63
yağmurlu maç dendiği zaman belli bir jenerasyonun aklına gelen ilk karşılaşma. gün boyu yağan ve havanın kararmasıyla sulu kar formatına dönen hayvani bir yağmur altında, söylenene göre 2650 polis ve aşağı yukarı on misli sayıda taraftar önünde oynanmıştır. maç öncesi ülkenin tüm haber bültenleri stad etrafından yayınlanmıştı o akşam. hafızam beni yamultmuyorsa ali kırca katlı otoparkın ordan bir yerden sunmuştu haber bültenini, reha muhtar numaralı girişinin oralardan bir yerde şemsiye destekli kurulan standdan sunuyordu. kanalların hepsi aklımda değil ama numaralı girişin alt tarafındaki yayın arabalarını ve her köşede görünen ışıkları falan gösteriyorlardı ara ara. haber bültenleri yayınlanırken haber bandı girmeyen dakikalarda da eski açık'ın köşesinden kapalı tribün falan gösteriliyordu. daha 2 küsur saat olmasına rağmen hıncahınç tribünlerin hayvanca yağan sulu kar altında zıplayan görüntüsü bilinçaltıma kazınmış ilk maç görüntülerinden biridir. cimbom galatasaray galatasaray şampiyon çalınıyordu bir de o gün bol bol.
yanılmıyorsam %40 civarı bir izlenme oranıyla ve %75 izlenme payı ileistatistik tutulan tarihte türkiye reyting rekorunu elinde bulundurur bu maç. salonları bok eden futbol seyircisi için açıklamak gerekirse o an türkiye'de açık olan her 4 televizyondan 3 tanesinin bu maçı izlediği sonucu ortaya çıkaran bir istatistik oluşmuştu. biraz ilgi alanımızın dışında olacak ama doksanlı yıllar boyunca gerek askeri operasyonlarla kırsalda, gerek kontrgerilla adı verilen unsurlarla şehirde örgütle savaşmıştı türkiye devleti. şehit haberlerinin rutine bindiği bu karanlık ve kanlı dönemin sonunda artık suriye'ye sıkışmış durumdaydı örgüt. 1998 yılı içerisinde devletin ve ordunun suriye'ye yaptığı baskı ve hatta doğrudan tehditler sonucu suriye'de çıkmıştı abdullah öcalan. yunanistan, rusya, arada kıbrıs mı derken italya'ya gider ve orda üzerindeki pasaportun sahte olduğunun anlaşılmasıyla tutuklanır. türkiye'nin yoğun çabalarına rağmen italya idam cezasının yürürlükte olmasını bahane ederek abdullah öcalan'ı iade etmez.
türk hükümeti her türlü diplomatik yolla italya'yı baskı altına alır. o yıllarda tabi devlet sırrı olduğu için açığa çıkmasa da öcalan'ın italya'da kaldığı yere yapılacak bir suikast planı bile masaya yatırılır hatta hazırlık aşamasına kadar gelir. 10 yıldır akan kandan, verilen şehitlerden dolayı bıkmış olan kamuoyunun tepkisi daha ağır olur. italyan mallarına ciddi bir boykot başlar, esnafın da dahil olduğu kampanyalarla sokaklarda italyan malları yakılır. öcalan bir süre sonra baskılara dayanamayan italyan hükümetince italya'dan kovulur, birkaç ülke daha gezdikten sonra yakalanır.
işte böyle bir ortamda oynanmıştı bu tarihi karşılaşma. bu yüzdendir ki türk televizyon tarihinin en çok izlenen yayınıdır. ali sami yen kapasitesinin üzeri kadar insanı ve o kadar polisi muhtelif köşelerine almış, bileti bile olmayan yüzlerce şehit annesi ali sami yen kapılarına dayanmış, koca bir ulus da ekran başına kilitlenmiştir. arsenal maçında hatta 2002 dünya kupasında bile sağlanamayan birlik beraberlik bu maçta sağlanmıştır. suat'ın attığı golden sonra saha kenarındaki polisler bile deli gibi sevinmiştir. bu satırların yazarı da salya sümük postalandığı yataktan(doksanlarda çocuk olmak) ikide bir işeme bahanesiyle tuvalete giderken yan gözle baktığı salondaki televizyon ekranında golü görüp gece rüyasında mı gördüğünü, yoksa rüyasında gördüğü golü sabah kalkıp televizyonda görünce mi şaşırmıştı hala bilmemektedir.
işin futbol kısmına gelirsek...
galatasaray son 2 senenin lig şampiyonu olmuştu ve artık rota da yavaş yavaş avrupa kupalarına doğru çevrilmişti. oturmuş kadro filipescu dışında korunur. kale dünya kupası finalisti, bir önceki dünya kupası şampiyonu claudio taffarel'e emanet edilmişti. ankaragücü forması ile 1997-98 sezonuna damga vuran hasan şaş ve trabzonspor'dan tolunay kafkas da takıma katılmıştı.
