270
benim için garip bir hikayesi olan (bkz: 16 ekim 1993 galatasaray kocaelispor maçı) dır.
yaşım sekiz olduğundan ve kadıköyde oturduğumuzdan dolayı benim için tek başına maça gitmek imkansıza yakınsıyordu. babama sayısız kez beni galatasaray maçına götürmesini istediğimi söylesem de babam için futbolun curlingden bir farkı olmadığından dolayı bu istek gerçekleşmiyordu. sonunda en büyük silahımı devreye sokmuş ve annemden bu krize müdahele etmesini istemiştim. annemin verdiği ultimatom işe yaramış ve babam beni (bkz: 16 ekim 1993 galatasaray kocaelispor maçı) na götürmeye karar vermişti.
bilet işini eli kolu uzun olan amca oğlu kaya amcaya havale eden babam, maç günü bir eline beni diğer eline hürriyet gazetesini alarak yola koyulmuştu. ali sami yen'e geldiğimizde futbol stadyumunu vergi dairesinden ayırabilecek futbol bilgisine ve tecrübesine sahip olmadığımızdan dolayı gördüğümüz ilk kapının önündeki sıraya girmiş kapının açılmasını bekliyorduk.
bu arada kaya amcanın bileti, babam pek futboldan hazzetmez yanında çocukla rahat etsin diye klüpteki bir tanıdığından numaralı tribünden aldığını bilmiyorduk. yaklaşık bir saatlik beklemeden sonra kapılar açıldı ve sıra ilerlemeye başladı. sıra bize geldiğinde kapıdaki görevlide bir şaşkınlık oluştu. "abi sen burda napıyorsun? burası kale arkası, senin bilet numaralı bileti. bunun kapısı diğer tarafta." dese de kalabalığa hiç gelemeyen ve zaten afakanlar basmış olan babam "ya kardeşim birde orada sıra bekleyemem al bizi içeri" diye cevap verdi. bu diyaloğu duyan bir cingöz "abi gel biletleri değişelim, sen çocukla birde orda sıra bekleme" şeklindeki teklifini babam düşünmeden kabul etti ve içeri girdik. ben kale arkası nedir, numaralı nedir bilmediğim için çokta umursamadım. tek derdim içeri girmekti.
hepimizin bildiği gibi maçı en iyi izlenecek yer olan korner direğinin orada, en öndeki koltuktan izlemeye koyuldum. boyum henüz 1.83 olmadığından dolayı maçla ilgili hatırladığım tek tük detaylar kubilay türkyılmazın attığı kornerler ve küçük yusuf'un sağ kanat bindirmeleri oldu (çünkü görüş alanımda sadece bunlar vardı). neyseki maçı 5-4 kazanmamız, benim o büyülü atmosferi ilk kez tecrübe etmem, ilk defa canlı tezahürat duymam ve eşlik etmemle çok keyifli bir gün geçirmiştim.
babam maç boyun ne yaptı diye soran olursa; kendisi trübünde oturduğumuz saniye koltuğunun altındaki hürriyet gazetesini açtı ve 90 dk boyunca kafasını kaldırmadan gazeteyi hatim etti. evet toplam 9 gol atılmış bir maçta babam bir kere bile sahaya bakmadı.*
yaşım sekiz olduğundan ve kadıköyde oturduğumuzdan dolayı benim için tek başına maça gitmek imkansıza yakınsıyordu. babama sayısız kez beni galatasaray maçına götürmesini istediğimi söylesem de babam için futbolun curlingden bir farkı olmadığından dolayı bu istek gerçekleşmiyordu. sonunda en büyük silahımı devreye sokmuş ve annemden bu krize müdahele etmesini istemiştim. annemin verdiği ultimatom işe yaramış ve babam beni (bkz: 16 ekim 1993 galatasaray kocaelispor maçı) na götürmeye karar vermişti.
bilet işini eli kolu uzun olan amca oğlu kaya amcaya havale eden babam, maç günü bir eline beni diğer eline hürriyet gazetesini alarak yola koyulmuştu. ali sami yen'e geldiğimizde futbol stadyumunu vergi dairesinden ayırabilecek futbol bilgisine ve tecrübesine sahip olmadığımızdan dolayı gördüğümüz ilk kapının önündeki sıraya girmiş kapının açılmasını bekliyorduk.
bu arada kaya amcanın bileti, babam pek futboldan hazzetmez yanında çocukla rahat etsin diye klüpteki bir tanıdığından numaralı tribünden aldığını bilmiyorduk. yaklaşık bir saatlik beklemeden sonra kapılar açıldı ve sıra ilerlemeye başladı. sıra bize geldiğinde kapıdaki görevlide bir şaşkınlık oluştu. "abi sen burda napıyorsun? burası kale arkası, senin bilet numaralı bileti. bunun kapısı diğer tarafta." dese de kalabalığa hiç gelemeyen ve zaten afakanlar basmış olan babam "ya kardeşim birde orada sıra bekleyemem al bizi içeri" diye cevap verdi. bu diyaloğu duyan bir cingöz "abi gel biletleri değişelim, sen çocukla birde orda sıra bekleme" şeklindeki teklifini babam düşünmeden kabul etti ve içeri girdik. ben kale arkası nedir, numaralı nedir bilmediğim için çokta umursamadım. tek derdim içeri girmekti.
hepimizin bildiği gibi maçı en iyi izlenecek yer olan korner direğinin orada, en öndeki koltuktan izlemeye koyuldum. boyum henüz 1.83 olmadığından dolayı maçla ilgili hatırladığım tek tük detaylar kubilay türkyılmazın attığı kornerler ve küçük yusuf'un sağ kanat bindirmeleri oldu (çünkü görüş alanımda sadece bunlar vardı). neyseki maçı 5-4 kazanmamız, benim o büyülü atmosferi ilk kez tecrübe etmem, ilk defa canlı tezahürat duymam ve eşlik etmemle çok keyifli bir gün geçirmiştim.
babam maç boyun ne yaptı diye soran olursa; kendisi trübünde oturduğumuz saniye koltuğunun altındaki hürriyet gazetesini açtı ve 90 dk boyunca kafasını kaldırmadan gazeteyi hatim etti. evet toplam 9 gol atılmış bir maçta babam bir kere bile sahaya bakmadı.*