668
içinde yaşayan insanların( maalesef buna çoğumuz dahiliz ); sözüm ona, iyice kabuğuna çekildiği ve ağzımıza da sıçılsa, yüzümüze küfür de etseler; bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla, başımızda bizi yönetenlerin kendi insanlarına( yani bizzati bize ) yaptıkları tüm her şeyi sadece izleyebildiği; bir zamanlar çok güzel topraklara sahipken( şimdiler de çok azaldı ) maalesef, yandaşlarına peşkeş çekilerek betonarmeleştirilen, eski zamanlarında çok güzel olan ülkemiz...
sözlüğümüz, daha çok spor odaklı olduğu için; buradan örnek vermek istiyorum. şöyle düşünelim; 1 hafta boyunca yorulmuşuz, ülkenin çalışma koşulları canımızı okumuş, ama tuttuğumuz takımın hafta sonundaki maçını hayal edip, az da olsa içimizde bir rahatlatma oluşturmuş... maç zamanı gelmiş; önümüzde sehpanın üzerinde cipsimiz, patlamış mısırımız vs. bira, kola veya çayımız fark etmez, hangisini istiyorsak hazırlamışız. kafamız rahat, maç başlıyor, oh misss... derken; birisi geliyor, sehpayı yere fırlatıyor, bira şişesini kafamızda kırıyor, televizyonu da dekoderiyle birlikte alıp balkondan aşağı atıyor... siz olsanız ne yaparsınız? '' ağzını burnunu kırarım, bilmem kaç yerinden bıçaklarım, işkence yaparım, öldürürüm aq '' dediğinizi, duyuyor gibiyim. kusura bakmayın ama; nahhhh yapıyorsunuz!!! futbolu yönetenler, zevkimizin içine sıçmıyor mu? aha yeniden gündeme gelen yabancı kuralı.. şimdiden asıp kesiyoruz, defalarca asıp kestikte ne oldu ha? soruyorum ne oldu? eskiden yaptıkları gibi, yine istediklerini yapacaklar, yine biraz homurdanacağız, sonra da pikee pikee kabul edeceğiz... dönüp, dolaşıp yine birbirimizi yiyeceğiz... sadece bu alanda değil, her alanda böyle değil miyiz? işimizde, sosyal yaşamımızda, alışverişte yani aklınıza ne geliyorsa orada böyle değil miyiz? ağzımıza da sıçılsa, yüzümüze küfür de etseler sesimiz çıkıyor mu?... soruyorum çıkıyor mu?... ama saçma sapan yol verme tartışması için birbirimizi vuruyoruz, bana yan baktı diye katil oluyoruz, durduk yere birbirimizi yiyoruz değil mi?...
çok kötü yönetiliyoruz. zaten böyle yönetilmeyi hak ediyoruz. çıkarımız neyi uygun görüyorsa onu diyoruz veya demiyoruz... benim gerçekten umudum kalmadı. akşam uyuyunca, sabah uyanınca mutlu olan kaç kişi var aramızda? '' ben mutluyum '' deyip kendini kandıranlar dışında tabi ki... arkasında sahibi olan zengin kodaman ailesi ve her şeyi koyun gibi kabullenmiş olanları saymıyorum... zaten bu iki grubun arasında sıkışıp, kimliğimizi kaybetmedik mi? açgözlüyüz, doymuyoruz, benciliz, çıkarcıyız, görgüsüsüz, gamsısız... yanlış anlaşılmasın; herhangi bir partizanlığım yok, zaten herhangi birinin bir şeyleri düzelteceğini de sanmıyorum. zaten iyiden iyiye boka batmışız... benim sözüm zihniyete... hepimizin çevresinde, belki ailesinde, belki akrabasında olan; çevresinden habersiz, sorgulamayan, sadece gününü doldurmak için yaşayan, belirli kuralların dışına çıkmayan, çıkanları dışlayan, yeni hiçbir şeyi kabullenmeyen ama işine gelen her şeyi kabul eden, uyanık geçinen, işine gelmeyeni duymayan, konuşmayan, görmeyen ama işine geldiğinde zafer edasıyla her şeyi yapabilecek potansiyeli olan bu iğrenç zihniyete, benim sözüm... bu yüzden bugün ali başımızdan gitse, yarın veli gelir, ötekisi gün veli gider deli gelir... ama bu zihniyet değişmedikçe, hiçbir şey değişmez bu topraklarda, maalesef...
