5696
jusqu'ici tout va bien
ben 1992 doğumluyum. kendi hafızamı zorlayıp da aklı başında hatırladığım ilk dönemler lucescu'nun olduğu sezonlara tekabül ediyor. liverpool ile berabere kaldığımız maçlar, roma'daki polisle kavgamız*, luis enrique'nin ofsayttan attığı gol, fleurquin'in beşiktaş'ı boş geçmemesi falan hatırladığım şeyler. daha öncesi de var ama hep yarım yamalak. mesela uefa kupası macerasını bile tam hatırlamıyorum. babamla süper kupa maçını izlemeye gittiğimiz özgen cafe'de* maç yerine bilardo toplarını elimle yuvarlamışlığım var. o yüzden oraları pas geçiyorum.
hocanın ikinci döneminden sonraki sezonlar ise hep full. dönüşünde sami yen'e ilk ayak bastığı samsun maçında* stadı boydan boya selamladığı anı bile hatırlıyorum. ne dramatik bir sezondu ama! bu seneki gibi yine lokomotiv ile oynamış, bu sefer deplasmanda net bir oyunla galip dönmüş, ancak içerideki maçta dmitri loskov'u tutamamış, hasan şaş'ın reklam panolarından çıkardığı hırsıyla kendimizi avutmuştuk. yine şampiyon olamamıştık belki, hatta uefa kupası'na bile gidememiştik. olsun. sonraki sezonları hatırlayınca yine çok da kötüsü değildi elbette.
benimle akran olan galatasaraylı çocuklar, benzer travmatik dönemleri geçirdiler. özhan canaydın ile stadında bile oynayamadığı sezon 6. bitirilmiş, ne uefa kupası, ne de şampiyonlar ligi göremez olmuştuk. içinden çıkılması imkansız görülen, maddi zorluğun mu, yoksa oynayan kötü oyuncuların mı daha çok zarar verdiğinin bilinmediği o karanlık dönem. hagi'nin teknik direktör olup da getirdiği beş para etmez rumenler... en büyüğü de belki de ona karşı ali sami yen'de istifa diye bağırılması olabilir. kendi adını bile yazamazken, hagi'nin ismini tek hamlede yazan çocuklar için kötüydü. elalemin action man oyuncaklarıyla oynayıp, spider man peleriniyle dolaştığı zamanlarda bizim üzerimizde çubuklu hagi forması vardı, hem de sokakta kamese vururken. işte bu halk kahramanının, hem de efsane olarak sayıldığı tribünde istifaya çağrılmasıydı en kötüsü. para pul işleri halledilir, en kötüsü ne olabilir ki? 21. yüzyılın en şaşalı oyuncularından birinin, dönemin parasıyla mecidiyeköy'de stüdyo daire bile alınamayacak bir miktar için sözleşmesini feshedip, marsilya'ya kaçışına tanıklık ettik. hem de haim fresco'nun "merak etmeyin en az 10 milyon dolar bonservis alacağız" tarzı binbir tane yalanı ile... gerçi o adamın da hüsnü cemalini bile göremedik, belki de öyle biri hiç yoktu.
şimdi bakıyorum da finansal fair play, forvetsizlik, tarihin en kolay grubundan şimdi uefa kupası'na bile katılma şansını zora sokması falan tartışılıyor. ulan dert ettiğiniz şeylere bak. bu takımın ne zaman parası olmuş, bana anlatsanıza? veya ilk kez mi gruptan çıkamıyoruz? rahmetli başkanın, lincoln için sarfettiği "avrupa'nın en iyi 10 numarasını aldık" yalanına en fazla inanan bir kitle olarak, şimdiki başarısızlığın, ya da daha doğru bir tabirle olanaksızlığın keşmekeşinde hangisi bizi daha çok üzebilir? hiçbirisi. ben inanmıyorum şimdiki dönemin daha zorlu olduğuna. 2002-2008 arasını hatırlayan her galatasaraylı, bugün karşı karşıya kalınan vaziyeti, o dönemle karşılaştırılamayacağını da bilir. ezeli rakibi van hooijdonk getirirken senin forvetinde bratu'nun sıfatını, ertesi sene anelka'yla şov yaparken sende hakan ve necati'nin yanına dardanel'den alınan hasan kabze'nin topsakalını görmüşsün. kaldı ki hasan kabze diyince herkesin aklına zalat'la başlayan, ama sonu "bu maçı satanın anasını sikeyim" diyerek biten ultra lüks beşiktaş komedyası geliyor. kim siker anelka'yı.
