506
bu maça kadar ligde rize deplasmanında kazandığımız son maç 12 ocak 2008 çaykur rizespor galatasaray maçıydı. sanırım kadıköy'den sonra en çok çektiğimiz deplasman da rizeydi ki internetten bakmadan son kazandığımız maçı hatırlayamadım bile.
rize deplasman fobimizin üzerine şampiyonluk yolunda çok kritik bir dönemeçte oynayacağımızdan ötürü de oldukça çekiniyordum bu maçtan. gerek rize'nin aşırı motive olması, gerekse bizim takımın güven vermemesi nedeni ile galibiyete dair gram inancım da yoktu, hatta yenilmesek iyiydi.
lakin feghouli'nin deplasmanlarda kilidi açan kritik gollerinden birini atması, sonrasında kazandığımız penaltı ve takımın penaltıcısı diagne'nin topun başına gelmesi ile maçı kopardık diye düşünmeye başlamıştım ki her şey o an tersine döndü. bunun üzerine de ilk yarı sonunda rakibin tutmamız gereken tek adamı olan muriqi'yi tutamayınca devreye 1-1 girdik.
koca ikinci yarı ise maalesef uzatma bölümlerindeki 3-5 dakika hariç top oynamadık. heceleyerek tekrar söyleme gereği duyuyorum: top oy-na-ma-dık. bu haftalarda takımın üzerinde stres olabilir, iyi futboldan ziyade kazanmak ön planda tutulabilir lakin milyon euroluk bir takım da hele ki bu takımın adı galatasaray ise bu kadar şuursuz ve bilinçsiz oynamaya hakkı olmamalı bence.
yine de uzatma dakikalarında diagne'nin attığı 2 gol ile şampiyonluğa doğru koca bir adım daha atmış olmamız muazzam. bu halimizle bile 11 puanlık farkı kapatıp liderliği ele geçirmemiz ve şampiyonluğu avuçlarımızda tutuyor olmamız büyük karakter örneği. bu da ancak karakter ve galatasaray'ın genlerinde olan winner özelliği ile olabilecek bir şey. yoksa böyle top oynayan bir takımın dünyanın hiçbir liginde şampiyon olabileceğini sanmıyorum.
(bkz: şampiyonluk yakın meşaleyi yakın)
rize deplasman fobimizin üzerine şampiyonluk yolunda çok kritik bir dönemeçte oynayacağımızdan ötürü de oldukça çekiniyordum bu maçtan. gerek rize'nin aşırı motive olması, gerekse bizim takımın güven vermemesi nedeni ile galibiyete dair gram inancım da yoktu, hatta yenilmesek iyiydi.
lakin feghouli'nin deplasmanlarda kilidi açan kritik gollerinden birini atması, sonrasında kazandığımız penaltı ve takımın penaltıcısı diagne'nin topun başına gelmesi ile maçı kopardık diye düşünmeye başlamıştım ki her şey o an tersine döndü. bunun üzerine de ilk yarı sonunda rakibin tutmamız gereken tek adamı olan muriqi'yi tutamayınca devreye 1-1 girdik.
koca ikinci yarı ise maalesef uzatma bölümlerindeki 3-5 dakika hariç top oynamadık. heceleyerek tekrar söyleme gereği duyuyorum: top oy-na-ma-dık. bu haftalarda takımın üzerinde stres olabilir, iyi futboldan ziyade kazanmak ön planda tutulabilir lakin milyon euroluk bir takım da hele ki bu takımın adı galatasaray ise bu kadar şuursuz ve bilinçsiz oynamaya hakkı olmamalı bence.
yine de uzatma dakikalarında diagne'nin attığı 2 gol ile şampiyonluğa doğru koca bir adım daha atmış olmamız muazzam. bu halimizle bile 11 puanlık farkı kapatıp liderliği ele geçirmemiz ve şampiyonluğu avuçlarımızda tutuyor olmamız büyük karakter örneği. bu da ancak karakter ve galatasaray'ın genlerinde olan winner özelliği ile olabilecek bir şey. yoksa böyle top oynayan bir takımın dünyanın hiçbir liginde şampiyon olabileceğini sanmıyorum.
(bkz: şampiyonluk yakın meşaleyi yakın)