şampiyonlar ligi 3. ön eleme turunda rakip kubilay türkyılmaz'lı grasshopper idi. sami yen'de 2-1, deplasmanda da 3-2 mağlup ederek şampiyonlar ligi gruplarındaki yerimizi almıştık. o sezon ilk turda 4 takımlı 6 grupta mücadele ediyordu takımlar. 6 grup lideri ve en iyi puana sahip 2 grup ikincisi çeyrek finalde yoluna devam edecekti.
galatasaray çekilen kura sonrası b grubunda italya şampiyonu juventus, la liga ikincisi atletico bilbao ve norveç şampiyonu rosenborg ile yer aldı. ilk hafta maçlarında galatasaray della alpi'de 1-0 geri düştüğü maçta 2-1'i yakalasa da kısa süre sonra gelen gole engel olamamış ve 1 puan çıkarabilmişti. grubun diğer maçında iki takım da yenişemeyince ilk haftayı da tüm takımlar aynı puanda geçmiş oldu. ikinci hafta juventus norveç depaslamanından beraberlikle dönerken gheorghe hagi'nin athletic bilbao'ya attığı gol galatasaray'ı 4 puanla grup liderliğine taşımıştı.
rosenborg deplasmanında son 20 dakikada sigurd rushfeld'in yaptığı hat-trick rosenborg ile galatasaray'ı puan puana getirmiş, bilbao deplasmanında gol atamayan juventus 3 puanda kalınca ilk iki potasının dışına düşmüştü. 2 hafta sonra oynanan maçta rosenborg'u sami yen'de üçleyerek rövanşı ve averajı düzelttik. üzerine juventus-bilbao maçı da berabere bitince bitime iki maç kala 2 puan farkla grup liderliğine kurulmuştuk.
4 kasım günü oynanan 4. maçlar sonunda galatasaray 7, rosenborg 5, juventus 4, bilbao 3 puandaydı.
normal şartlar altında 5. maçlar 3 hafta sonra, 25 kasım'da oynanacaktı. galatasaray olası bir galibiyetin ardından gruptan çıkıp kendini çeyrek finalde bulabilecek konumdaydı. ancak 13 kasım günü abdullah öcalan italya'ya sahte pasaportla giriş yapmaya çalışırken roma havaalanında yakalandı ve yukarda da bahsi geçen durumlar yaşandı. fatih terim'in "gerekirse pamuklara sarar getiririz" demecine ve türkiye devletinin tüm garantilerine rağmen juventus takımı istanbul'a gelmek istemedi ve şampiyonlar ligi tarihinde ilk defa uefa kararıyla maç 1 hafta sonrasına ertelendi.
zaten var olan gerginliğin üzerine bir de bu erteleme kararı işin tuzu biberi oldu. federasyon da bu maçtan önceki haftasonu oynanması gereken ankaragücü deplasmanını erteledi. sonunda o tarihi gün geldi. efsanevi bir soğuk ve yağmur altında takımlar sahaya geldi ve maç başladı. tüm beklentinin ve gerginliğin yükü adeta hem tribünlerin hem de sahadakilerin üzerine çökmüştü. zaten 4 maçtır kazanamayan juventus da klasik italyan futboluyla oyunu kilitlemeye yönelik davranınca maç iyice çözülmez bir hale gelmişti. 77. dakikada amoruso'nun attığı bizim için talihsiz sayılabilecek iğne deliğinden geçmiş bir golle geri düşmüştük.
aynı dakikalarda oynanan maçta rosenborg'un da atletico karşısında 2-0 önde olmasıyla puan durumu rosenborg 8, juventus 7, galatasaray 7, bilbao 3 şeklindeydi. tribündeki binler ve ekran başındaki milyonların dışından "bu maç böyle biter" dediği, içinden "yazık olacak" diye sayıkladığı uzatma anlarında yeni açık tarafındaki kaleye doğru, o yarı sahanın hafif kapalıya yakın bir yerinden serbest atış kazandık. kumandan hagi'nin yönlendirmesiyle ceza sahasına giden suat bir anda önünde kalan topu boyunun limitini kullanarak kafayla boş kaleye vurduğunda stresten tezahürat yapamayan tribünler, kale arkasına yığılmış polisler, ekran başındaki milyonlar hep bir ağızdan gol diye ayağa kalkmıştı..
