9314
bizdeyken takımdan melo'nun gitmesine ses çıkarmayıp, yerine jem karacan'ın transferine '' kemik gibi futbolcu aldık '' demiştir.
daha sonra, takımda elle tutulur ama formu iyice düşüşe geçmiş tek santrafor burak yılmaz'ın ( podolski kesinlikle santrafor değildi, umut bulut'u saymıyorum ) olduğu düşünüldüğünde; kendisine sunulan mario gomez teklifini; '' zaten elimizde dünya yıldızı burak yılmaz var '' diyerek, reddetmiştir. o mario gomez beşiktaş'a gelip, 8 sene sonra beşiktaş'ı ligde şampiyon yapmıştır ayrıca. işin ilginç tarafı ise; böyle dedikten sonra sezonun ilk haftalarındaki maçlarda burak yılmaz'a kafayı takıp ya yedek oturtmuş, ya da maçın en önemli dakikalarında oyundan almıştır( bu inadı yüzünden çok saçma puanlar kaybettirdi ). umut bulut'u prensi yapmıştır ve dahiyane bir planla sağ kanatta oynatmaya başlatmış, kovulana kadar da bu ultra saçmalıktan vazgeçmemiştir. podolski her maçı kazandıran golleri attıktan sonra bile, maç sonu röpartajlarında prensi umut bulut'u övmelere doyamamıştır. tabi elinde oynayacak alamancı, gevşek yasin öztekin(!) ile birlikte tek kanat oyuncusu olan bruma'nın kiralanmasına ses çıkarmayarak, prensi umut bulut'a ortam hazırlamıştır. bu yüzden taraftarın gözünde çalışkan ama hakkı teslim edilmiyor diyen, takımın sonradan oyuna girdiğinde maçı etkileyebilecek kadar iyi yedeklerinden olan umut bulut'u taraftarın önüne atmış, boş kaleye gol atamayacak hale getirmiştir. takımı resmen yeniçerilerin eline bırakmış; bu sayede takımda yerli yabancı gruplaşmasına da neden olmuştur. kendisi de safını yerlilerden yana kullanmıştır. alex telles'i göndertip, lionel carole'e razı olmuştur. sabri'nin yerine sağ bek aldırmayı bırakın, rotasyon oyuncusu bile aldırmamıştır. düşünün ki bu şekilde şampiyonlar ligine gitmek zorunda kaldık(!) ve 3 kulvarda yarıştık. bu yaptığı salaklıklarla bizi şampiyonlar liginde ön libero olarak atletico madrid karşısında hakan balta'yı izlemek zorunda bırakmıştır. hani şu bek oynarken bile artık koşacak hali olmayan hakan balta(!)... bizimle 3 kupa kazanması da; türkiye liginin ne kadar vasat bir lig olduğunu zaten açıklıyor adeta... 3 kupa mevzusuna gelirsek de; bizim takıma gelmeden önce dünya kupasında maç yorumculuğu sırasında salladığı sneijder'in beyninde çıkan damarı, yan toplara çıkmadığını söyleyerek salladığı muslera'nın küçücük elleri( direkt etki etmiştir ), sırf selçuk istemediği için üstünü çizdiği melo'nun sahiplenişi ve kafayı taktığı burak yılmaz'ın hırsı ile birlikte kendisininde takımı ellemeden, idare ederek yani sadece ağabeylik yaparak futbolculara rahat ortam sunmasının, böyle bir başarıya vesile olduğunu söylesek hata yapmış olmayız herhalden. zaten sonraki sene yaşattıkları malumunuz... ha futbol anlayışına gelirsek; bence ayağa toplarla hızlı şekilde kanatlardan akan oyun mantalitesi ile sonuç alabilen kaos futbolunun en iyi örneklerini sunduğunu söyleyebilirim. ama işte her şey keşke bununla bitse; kendisin bir çok problemi var ama esas probleminin kafasındaki vizyon darlığıyla alakalı olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla... gönderildiği takımda taraftarlarca savunuluş şekli genellikle; yönetimin vasat bir kadro kurduğu yönünde olduğudur. ama kimse esas sorun olarak; hamza'nın bu vasat oyuncu grubunu savunduğunu söylemez genellikle...
itiraf notu: suskunkalem nickiyle ilk kez yazarlıkla tanıştığım galatasaray sözlük kariyerime hamza hamzaoğlu'na galatasaray'ın başında çıktığı bir maçta yine umut bulut ile sağ kanatta başlaması yüzünden hakaret ettiğim gerekçesiyle pilot olmuştum...* tabi zaman benim haklı olduğumu gösterdi ama yeni bir yazarlık için 1 sene boyunca beklediğim gerçeğini değiştiremez(!)...
