130
skorunu çok da fazla önemsemediğim maç.
peki neyi önemsiyorum, büyük takım olmanın gerektirdiği, henüz ismi büyük oyuncuların takım hüviyetini görmeyi, sahada duracağı yeri iyi bilen ve karşısındaki takıma net bir şekilde üstün olduğunu hissettiren, kağıdı sahaya döken bir takım görmeyi önemsiyorum. skor olarak değil, psikolojik olarak ezen, inanan takımı, büyük takımı görmek istiyorum.
biraz geriye gidelim.
(bkz: 26 mart 2000 galatasaray fenerbahçe maçı)
sonucunda 0-1 kaybetmiştik, bu maçtan 52 gün sonra avrupa şampiyonu olmuştuk, ligde de şampiyon. 26 mart 2000'de oynanan oyunu çok iyi hatırlarım, maç sonunda sinirden ağlamıştım, 1 saat kendime gelememiştim. ama o inancı hiç kaybetmemiştim.
bir başka örnek...
(bkz: 22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçı)
kötü oynamamıştık ama sonucunda 4-0 yenilmiştik, o maçtan sonra yenilsek dahi şampiyon olacağımızı iddia etmiştim, çok değil 3 maç sonrasında şampiyon olduk, dalga geçmesinler diye eşofmanımın içine giyip gittiğim uğurlu formamı maç sonrasında az daha sevinçten yırtıyordum, çünkü dalga geçseler dahi, küçümseler dahi o inancı asla kaybetmemiştim.
arasak böyle çok örnek buluruz.
bakın, iki yıl önce şampiyonlar ligi grup maçlarında rb leipzig beşiktaş'a iki maçta da yenilmişti.
(bkz: 26 eylül 2017 beşiktaş rb leipzig maçı)
(bkz: 6 aralık 2017 rb leipzig beşiktaş maçı)
ama çok iyi sinyaller vermişti gelecek adına. çılgın gibi oynuyorlar demiştim hatta. geçen sezonu ligde 3. bitirdiler, bu sene de şu anda ligde lider konumdalar, bizim kendi evimizde yenemediğimiz benficayı şampiyonlar ligi ilk maçında deplasmanda 2-1 yendiler. beşiktaş'ın hali malumunuz.
bu örnekleri neden veriyorum, çünkü skordan daha önemli şeyler vardır, onlar gelirse skor zaten kendiliğinden gelir.
sözlük ahalisinin geçmişten sürekli bahsettiği maç (bkz: 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı). çünkü oyun olarak rencide etmiştik, herkesin aklında skor değil, oyun kalıyor.
bakın o sezon da bir örnek çıktı. kareografide köprünün öbür tarafına geçecek ve orada kupayı kaldıracak aslan vardı hatırlarsanız. pankartta da "saracoğlunu yakın, şampiyonluk daha yakın!" yazıyordu.
(bkz: 22 nisan 2012 galatasaray fenerbahçe maçı)
evimizde 2-1 kaybettik.
saracoğlunu bizim yakmamıza gerek kalmadan onlar yaktılar.
sinirden.
yani demem o ki, sözün kısası top oynamaya başladığımız zaman hakemmiş, fenerasyonmuş, organize profesyonel kötülükmüş, uydurma play-off larmış, üçlü ittifakmış, bize vız gelir, tırıs gider.
o yüzden bakacağım şey ilk olarak skor değil, yazıda anlattığım o ruh, inanç...
bu kadroda bunu yapacak potansiyel fazlasıyla var.
peki neyi önemsiyorum, büyük takım olmanın gerektirdiği, henüz ismi büyük oyuncuların takım hüviyetini görmeyi, sahada duracağı yeri iyi bilen ve karşısındaki takıma net bir şekilde üstün olduğunu hissettiren, kağıdı sahaya döken bir takım görmeyi önemsiyorum. skor olarak değil, psikolojik olarak ezen, inanan takımı, büyük takımı görmek istiyorum.
biraz geriye gidelim.
(bkz: 26 mart 2000 galatasaray fenerbahçe maçı)
sonucunda 0-1 kaybetmiştik, bu maçtan 52 gün sonra avrupa şampiyonu olmuştuk, ligde de şampiyon. 26 mart 2000'de oynanan oyunu çok iyi hatırlarım, maç sonunda sinirden ağlamıştım, 1 saat kendime gelememiştim. ama o inancı hiç kaybetmemiştim.
bir başka örnek...
(bkz: 22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçı)
kötü oynamamıştık ama sonucunda 4-0 yenilmiştik, o maçtan sonra yenilsek dahi şampiyon olacağımızı iddia etmiştim, çok değil 3 maç sonrasında şampiyon olduk, dalga geçmesinler diye eşofmanımın içine giyip gittiğim uğurlu formamı maç sonrasında az daha sevinçten yırtıyordum, çünkü dalga geçseler dahi, küçümseler dahi o inancı asla kaybetmemiştim.
arasak böyle çok örnek buluruz.
bakın, iki yıl önce şampiyonlar ligi grup maçlarında rb leipzig beşiktaş'a iki maçta da yenilmişti.
(bkz: 26 eylül 2017 beşiktaş rb leipzig maçı)
(bkz: 6 aralık 2017 rb leipzig beşiktaş maçı)
ama çok iyi sinyaller vermişti gelecek adına. çılgın gibi oynuyorlar demiştim hatta. geçen sezonu ligde 3. bitirdiler, bu sene de şu anda ligde lider konumdalar, bizim kendi evimizde yenemediğimiz benficayı şampiyonlar ligi ilk maçında deplasmanda 2-1 yendiler. beşiktaş'ın hali malumunuz.
bu örnekleri neden veriyorum, çünkü skordan daha önemli şeyler vardır, onlar gelirse skor zaten kendiliğinden gelir.
sözlük ahalisinin geçmişten sürekli bahsettiği maç (bkz: 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı). çünkü oyun olarak rencide etmiştik, herkesin aklında skor değil, oyun kalıyor.
bakın o sezon da bir örnek çıktı. kareografide köprünün öbür tarafına geçecek ve orada kupayı kaldıracak aslan vardı hatırlarsanız. pankartta da "saracoğlunu yakın, şampiyonluk daha yakın!" yazıyordu.
(bkz: 22 nisan 2012 galatasaray fenerbahçe maçı)
evimizde 2-1 kaybettik.
saracoğlunu bizim yakmamıza gerek kalmadan onlar yaktılar.
sinirden.
yani demem o ki, sözün kısası top oynamaya başladığımız zaman hakemmiş, fenerasyonmuş, organize profesyonel kötülükmüş, uydurma play-off larmış, üçlü ittifakmış, bize vız gelir, tırıs gider.
o yüzden bakacağım şey ilk olarak skor değil, yazıda anlattığım o ruh, inanç...
bu kadroda bunu yapacak potansiyel fazlasıyla var.