sabri ugan'ın efsane bu iş burda bitmezdi tabii ki bitmeyecekti repliği her ne kadar maçın üzerine eklenen anlamlarla ilişkilendirilmiş olsa da aslında galatasaray'ın o sezonki avrupa macerasına ve en çok da beklentilere atıfta bulunan bir sözdür. o anda öyle bitmeyen iş bir hafta sonra san mames'in çamurunda gözyaşları arasında yarım kalsa da bitmeyecek, ertesi sezon sonu soğuk bir kopenhag akşamında nihayete erecekti...
yanılmıyorsam %40 civarı bir izlenme oranıyla ve %75 izlenme payı ileistatistik tutulan tarihte türkiye reyting rekorunu elinde bulundurur bu maç. salonları bok eden futbol seyircisi için açıklamak gerekirse o an türkiye'de açık olan her 4 televizyondan 3 tanesinin bu maçı izlediği sonucu ortaya çıkaran bir istatistik oluşmuştu. biraz ilgi alanımızın dışında olacak ama doksanlı yıllar boyunca gerek askeri operasyonlarla kırsalda, gerek kontrgerilla adı verilen unsurlarla şehirde örgütle savaşmıştı türkiye devleti. şehit haberlerinin rutine bindiği bu karanlık ve kanlı dönemin sonunda artık suriye'ye sıkışmış durumdaydı örgüt. 1998 yılı içerisinde devletin ve ordunun suriye'ye yaptığı baskı ve hatta doğrudan tehditler sonucu suriye'de çıkmıştı abdullah öcalan. yunanistan, rusya, arada kıbrıs mı derken italya'ya gider ve orda üzerindeki pasaportun sahte olduğunun anlaşılmasıyla tutuklanır. türkiye'nin yoğun çabalarına rağmen italya idam cezasının yürürlükte olmasını bahane ederek abdullah öcalan'ı iade etmez.
türk hükümeti her türlü diplomatik yolla italya'yı baskı altına alır. o yıllarda tabi devlet sırrı olduğu için açığa çıkmasa da öcalan'ın italya'da kaldığı yere yapılacak bir suikast planı bile masaya yatırılır hatta hazırlık aşamasına kadar gelir. 10 yıldır akan kandan, verilen şehitlerden dolayı bıkmış olan kamuoyunun tepkisi daha ağır olur. italyan mallarına ciddi bir boykot başlar, esnafın da dahil olduğu kampanyalarla sokaklarda italyan malları yakılır. öcalan bir süre sonra baskılara dayanamayan italyan hükümetince italya'dan kovulur, birkaç ülke daha gezdikten sonra yakalanır.
işte böyle bir ortamda oynanmıştı bu tarihi karşılaşma. bu yüzdendir ki türk televizyon tarihinin en çok izlenen yayınıdır. ali sami yen kapasitesinin üzeri kadar insanı ve o kadar polisi muhtelif köşelerine almış, bileti bile olmayan yüzlerce şehit annesi ali sami yen kapılarına dayanmış, koca bir ulus da ekran başına kilitlenmiştir. arsenal maçında hatta 2002 dünya kupasında bile sağlanamayan birlik beraberlik bu maçta sağlanmıştır. suat'ın attığı golden sonra saha kenarındaki polisler bile deli gibi sevinmiştir. bu satırların yazarı da salya sümük postalandığı yataktan(doksanlarda çocuk olmak) ikide bir işeme bahanesiyle tuvalete giderken yan gözle baktığı salondaki televizyon ekranında golü görüp gece rüyasında mı gördüğünü, yoksa rüyasında gördüğü golü sabah kalkıp televizyonda görünce mi şaşırmıştı hala bilmemektedir.
işin futbol kısmına gelirsek...
galatasaray son 2 senenin lig şampiyonu olmuştu ve artık rota da yavaş yavaş avrupa kupalarına doğru çevrilmişti. oturmuş kadro filipescu dışında korunur. kale dünya kupası finalisti, bir önceki dünya kupası şampiyonu claudio taffarel'e emanet edilmişti. ankaragücü forması ile 1997-98 sezonuna damga vuran hasan şaş ve trabzonspor'dan tolunay kafkas da takıma katılmıştı.
