır düzeniyle yönetilmekte. ahırın sahibi kimse, tüm söz hakkı onundur orada. sahipleri de hiç barışçıl ve gerçekçi insanlar olmadı son zamanlarda. hep karşı tarafla olan kin ve düşmanlık üzerine camiasını bütünlemeye çalışan adamlar yönetti onları. medya üzerinden yarattıkları paranoya trübünde de karşılığını buldu. ahmet ercanlar gibi, ercan güven gibi, emre bol densizlerin hala bu ülkede basın simgesi olabilmesi, bunun fenerbahçe tribünü tarafından alıcısı olmasından kaynaklanıyor.
böyle bir sinerjiden bahsediyorsak, o tarafta olan herkes ne şart altında olursa olsun kulübünü, başkanını, camiasını mantık dışı dahi olsa savunur. ırkçılık yaptıysa aralarından biri, "sanki siz yapmıyor musunuz?" olur cevabı. şike yaptılarsa, "radar yalnızca bize tutuldu" olur cevabı, bu kadar takım neden size düşman diye sorarsanız "çünkü herkes bizi kıskanıyor, bizi çekemiyor" olur cevabı. her cevabı bir paranoya ürünüdür. bunu besleyen de, yıllar boyunca camialarını yönetmiş olan başkanlarıdır.
emin olun bizim de kulübümüz ve camiayı oluşturan o sevmediğimiz liseci tayfa böyle yönetiyor olsaydı kulübü, bizler de zamanla buna dönüşürdük. bizi farklı yapan şey kimyamız. biz kendi içimizde eleştiriden besleniyoruz. biz bir futbolcu kötü oynadığı zaman, canımız ciğerimiz de olsa hemen tepki gösteriyoruz. biatçılık bizde yok ve bu bizi zirvede tutuyor. kötü giden bir şey varsa dışarıdan değil, içeriden tepki gösteriyoruz. dışarıdan gelen tepkiler ciddiye alınmaz ama içeriden tepki geliyorsa orada değişim başlamış demektir. orada değişim yok, değişimin olmadığı yerde biat vardır, tapınma vardır, boyun eğme vardır, itaat vardır, sindirme vardır. düşünün ki bir galatasaray başkanı çıkacak, eline mikrofonu alacak, "satılmış köpekler" diyecek tribünün bir tarafına. o stada son gelişi olur. zamanında erdoğan bayraktar bir benzerini denedi, ne cumhurbaşkanı'nı dinledik, ne stat açılışını, ne toki başkanı vs. bizim için değerler eğilip bükülmez. ama bunu mümkün kılan şey tarihimizden gelen kimyadır.
demek istediğim şeyi toparlamaya çalışırsam, şu yanılgıya düşmeyelim lütfen. "biz daha iyi insanlar olduğumuz için bizde böyle şeyler olmuyor", bu çok yanlış. her camianın içi bir o kadar leş insanlarla dolu, bizimkisi de dahil. o takımın farkı, bunlarla yüzleşmeyi değil her ne şart altında olursa olsun biz çok iyi insanlarız siz kendinize bakın şeklinde savunmaya geçmeyi seçmesi ve bundan öteye geçememesidir. yanlış yolda, yanlış şekilde kenetlenmeye itiyor taraftarını kulüpleri, bu yüzden de hep aynı hüsranı yaşıyorlar. beşiktaş taraftarı bana kalırsa daha umutsuz bir topluluk.
bana kalırsa en büyük eksiklikleri ve şansızlıkları maruz kaldıkları kulüp başkanlarıdır. ali şen, aziz yıldırım ve şimdi de ali koç.
bu kadar ciddiye alınacak bir tartışma değil ama bence karşıdaki insanları anlamak için maruz kaldıkları etkileri değerlendirmekte fayda var. kulüplerinin ve camialarının bizden farkı kesinlikle genel kurul ve kongre üyeleri ile bunların kulüp üzerindeki etkisinde yatıyor. fenerbahçe kulübü yönetimsel açıdan hiçbir zaman adil ve kurumsal olmadı. bizim de kurumsallık açısından çok büyük eksikliklerimiz var fakat fenerbahçe tam anlamıyla ahır düzeniyle yönetilmekte. ahırın sahibi kimse, tüm söz hakkı onundur orada. sahipleri de hiç barışçıl ve gerçekçi insanlar olmadı son zamanlarda. hep karşı tarafla olan kin ve düşmanlık üzerine camiasını bütünlemeye çalışan adamlar yönetti onları. medya üzerinden yarattıkları paranoya trübünde de karşılığını buldu. ahmet ercanlar gibi, ercan güven gibi, emre bol densizlerin hala bu ülkede basın simgesi olabilmesi, bunun fenerbahçe tribünü tarafından alıcısı olmasından kaynaklanıyor.
böyle bir sinerjiden bahsediyorsak, o tarafta olan herkes ne şart altında olursa olsun kulübünü, başkanını, camiasını mantık dışı dahi olsa savunur. ırkçılık yaptıysa aralarından biri, "sanki siz yapmıyor musunuz?" olur cevabı. şike yaptılarsa, "radar yalnızca bize tutuldu" olur cevabı, bu kadar takım neden size düşman diye sorarsanız "çünkü herkes bizi kıskanıyor, bizi çekemiyor" olur cevabı. her cevabı bir paranoya ürünüdür. bunu besleyen de, yıllar boyunca camialarını yönetmiş olan başkanlarıdır.
emin olun bizim de kulübümüz ve camiayı oluşturan o sevmediğimiz liseci tayfa böyle yönetiyor olsaydı kulübü, bizler de zamanla buna dönüşürdük. bizi farklı yapan şey kimyamız. biz kendi içimizde eleştiriden besleniyoruz. biz bir futbolcu kötü oynadığı zaman, canımız ciğerimiz de olsa hemen tepki gösteriyoruz. biatçılık bizde yok ve bu bizi zirvede tutuyor. kötü giden bir şey varsa dışarıdan değil, içeriden tepki gösteriyoruz. dışarıdan gelen tepkiler ciddiye alınmaz ama içeriden tepki geliyorsa orada değişim başlamış demektir. orada değişim yok, değişimin olmadığı yerde biat vardır, tapınma vardır, boyun eğme vardır, itaat vardır, sindirme vardır. düşünün ki bir galatasaray başkanı çıkacak, eline mikrofonu alacak, "satılmış köpekler" diyecek tribünün bir tarafına. o stada son gelişi olur. zamanında erdoğan bayraktar bir benzerini denedi, ne cumhurbaşkanı'nı dinledik, ne stat açılışını, ne toki başkanı vs. bizim için değerler eğilip bükülmez. ama bunu mümkün kılan şey tarihimizden gelen kimyadır.
demek istediğim şeyi toparlamaya çalışırsam, şu yanılgıya düşmeyelim lütfen. "biz daha iyi insanlar olduğumuz için bizde böyle şeyler olmuyor", bu çok yanlış. her camianın içi bir o kadar leş insanlarla dolu, bizimkisi de dahil. o takımın farkı, bunlarla yüzleşmeyi değil her ne şart altında olursa olsun biz çok iyi insanlarız siz kendinize bakın şeklinde savunmaya geçmeyi seçmesi ve bundan öteye geçememesidir. yanlış yolda, yanlış şekilde kenetlenmeye itiyor taraftarını kulüpleri, bu yüzden de hep aynı hüsranı yaşıyorlar. beşiktaş taraftarı bana kalırsa daha umutsuz bir topluluk.