415
ozan kabak ilk parladığı dönemler sevgili mexbrush ile mesajlaşırken kendisinin takımımızda kalmasını, bizde yıldızlaşıp bizimle özdeşleşmesini istediğimi anlatmıştım. o da olası satışı ile güzel para kazanabileceğimizden bahsetmişti. en nihayetinde ozan takımdan ayrıldı ve "seninle gurur duymak istiyorum ozan" şeklinde sözlüğe bıraktığım entry'min sonucuna tam istediğim manada ulaşamadım. ne ozan'ı ilk maçından övdüm/yerdim ne de olumlu olumsuz bir yorum bıraktım umuma. biraz beklemek, bir süre oyununu takip etmek, farklı koşullarda neler yapabileceğinden aşağı yukarı emin olmak istemiştim. aslan parçası her geçen maç kendisine olan güvenimi fazlasıyla artırdı. devre arasında da ha kalıyor ha gidiyor derken stuttgart ile imzalayıp (görece) güzel de bonservis kazandırarak veda etti bizlere. serdar'ın da ayrılışı ile savunma hattımız tepetaklak oldu bir anda.
gönül verdiğim takım galatasaray olunca bir şekilde bu ayrılışlarla oluşacak boşluklar dolacak diye de bekledim tabii ki. sonuçta bu takımdan kimlerin gidişine, kimlerin futbolu bırakışına şahit oldum diye avutuyorum kendimi her zaman. ne prekazi'ler, simoviç'ler, falco'lar, stumpf'lar, kosecki'ler, gütschow'lar, hagi'ler, popescu'lar, ribery'ler, korkmaz'lar, şükür'ler, kewell'lar, keita'lar, lincoln'ler, melo'lar, drogba'lar, sneijder'ler... saymakla bitmez. geçmiş başarılarımıza isimlerini kazımış bu ve benzeri futbolcularımızın ayrılışlarıyla takım hiçbir zaman bitmedi, yerleri (zaman zaman fiziken zaman zamansa tamamen) doldu, galatasaray sürekli başarılara yürüdü. yürümeye de devam edecek...
marcao'ya gelecek olursam; ozan'ın gidişi ne kadar burukluk bıraktıysa, kendisinin şu ana kadar verdiği ve vereceklerine hazırladığı zemin de kat kat fazlasıyla burukluğumu almaya yetti. nefis çocuk. popescu'dan bu yana defanstan bu kadar güvenle ileri top atabilen/taşıyabilen futbolcumuzu maalesef pek hatırlamıyorum. g*tümüz sıkıştığı anda, pas verecek bir orta saha bulamadığında, baskıyı yediğimizde, orta sahalarımız boşta olmadığında, defanstan bir iki dribbling ile rakibin görece baskısını ekarte edip topu ileriye -henüz takımla bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda oynadığı maça ve bir savunma oyuncusu için söyleyebileceğimiz gencecik yaşına rağmen- bu denli özgüvenle taşıması, müdahalelerindeki soğukkanlılığı, oyun görüşü, mıymıy olmayan oyunu ile şimdiden beğenimi kazandı. ufak tefek sıkıntılarına, olası yedirebileceği gollere vs. bu şekilde devam ettiği sürece hiç takılmayacağım, takıma kazandıran her kim varsa teşekkürlerimi borç bildiğim, şeker gibi yeni savunmacımız.
darısı luyindama, diagne, kostas, taşdemir ve hiç umudum olmamasına rağmen semih'e...
renktaşlara naçizane tavsiyemse yeni futbolcularımıza ve haliyle oluşan yeni takım düzenine bir miktar sabır. hemen göklere çıkarmaya veya yerin dibine gömmeye henüz gerek yok.
tekrar ediyorum "naçizane"...
ben ümitliyim sezon amacımıza ulaşacağımızdan, 22'den...
edit: büyük kaptan örnekler arasına eklendi.
gönül verdiğim takım galatasaray olunca bir şekilde bu ayrılışlarla oluşacak boşluklar dolacak diye de bekledim tabii ki. sonuçta bu takımdan kimlerin gidişine, kimlerin futbolu bırakışına şahit oldum diye avutuyorum kendimi her zaman. ne prekazi'ler, simoviç'ler, falco'lar, stumpf'lar, kosecki'ler, gütschow'lar, hagi'ler, popescu'lar, ribery'ler, korkmaz'lar, şükür'ler, kewell'lar, keita'lar, lincoln'ler, melo'lar, drogba'lar, sneijder'ler... saymakla bitmez. geçmiş başarılarımıza isimlerini kazımış bu ve benzeri futbolcularımızın ayrılışlarıyla takım hiçbir zaman bitmedi, yerleri (zaman zaman fiziken zaman zamansa tamamen) doldu, galatasaray sürekli başarılara yürüdü. yürümeye de devam edecek...
marcao'ya gelecek olursam; ozan'ın gidişi ne kadar burukluk bıraktıysa, kendisinin şu ana kadar verdiği ve vereceklerine hazırladığı zemin de kat kat fazlasıyla burukluğumu almaya yetti. nefis çocuk. popescu'dan bu yana defanstan bu kadar güvenle ileri top atabilen/taşıyabilen futbolcumuzu maalesef pek hatırlamıyorum. g*tümüz sıkıştığı anda, pas verecek bir orta saha bulamadığında, baskıyı yediğimizde, orta sahalarımız boşta olmadığında, defanstan bir iki dribbling ile rakibin görece baskısını ekarte edip topu ileriye -henüz takımla bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda oynadığı maça ve bir savunma oyuncusu için söyleyebileceğimiz gencecik yaşına rağmen- bu denli özgüvenle taşıması, müdahalelerindeki soğukkanlılığı, oyun görüşü, mıymıy olmayan oyunu ile şimdiden beğenimi kazandı. ufak tefek sıkıntılarına, olası yedirebileceği gollere vs. bu şekilde devam ettiği sürece hiç takılmayacağım, takıma kazandıran her kim varsa teşekkürlerimi borç bildiğim, şeker gibi yeni savunmacımız.
darısı luyindama, diagne, kostas, taşdemir ve hiç umudum olmamasına rağmen semih'e...
renktaşlara naçizane tavsiyemse yeni futbolcularımıza ve haliyle oluşan yeni takım düzenine bir miktar sabır. hemen göklere çıkarmaya veya yerin dibine gömmeye henüz gerek yok.
tekrar ediyorum "naçizane"...
ben ümitliyim sezon amacımıza ulaşacağımızdan, 22'den...
edit: büyük kaptan örnekler arasına eklendi.