şampiyonlar ligi 3. ön eleme turunda rakip kubilay türkyılmaz'lı grasshopper idi. sami yen'de 2-1, deplasmanda da 3-2 mağlup ederek şampiyonlar ligi gruplarındaki yerimizi almıştık. o sezon ilk turda 4 takımlı 6 grupta mücadele ediyordu takımlar. 6 grup lideri ve en iyi puana sahip 2 grup ikincisi çeyrek finalde yoluna devam edecekti.
galatasaray çekilen kura sonrası b grubunda italya şampiyonu juventus, la liga ikincisi atletico bilbao ve norveç şampiyonu rosenborg ile yer aldı. ilk hafta maçlarında galatasaray della alpi'de 1-0 geri düştüğü maçta 2-1'i yakalasa da kısa süre sonra gelen gole engel olamamış ve 1 puan çıkarabilmişti. grubun diğer maçında iki takım da yenişemeyince ilk haftayı da tüm takımlar aynı puanda geçmiş oldu. ikinci hafta juventus norveç depaslamanından beraberlikle dönerken gheorghe hagi'nin athletic bilbao'ya attığı gol galatasaray'ı 4 puanla grup liderliğine taşımıştı.
rosenborg deplasmanında son 20 dakikada sigurd rushfeld'in yaptığı hat-trick rosenborg ile galatasaray'ı puan puana getirmiş, bilbao deplasmanında gol atamayan juventus 3 puanda kalınca ilk iki potasının dışına düşmüştü. 2 hafta sonra oynanan maçta rosenborg'u sami yen'de üçleyerek rövanşı ve averajı düzelttik. üzerine juventus-bilbao maçı da berabere bitince bitime iki maç kala 2 puan farkla grup liderliğine kurulmuştuk.
4 kasım günü oynanan 4. maçlar sonunda galatasaray 7, rosenborg 5, juventus 4, bilbao 3 puandaydı.
normal şartlar altında 5. maçlar 3 hafta sonra, 25 kasım'da oynanacaktı. galatasaray olası bir galibiyetin ardından gruptan çıkıp kendini çeyrek finalde bulabilecek konumdaydı. ancak 13 kasım günü abdullah öcalan italya'ya sahte pasaportla giriş yapmaya çalışırken roma havaalanında yakalandı ve yukarda da bahsi geçen durumlar yaşandı. fatih terim'in "gerekirse pamuklara sarar getiririz" demecine ve türkiye devletinin tüm garantilerine rağmen juventus takımı istanbul'a gelmek istemedi ve şampiyonlar ligi tarihinde ilk defa uefa kararıyla maç 1 hafta sonrasına ertelendi.
zaten var olan gerginliğin üzerine bir de bu erteleme kararı işin tuzu biberi oldu. federasyon da bu maçtan önceki haftasonu oynanması gereken ankaragücü deplasmanını erteledi. sonunda o tarihi gün geldi. efsanevi bir soğuk ve yağmur altında takımlar sahaya geldi ve maç başladı. tüm beklentinin ve gerginliğin yükü adeta hem tribünlerin hem de sahadakilerin üzerine çökmüştü. zaten 4 maçtır kazanamayan juventus da klasik italyan futboluyla oyunu kilitlemeye yönelik davranınca maç iyice çözülmez bir hale gelmişti. 77. dakikada amoruso'nun attığı bizim için talihsiz sayılabilecek iğne deliğinden geçmiş bir golle geri düşmüştük.
aynı dakikalarda oynanan maçta rosenborg'un da atletico karşısında 2-0 önde olmasıyla puan durumu rosenborg 8, juventus 7, galatasaray 7, bilbao 3 şeklindeydi. tribündeki binler ve ekran başındaki milyonların dışından "bu maç böyle biter" dediği, içinden "yazık olacak" diye sayıkladığı uzatma anlarında yeni açık tarafındaki kaleye doğru, o yarı sahanın hafif kapalıya yakın bir yerinden serbest atış kazandık. kumandan hagi'nin yönlendirmesiyle ceza sahasına giden suat bir anda önünde kalan topu boyunun limitini kullanarak kafayla boş kaleye vurduğunda stresten tezahürat yapamayan tribünler, kale arkasına yığılmış polisler, ekran başındaki milyonlar hep bir ağızdan gol diye ayağa kalkmıştı..
sabri ugan'ın efsane bu iş burda bitmezdi tabii ki bitmeyecekti repliği her ne kadar maçın üzerine eklenen anlamlarla ilişkilendirilmiş olsa da aslında galatasaray'ın o sezonki avrupa macerasına ve en çok da beklentilere atıfta bulunan bir sözdür. o anda öyle bitmeyen iş bir hafta sonra san mames'in çamurunda gözyaşları arasında yarım kalsa da bitmeyecek, ertesi sezon sonu soğuk bir kopenhag akşamında nihayete erecekti...