52
galatasaray fenerbahçe rekabetinin kimsede keyif bırakmayan karın ağrısı hali göz önüne alındığı vakit daha bir kıymetli gelen rekabet. bunda, en azından bizim açımızdan bakarsak, belki sayısal anlamda üstünlüğümüzün de bir parça etkisi vardır. kişisel anlamda bakarsak doğma büyüme kıbrıslı olup günlük hayatta neredeyse bir beşiktaş taraftarı görmeden belli bir yaşa kadar gelmiş olmakla alakalı da olabilir. beşiktaş taraftarının sayıca az olması dünya genelinde var olan bir gerçek. ve aslında hem fenerbahçelilerin, hem de galatasaraylıların beşiktaş ile olan rekabeti daha bir sevmelerindeki temel faktör sayısal olarak günlük hayatta beşiktaşlıların her daim azınlıkta olması; kötü bir sonuçta "ilişecek" çok fazla insan bulamayacak olmanın rahatlığıdır...
bu rahatlık genellikle saha içine de yansır. aklımın futbola erdiği 20-25 yıllık geçmişte keyif almadığım galatasaray-beşiktaş maçları muhtemelen bir elin parmaklarını geçmez. ilk hatırladığım beşiktaş derbisi 5 mayıs 1999 beşiktaş galatasaray maçı idi. babamın "artık zamanı geldi" diyerek kahvehaneye götürmeye başladığı zamanlardı. şampiyon olamasak da şampi olarak bitirmiştik o maçı. ertesi sene sami yen'de neredeyse formalite icabı çıkıp kazandığımız maç, ikinci yarıda 89 dakika 50 saniye maçın yıldızı olan fevzi'nin 10 saniyelik pozisyonda yaptığı bir hatayla lig şampiyonluğu yolunda içimizi rahatlatması, şifo'nun taffarel'i sakatladığı maç, nouma'nın fatih akyel'in bacağını kıramadığı maç, 2-0'dan 2-2'ye getirdiğimiz deplasman, fleurquin'le kazanıp yine şampi olduğumuz derbi, ertesi sene sergen attı şampiyonluk geldi maçı, meşale savaşlı derbi, ali aydın, sasha ilic'in gecesi, hasan kabze kapağı, tarihteki ilk seyircisiz derbi, yerinde izlediğim tek beşiktaş maçı olan baros'un hattrick yaptığı maç, tarihin en kötü sezonunda formalite icabı oynana maç, son dakikada tüm takımın korner direğine koştuğu maç, süper final'de "galiba verdik şampiyonluğu" dedirten beraberlik, olimpiyat'ta milletin sahaya döküldüğü gece, 4. yıldıza bir gün kala nöbet yerinde ağlatan maç, son 2 senede yine arena'da "şampi" olduğumuz iki maç...
kaybetsek de kazansak da beşiktaş maçlarından alınan keyif her zaman daha fazladır. yaşanan rekabet de daha gerçekçi bir rekabettir. satılık kalemlerin, futbol dünyasının aktörlerinin gazlamaları asgari seviyededir. her ne kadar "üçüncü" muhabbetinin getirdiği yılların birikimi ve sosyal medya çağında olmanın getirisiyle beşiktaş taraftarı dönem dönem ali sami yen'e küfretmek falan gibi gereksiz tavırlara girer. beşiktaş taraftarının herkese takındığı "ya bizi de büyükten sayıp muhatap alsanıza" tutumunun bir parçası olarak algılanabilecek bu şebeklikler dışında çok gündemi olmaz bu maçların. iki taraf da maç önü ve sonrasında heyecanını yaşar, sonra kabul edilebilir bir zamanda hayat normale döner...
istanbul'daki taraftar için de daha güzel bir derbidir. bir liverpool-everton olmasa da neredeyse altlı-üstlü iki semtin takımıdır sonuçta. bizim tribünün gümüşsuyu'ndan aşağıya inmek ritüeli vardır. beşiktaşlıların da benzer bir ritüeli vardı. bizim arena'ya taşınmamız sonrası her ne kadar sekteye uğrasa da...
seni yıkan dozerin bir kere daha anasını sikeyim bu arada...
bu rahatlık genellikle saha içine de yansır. aklımın futbola erdiği 20-25 yıllık geçmişte keyif almadığım galatasaray-beşiktaş maçları muhtemelen bir elin parmaklarını geçmez. ilk hatırladığım beşiktaş derbisi 5 mayıs 1999 beşiktaş galatasaray maçı idi. babamın "artık zamanı geldi" diyerek kahvehaneye götürmeye başladığı zamanlardı. şampiyon olamasak da şampi olarak bitirmiştik o maçı. ertesi sene sami yen'de neredeyse formalite icabı çıkıp kazandığımız maç, ikinci yarıda 89 dakika 50 saniye maçın yıldızı olan fevzi'nin 10 saniyelik pozisyonda yaptığı bir hatayla lig şampiyonluğu yolunda içimizi rahatlatması, şifo'nun taffarel'i sakatladığı maç, nouma'nın fatih akyel'in bacağını kıramadığı maç, 2-0'dan 2-2'ye getirdiğimiz deplasman, fleurquin'le kazanıp yine şampi olduğumuz derbi, ertesi sene sergen attı şampiyonluk geldi maçı, meşale savaşlı derbi, ali aydın, sasha ilic'in gecesi, hasan kabze kapağı, tarihteki ilk seyircisiz derbi, yerinde izlediğim tek beşiktaş maçı olan baros'un hattrick yaptığı maç, tarihin en kötü sezonunda formalite icabı oynana maç, son dakikada tüm takımın korner direğine koştuğu maç, süper final'de "galiba verdik şampiyonluğu" dedirten beraberlik, olimpiyat'ta milletin sahaya döküldüğü gece, 4. yıldıza bir gün kala nöbet yerinde ağlatan maç, son 2 senede yine arena'da "şampi" olduğumuz iki maç...
kaybetsek de kazansak da beşiktaş maçlarından alınan keyif her zaman daha fazladır. yaşanan rekabet de daha gerçekçi bir rekabettir. satılık kalemlerin, futbol dünyasının aktörlerinin gazlamaları asgari seviyededir. her ne kadar "üçüncü" muhabbetinin getirdiği yılların birikimi ve sosyal medya çağında olmanın getirisiyle beşiktaş taraftarı dönem dönem ali sami yen'e küfretmek falan gibi gereksiz tavırlara girer. beşiktaş taraftarının herkese takındığı "ya bizi de büyükten sayıp muhatap alsanıza" tutumunun bir parçası olarak algılanabilecek bu şebeklikler dışında çok gündemi olmaz bu maçların. iki taraf da maç önü ve sonrasında heyecanını yaşar, sonra kabul edilebilir bir zamanda hayat normale döner...
istanbul'daki taraftar için de daha güzel bir derbidir. bir liverpool-everton olmasa da neredeyse altlı-üstlü iki semtin takımıdır sonuçta. bizim tribünün gümüşsuyu'ndan aşağıya inmek ritüeli vardır. beşiktaşlıların da benzer bir ritüeli vardı. bizim arena'ya taşınmamız sonrası her ne kadar sekteye uğrasa da...
seni yıkan dozerin bir kere daha anasını sikeyim bu arada...