1923
ali atay'ın yönetmen koltuğunda oturduğu ilk filmi limonatanın bir kesitinden bahsetmek istiyorum.
serkan keskin'in nam-ı diğer ismail abinin oynadığı selim karakteri göbekli, kel 35 yaşında amatör bir takımda futbol oynamaktadır. maçtan bir gece önce içer, son 5 dakika oyuna girip tekniğiyle ve oyun bilgisiyle maçı kurtarmaya çalışır. güzel bir asistle de maçı kazandırır. belli ki takımın abisidir, gençler için oynar, takım içinde başkan kadar sözü geçen adamdır. antrenmanlarda gençleri çalıştırır, kendi zaten çalışmaz.
90'ları düşününce, hepimizin etrafında olan bir karakterdir aslında. hala da vardır muhtemelen. yalnız benim aklıma şunu getirdi. 80'ler ve 90'larda çocuk olanlar için daha geçerli belki söyleyeceklerim. futbol maçlarında hep özenilen, fantezi dünyamızda hep yerini alan bir durumdur aslında bu. oyunu kontrol eden, makine gibi değil de daha "hımbıl" oyun karakterine sahip, daha çok asist yapmayı seven, ara topu sevici olmak...
bilgisayar oyunlarında kendimizi yaratırken bütün güçleri 99 yapmak yerine, yavaş ama iyi pasör karakterleri -arada bir de olsa- sırf fantezi adına yapardık. her şeyi mükemmel yapmak gerçekçiliği sekteye uğratmak demekti bizim için. tek başına duvardan sektirdiğimiz toplarda bile asisti yapan olurduk.
gerçekte kahramanlarımız mükemmel değildi çünkü. maradona herkesi kendine hayran bıraktırırdı ancak çalkantılı bir yaşam tarzına sahipti ve uzun yıllara yayamadı iyi oyununu. dönemin filmleri hep insan olmanın kusurlu olduğundan söz ederdi. süper kahramanların bile zayıf noktaları vardı.
şimdilerde kusursuzun peşinde koşan bir nesil meydana geldi. bu elbette teknolojinin kusursuza yakın yapısı, insanın sınırlarını zorlayan performansları derken yeni neslin daha mükemmelin peşinde olmasından kaynaklı. futbolda bütün çocuklar messi, ronaldo olmak istiyor. kusursuz bir hücum performansının yanında, hız ve güç gibi özelliklere de sahip olmak istiyor.
herkes bolt gibi olmak, yüz metreyi 9.40larda koşmak istiyor. insanı maksimum performansına ulaştıracak mayo gibi teknolojik tasarımlarla herkes phelps gibi dereceler yapmak istiyor. bütün bunları hayal ettirebilecek gerçek kahramanlara sahipler çünkü.
bu nedenle kimse kel, göbekli ama teknik abi olmak istemiyor. sistem seni hep en iyisi olmaya zorluyor. daha "profesyonel" olmaya forse ediyor. artık herkesin fantezi dünyasını tüm güçleri 99 olan karakterler süslüyor.
evet hala selim karakteri gibi mahalle abileri var. bu durum türkiye gibi profesyonel olmayan daha doğaçlama yaşayan ülkelerde bir süre daha devam edecektir. ancak bu gidişat futbolu bıraktığında göbeğini salan ronaldinhoları görmemize engel teşkil edecek gibi duruyor.
serkan keskin'in nam-ı diğer ismail abinin oynadığı selim karakteri göbekli, kel 35 yaşında amatör bir takımda futbol oynamaktadır. maçtan bir gece önce içer, son 5 dakika oyuna girip tekniğiyle ve oyun bilgisiyle maçı kurtarmaya çalışır. güzel bir asistle de maçı kazandırır. belli ki takımın abisidir, gençler için oynar, takım içinde başkan kadar sözü geçen adamdır. antrenmanlarda gençleri çalıştırır, kendi zaten çalışmaz.
90'ları düşününce, hepimizin etrafında olan bir karakterdir aslında. hala da vardır muhtemelen. yalnız benim aklıma şunu getirdi. 80'ler ve 90'larda çocuk olanlar için daha geçerli belki söyleyeceklerim. futbol maçlarında hep özenilen, fantezi dünyamızda hep yerini alan bir durumdur aslında bu. oyunu kontrol eden, makine gibi değil de daha "hımbıl" oyun karakterine sahip, daha çok asist yapmayı seven, ara topu sevici olmak...
bilgisayar oyunlarında kendimizi yaratırken bütün güçleri 99 yapmak yerine, yavaş ama iyi pasör karakterleri -arada bir de olsa- sırf fantezi adına yapardık. her şeyi mükemmel yapmak gerçekçiliği sekteye uğratmak demekti bizim için. tek başına duvardan sektirdiğimiz toplarda bile asisti yapan olurduk.
gerçekte kahramanlarımız mükemmel değildi çünkü. maradona herkesi kendine hayran bıraktırırdı ancak çalkantılı bir yaşam tarzına sahipti ve uzun yıllara yayamadı iyi oyununu. dönemin filmleri hep insan olmanın kusurlu olduğundan söz ederdi. süper kahramanların bile zayıf noktaları vardı.
şimdilerde kusursuzun peşinde koşan bir nesil meydana geldi. bu elbette teknolojinin kusursuza yakın yapısı, insanın sınırlarını zorlayan performansları derken yeni neslin daha mükemmelin peşinde olmasından kaynaklı. futbolda bütün çocuklar messi, ronaldo olmak istiyor. kusursuz bir hücum performansının yanında, hız ve güç gibi özelliklere de sahip olmak istiyor.
herkes bolt gibi olmak, yüz metreyi 9.40larda koşmak istiyor. insanı maksimum performansına ulaştıracak mayo gibi teknolojik tasarımlarla herkes phelps gibi dereceler yapmak istiyor. bütün bunları hayal ettirebilecek gerçek kahramanlara sahipler çünkü.
bu nedenle kimse kel, göbekli ama teknik abi olmak istemiyor. sistem seni hep en iyisi olmaya zorluyor. daha "profesyonel" olmaya forse ediyor. artık herkesin fantezi dünyasını tüm güçleri 99 olan karakterler süslüyor.
evet hala selim karakteri gibi mahalle abileri var. bu durum türkiye gibi profesyonel olmayan daha doğaçlama yaşayan ülkelerde bir süre daha devam edecektir. ancak bu gidişat futbolu bıraktığında göbeğini salan ronaldinhoları görmemize engel teşkil edecek gibi duruyor.