sözlüğümüz, daha çok spor odaklı olduğu için; buradan örnek vermek istiyorum. şöyle düşünelim; 1 hafta boyunca yorulmuşuz, ülkenin çalışma koşulları canımızı okumuş, ama tuttuğumuz takımın hafta sonundaki maçını hayal edip, az da olsa içimizde bir rahatlatma oluşturmuş... maç zamanı gelmiş; önümüzde sehpanın üzerinde cipsimiz, patlamış mısırımız vs. bira, kola veya çayımız fark etmez, hangisini istiyorsak hazırlamışız. kafamız rahat, maç başlıyor, oh misss... derken; birisi geliyor, sehpayı yere fırlatıyor, bira şişesini kafamızda kırıyor, televizyonu da dekoderiyle birlikte alıp balkondan aşağı atıyor... siz olsanız ne yaparsınız? '' ağzını burnunu kırarım, bilmem kaç yerinden bıçaklarım, işkence yaparım, öldürürüm aq '' dediğinizi, duyuyor gibiyim. kusura bakmayın ama; nahhhh yapıyorsunuz!!! futbolu yönetenler, zevkimizin içine sıçmıyor mu? aha yeniden gündeme gelen yabancı kuralı.. şimdiden asıp kesiyoruz, defalarca asıp kestikte ne oldu ha? soruyorum ne oldu? eskiden yaptıkları gibi, yine istediklerini yapacaklar, yine biraz homurdanacağız, sonra da pikee pikee kabul edeceğiz... dönüp, dolaşıp yine birbirimizi yiyeceğiz... sadece bu alanda değil, her alanda böyle değil miyiz? işimizde, sosyal yaşamımızda, alışverişte yani aklınıza ne geliyorsa orada böyle değil miyiz? ağzımıza da sıçılsa, yüzümüze küfür de etseler sesimiz çıkıyor mu?... soruyorum çıkıyor mu?... ama saçma sapan yol verme tartışması için birbirimizi vuruyoruz, bana yan baktı diye katil oluyoruz, durduk yere birbirimizi yiyoruz değil mi?...
çok kötü yönetiliyoruz. zaten böyle yönetilmeyi hak ediyoruz. çıkarımız neyi uygun görüyorsa onu diyoruz veya demiyoruz... benim gerçekten umudum kalmadı. akşam uyuyunca, sabah uyanınca mutlu olan kaç kişi var aramızda? '' ben mutluyum '' deyip kendini kandıranlar dışında tabi ki... arkasında sahibi olan zengin kodaman ailesi ve her şeyi koyun gibi kabullenmiş olanları saymıyorum... zaten bu iki grubun arasında sıkışıp, kimliğimizi kaybetmedik mi? açgözlüyüz, doymuyoruz, benciliz, çıkarcıyız, görgüsüsüz, gamsısız... yanlış anlaşılmasın; herhangi bir partizanlığım yok, zaten herhangi birinin bir şeyleri düzelteceğini de sanmıyorum. zaten iyiden iyiye boka batmışız... benim sözüm zihniyete... hepimizin çevresinde, belki ailesinde, belki akrabasında olan; çevresinden habersiz, sorgulamayan, sadece gününü doldurmak için yaşayan, belirli kuralların dışına çıkmayan, çıkanları dışlayan, yeni hiçbir şeyi kabullenmeyen ama işine gelen her şeyi kabul eden, uyanık geçinen, işine gelmeyeni duymayan, konuşmayan, görmeyen ama işine geldiğinde zafer edasıyla her şeyi yapabilecek potansiyeli olan bu iğrenç zihniyete, benim sözüm... bu yüzden bugün ali başımızdan gitse, yarın veli gelir, ötekisi gün veli gider deli gelir... ama bu zihniyet değişmedikçe, hiçbir şey değişmez bu topraklarda, maalesef...