1882
(bkz: wag the dog)
https://www.imdb.com/title/tt0120885/
türünün tartışmasız en iyi filmlerinden.
film ile ilgili kısa bir inceleme buldum paylaşmak isterim.(kaynak: http://www.cinerituel.com/...tidar-iliskisi.html)
--- alıntı ---
haberin, tarihin dolayısıyla ideolojinin üretilen bir “şey” olması durumunu göz önüne seren 1997 yapımı barry levinson’un yönetmenliğini yaptığı wag the dog (başkanın adamları) filminde kurmaca bir savaş senaryosuyla gündemin seyrini değiştiren iktidarın medyayla olan bağının daha doğrusu medya araçları üzerindeki söz hakkının ne boyutta olduğu işin mutfağından anlatılır. başkanın adamları filmi orijinal adı olan wag the dog’dan kolayca anlaşılacağı üzere, olağan biçimde “köpeğin kuyruğu sallaması değil, kuyruğun köpeği sallaması” ile iktidar-medya (sinema)-söylem-ideoloji dörtlüsünün birbirini nasıl etkilediğini, birbirine nasıl yön verdiğini konu edinir. manipüle edilen gerçeklik algısı ve dil, sinemanın ulusal ve uluslararası arenada kitlelere yön verme gücüyle birleşince ortaya neredeyse gerçekten daha gerçek bir atmosfer çıkar. wag the dog filmi medyanın iktidarın elinde şekillendiği ve bunun dışında alternatif bir söylem gelişmesinin neredeyse imkânsız olduğu tezinden yola çıkarak çekilmiş, uydurma bir savaş çıkarmaya bile gücü yetecek iktidar-medya ilişkilerinden ve bu uğurda her şeyin mubah sayılmasından bahseden cesur ve öncül bir yapım. film, haberin yaşananlardan ziyade oluşturulan, yazılan metinlerden ibaret olduğu gerçeğini sarsıcı biçimde dile getirir.
filmin hemen başında siyah fon üzerine beyaz yazıyla art arda görünen şu üç cümle yalnızca filmin gidişatı ve ironik üslubuyla ilgili bilgi vermekle kalmaz aynı zamanda iktidar ve medya arasındaki diyalektiği de vurgular:
– neden köpek, kuyruğu sallar?
– çünkü köpek kuyruktan daha akıllıdır.
– eğer kuyruk köpekten daha akıllı olsaydı kuyruk köpeği sallardı.
bu cümleler iktidarların medyayı kendi çıkarları ya da ideolojileri doğrultusunda kullandığını gösterir.
yüksek tempolu bir şekilde başlayan ve devam eden filmde abd başkanı’nın seçimlere on beş gün kala bir ateşböceği kızı tarafından cinsel tacizle suçlanması ve bu krizin nasıl yönetilip yoktan var edilen bir savaşın medyaya servis edilmesiyle örtbas edildiği gösterilir. bu suçlama duyulduğunda başkan çin gezisindedir. krizi yönetmek üzere beyaz saray danışmanlarından conrad brean görevlendirilir. conrad hemen bir ekip oluşturarak özellikle ilk 24 saatlik kriz yönetimindeki stratejilerinin ne olacağını belirlemeye çalışır. conrad haberin doğruluğundansa sunuluşunun iş yaptığını bildiğinden taciz skandalını bastırabilecek tek şeyi yapar ve kurmaca bir savaş çıkarır. bu iş için hollywood yapımcısı stanley motss ile anlaşır. bu iki ismin önderliğinde müzik, senaryo ve kostümle ilgili en ince detaylar ekipçe yaratılır. yaratılan savaşın sahip olması gereken uydurma savaş görüntüleri, bir kahramanın varlığı ve dilden dile dolaşabilecek bir motto da senaryoya eklenince ortaya mükemmel ve “gerçekliği” tartışılmaz bir savaş çıkıverir. sonuçta bu hikâye taciz skandalını bile unutturmaya yeter. çünkü söylem toplumsal bir kontrol aracı olarak gücü elinde bulunduran kişi ya da kişilerin denetimi altındadır. söylemi hedef kitleyle buluşturabilmenin en kestirme ve yaygın yolu ise medyanın gücünden yararlanmaktır.
söz konusu iktidar ve medya ilişkisi olduğundan elde avuçta güvenilir bir malzeme kalmamasının güvensizliği ve ardından gelen boşluk hissi, filmin tam da yaratmaya çalıştığı duygu denebilir. aslında bir şey değişmediği aksine teknolojinin ve yeni medya olanaklarının zenginleşmesiyle başkanın adamları’nın çekilmesinden bu yana geçen on yedi yılda medyanın iktidarla olan organik bağının güçlendiğini hatta çeşitlenip kolay ulaşılabilir ve hızlı hale geldiğini söylemek mümkün. bu açıdan bakıldığında başkanın adamları zihin açıcı ve farkındalık kazandıran bir film. güvensizlik inşa etmesi ise filmin suçu değil olsa olsa güncel olaylarda da görüldüğü üzere hayatın bir gereği ya da “gerçeği” denebilir.