daha sonra, takımda elle tutulur ama formu iyice düşüşe geçmiş tek santrafor burak yılmaz'ın ( podolski kesinlikle santrafor değildi, umut bulut'u saymıyorum ) olduğu düşünüldüğünde; kendisine sunulan mario gomez teklifini; '' zaten elimizde dünya yıldızı burak yılmaz var '' diyerek, reddetmiştir. o mario gomez beşiktaş'a gelip, 8 sene sonra beşiktaş'ı ligde şampiyon yapmıştır ayrıca. işin ilginç tarafı ise; böyle dedikten sonra sezonun ilk haftalarındaki maçlarda burak yılmaz'a kafayı takıp ya yedek oturtmuş, ya da maçın en önemli dakikalarında oyundan almıştır( bu inadı yüzünden çok saçma puanlar kaybettirdi ). umut bulut'u prensi yapmıştır ve dahiyane bir planla sağ kanatta oynatmaya başlatmış, kovulana kadar da bu ultra saçmalıktan vazgeçmemiştir. podolski her maçı kazandıran golleri attıktan sonra bile, maç sonu röpartajlarında prensi umut bulut'u övmelere doyamamıştır. tabi elinde oynayacak alamancı, gevşek yasin öztekin(!) ile birlikte tek kanat oyuncusu olan bruma'nın kiralanmasına ses çıkarmayarak, prensi umut bulut'a ortam hazırlamıştır. bu yüzden taraftarın gözünde çalışkan ama hakkı teslim edilmiyor diyen, takımın sonradan oyuna girdiğinde maçı etkileyebilecek kadar iyi yedeklerinden olan umut bulut'u taraftarın önüne atmış, boş kaleye gol atamayacak hale getirmiştir. takımı resmen yeniçerilerin eline bırakmış; bu sayede takımda yerli yabancı gruplaşmasına da neden olmuştur. kendisi de safını yerlilerden yana kullanmıştır. alex telles'i göndertip, lionel carole'e razı olmuştur. sabri'nin yerine sağ bek aldırmayı bırakın, rotasyon oyuncusu bile aldırmamıştır. düşünün ki bu şekilde şampiyonlar ligine gitmek zorunda kaldık(!) ve 3 kulvarda yarıştık. bu yaptığı salaklıklarla bizi şampiyonlar liginde ön libero olarak atletico madrid karşısında hakan balta'yı izlemek zorunda bırakmıştır. hani şu bek oynarken bile artık koşacak hali olmayan hakan balta(!)... bizimle 3 kupa kazanması da; türkiye liginin ne kadar vasat bir lig olduğunu zaten açıklıyor adeta... 3 kupa mevzusuna gelirsek de; bizim takıma gelmeden önce dünya kupasında maç yorumculuğu sırasında salladığı sneijder'in beyninde çıkan damarı, yan toplara çıkmadığını söyleyerek salladığı muslera'nın küçücük elleri( direkt etki etmiştir ), sırf selçuk istemediği için üstünü çizdiği melo'nun sahiplenişi ve kafayı taktığı burak yılmaz'ın hırsı ile birlikte kendisininde takımı ellemeden, idare ederek yani sadece ağabeylik yaparak futbolculara rahat ortam sunmasının, böyle bir başarıya vesile olduğunu söylesek hata yapmış olmayız herhalden. zaten sonraki sene yaşattıkları malumunuz... ha futbol anlayışına gelirsek; bence ayağa toplarla hızlı şekilde kanatlardan akan oyun mantalitesi ile sonuç alabilen kaos futbolunun en iyi örneklerini sunduğunu söyleyebilirim. ama işte her şey keşke bununla bitse; kendisin bir çok problemi var ama esas probleminin kafasındaki vizyon darlığıyla alakalı olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla... gönderildiği takımda taraftarlarca savunuluş şekli genellikle; yönetimin vasat bir kadro kurduğu yönünde olduğudur. ama kimse esas sorun olarak; hamza'nın bu vasat oyuncu grubunu savunduğunu söylemez genellikle...
itiraf notu: suskunkalem nickiyle ilk kez yazarlıkla tanıştığım galatasaray sözlük kariyerime hamza hamzaoğlu'na galatasaray'ın başında çıktığı bir maçta yine umut bulut ile sağ kanatta başlaması yüzünden hakaret ettiğim gerekçesiyle pilot olmuştum...* tabi zaman benim haklı olduğumu gösterdi ama yeni bir yazarlık için 1 sene boyunca beklediğim gerçeğini değiştiremez(!)...