--- alıntı ---
https://www.imdb.com/title/tt0120885/
türünün tartışmasız en iyi filmlerinden.
film ile ilgili kısa bir inceleme buldum paylaşmak isterim.(kaynak: http://www.cinerituel.com/...tidar-iliskisi.html)
--- alıntı ---
haberin, tarihin dolayısıyla ideolojinin üretilen bir “şey” olması durumunu göz önüne seren 1997 yapımı barry levinson’un yönetmenliğini yaptığı wag the dog (başkanın adamları) filminde kurmaca bir savaş senaryosuyla gündemin seyrini değiştiren iktidarın medyayla olan bağının daha doğrusu medya araçları üzerindeki söz hakkının ne boyutta olduğu işin mutfağından anlatılır. başkanın adamları filmi orijinal adı olan wag the dog’dan kolayca anlaşılacağı üzere, olağan biçimde “köpeğin kuyruğu sallaması değil, kuyruğun köpeği sallaması” ile iktidar-medya (sinema)-söylem-ideoloji dörtlüsünün birbirini nasıl etkilediğini, birbirine nasıl yön verdiğini konu edinir. manipüle edilen gerçeklik algısı ve dil, sinemanın ulusal ve uluslararası arenada kitlelere yön verme gücüyle birleşince ortaya neredeyse gerçekten daha gerçek bir atmosfer çıkar. wag the dog filmi medyanın iktidarın elinde şekillendiği ve bunun dışında alternatif bir söylem gelişmesinin neredeyse imkânsız olduğu tezinden yola çıkarak çekilmiş, uydurma bir savaş çıkarmaya bile gücü yetecek iktidar-medya ilişkilerinden ve bu uğurda her şeyin mubah sayılmasından bahseden cesur ve öncül bir yapım. film, haberin yaşananlardan ziyade oluşturulan, yazılan metinlerden ibaret olduğu gerçeğini sarsıcı biçimde dile getirir.
filmin hemen başında siyah fon üzerine beyaz yazıyla art arda görünen şu üç cümle yalnızca filmin gidişatı ve ironik üslubuyla ilgili bilgi vermekle kalmaz aynı zamanda iktidar ve medya arasındaki diyalektiği de vurgular:
– neden köpek, kuyruğu sallar?
– çünkü köpek kuyruktan daha akıllıdır.
– eğer kuyruk köpekten daha akıllı olsaydı kuyruk köpeği sallardı.
bu cümleler iktidarların medyayı kendi çıkarları ya da ideolojileri doğrultusunda kullandığını gösterir.
yüksek tempolu bir şekilde başlayan ve devam eden filmde abd başkanı’nın seçimlere on beş gün kala bir ateşböceği kızı tarafından cinsel tacizle suçlanması ve bu krizin nasıl yönetilip yoktan var edilen bir savaşın medyaya servis edilmesiyle örtbas edildiği gösterilir. bu suçlama duyulduğunda başkan çin gezisindedir. krizi yönetmek üzere beyaz saray danışmanlarından conrad brean görevlendirilir. conrad hemen bir ekip oluşturarak özellikle ilk 24 saatlik kriz yönetimindeki stratejilerinin ne olacağını belirlemeye çalışır. conrad haberin doğruluğundansa sunuluşunun iş yaptığını bildiğinden taciz skandalını bastırabilecek tek şeyi yapar ve kurmaca bir savaş çıkarır. bu iş için hollywood yapımcısı stanley motss ile anlaşır. bu iki ismin önderliğinde müzik, senaryo ve kostümle ilgili en ince detaylar ekipçe yaratılır. yaratılan savaşın sahip olması gereken uydurma savaş görüntüleri, bir kahramanın varlığı ve dilden dile dolaşabilecek bir motto da senaryoya eklenince ortaya mükemmel ve “gerçekliği” tartışılmaz bir savaş çıkıverir. sonuçta bu hikâye taciz skandalını bile unutturmaya yeter. çünkü söylem toplumsal bir kontrol aracı olarak gücü elinde bulunduran kişi ya da kişilerin denetimi altındadır. söylemi hedef kitleyle buluşturabilmenin en kestirme ve yaygın yolu ise medyanın gücünden yararlanmaktır.
söz konusu iktidar ve medya ilişkisi olduğundan elde avuçta güvenilir bir malzeme kalmamasının güvensizliği ve ardından gelen boşluk hissi, filmin tam da yaratmaya çalıştığı duygu denebilir. aslında bir şey değişmediği aksine teknolojinin ve yeni medya olanaklarının zenginleşmesiyle başkanın adamları’nın çekilmesinden bu yana geçen on yedi yılda medyanın iktidarla olan organik bağının güçlendiğini hatta çeşitlenip kolay ulaşılabilir ve hızlı hale geldiğini söylemek mümkün. bu açıdan bakıldığında başkanın adamları zihin açıcı ve farkındalık kazandıran bir film. güvensizlik inşa etmesi ise filmin suçu değil olsa olsa güncel olaylarda da görüldüğü üzere hayatın bir gereği ya da “gerçeği” denebilir.
--- alıntı ---