şimdi yine fatih terim anavatanına dönmüş, geçen sene kendisinin bile "en anlamlısı" diyerek itiraf ettiği 21. şampiyonluğu kazanmış, dursun özbek denen hilkat garibesinden kurtulmuş bir durumda, eski bir devlet erkanının başkanlık ettiği, abdurrahim'in yine her zamanki patavatsızlığı ile şov yaptığı bir dönemdeyiz. merak ediyorum, hanginiz bu dönemi yadırgıyorsunuz? önder turacı'yı izlemek için belçika'ya giden heyetin, bir anda kimsenin ismini cismini bilmediği ali lukunku ile döndüğü zamandan çok mu garip bu dönem? (evet, o meşhur mısır fatihi ali lukunku)
federasyon destekli 17 takım bir araya gelmiş de, malumun ilanını deklare etmiş de, göksel gümüşdağ'ın hala galatasaray seçimlerinde oy kullanabilecek durumda olması ayyuka çıkmış da, bilmem ne. ne yani, aykut'un takımına aziz yıldırım'ın getirdiği aynı anelka smaç bastığı an sus pus olurken, sene sonu denizli maçı bitiminde "kalk appi, allah'ın dediği olur" deyimini lügata sokan taraftarsın sen. bilmelisin ki senin takımın kaostan ve komplodan beslenir. bunların doğru bir iş yapması seni işkillendirmeli. eğer ki dış faktörler tam gaz çalışıyorsa, bil ki her şey yolunda gidiyor. burası türkiye. burda eğrisi doğrusuna denktir. bir galatasaraylı tabiri olan yüksek fransız kültürüyle söyleyeyim isterseniz, "jusqu'ici tout va bien".*
ayrıca önceki federasyonlar da sanki bizle gül gibi geçinip gidiyordu amk. levent bıçakçıları, mahmut özgenerleri, "şiki yık xs" diyip, durduk yere mabadından play-off çıkartan mehmet ali aydınlar'ı da mı unuttunuz?
şimdi hiç merak etmeyin, hoca her şeyin farkında. lokomotiv maçı sonrası "her şeyin farkındayım ve görüyorum" demesi, tudor'un ya da hamzaoğlu'nun farkındalığı ya da görmesiyle bir değildir. belki bu sefer yapamaz, belki şampiyon olamayabiliriz. ancak hocanın da bizler kadar endişeli ve bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğünü bilin. hoca transfer sezonunu işaret ediyor, demek ki şimdiki kadroya ne mental, ne de fiziki idman tesir etmiyor.
hem fatih terim ne zaman rahat bir sezon geçirmiş? ulan her şey güllük gülistanlık olsa hocanın florya'da işi ne? fatih terim'e hep güzel kadrolar, yüksek bütçeler teslim edildi falan deniyor da, bir bakın bakalım, bu dört seferin dördünde de galatasaray ne durumdaymış? fatih terim iyi giden bir galatasaray'a asla gelmedi ki. 96'yı bilmiyorum, yani hatırlamıyorum, onu bir geçelim. en iyisi denilen 2002'ye bir bakın bakalım, galatasaray'ın 2001-2002 sezonunda kaç tane oyuncusu kiralıktı. çok iyisi olduysa o yüzden mi almaguerler, christianlar, baliçlere mahkum kılındı? sezon sonunda stadını terkettin ulan sen, ne bütçesi? hem de hiçbir şey olmadan bir sezon sonrasında geri döndüğün stadına. e 2011? "kümede kal galatasaray!"la biten iğrenç bir sezon. hani şu an fener'le dalga geçiyoruz ya, bir eski versiyonu bizim başımızdaydı işte. felipe melo'nun yanında bir diğer manyak, şahsına münhasır kişilik engin'in istifra etme derecesine kadar koştuğu o orta sahada, 6 ay öncesine bir bakalım derim.
ezcümle, ya bu deveyi güdeceğiz, ya da... ya da güdeceğiz. bize burdan başka bir diyar yok.
not: felipe konusunda ben de kırgınım, o ayrı. melo değil, jorge loureiro olan.
not 2: jusqu'ici tout va bien, vincent cassel'in çok güzel bir filmi, la haine'de geçen bir replik. tavsiye ederim.
ben 1992 doğumluyum. kendi hafızamı zorlayıp da aklı başında hatırladığım ilk dönemler lucescu'nun olduğu sezonlara tekabül ediyor. liverpool ile berabere kaldığımız maçlar, roma'daki polisle kavgamız*, luis enrique'nin ofsayttan attığı gol, fleurquin'in beşiktaş'ı boş geçmemesi falan hatırladığım şeyler. daha öncesi de var ama hep yarım yamalak. mesela uefa kupası macerasını bile tam hatırlamıyorum. babamla süper kupa maçını izlemeye gittiğimiz özgen cafe'de* maç yerine bilardo toplarını elimle yuvarlamışlığım var. o yüzden oraları pas geçiyorum.
hocanın ikinci döneminden sonraki sezonlar ise hep full. dönüşünde sami yen'e ilk ayak bastığı samsun maçında* stadı boydan boya selamladığı anı bile hatırlıyorum. ne dramatik bir sezondu ama! bu seneki gibi yine lokomotiv ile oynamış, bu sefer deplasmanda net bir oyunla galip dönmüş, ancak içerideki maçta dmitri loskov'u tutamamış, hasan şaş'ın reklam panolarından çıkardığı hırsıyla kendimizi avutmuştuk. yine şampiyon olamamıştık belki, hatta uefa kupası'na bile gidememiştik. olsun. sonraki sezonları hatırlayınca yine çok da kötüsü değildi elbette.
benimle akran olan galatasaraylı çocuklar, benzer travmatik dönemleri geçirdiler. özhan canaydın ile stadında bile oynayamadığı sezon 6. bitirilmiş, ne uefa kupası, ne de şampiyonlar ligi göremez olmuştuk. içinden çıkılması imkansız görülen, maddi zorluğun mu, yoksa oynayan kötü oyuncuların mı daha çok zarar verdiğinin bilinmediği o karanlık dönem. hagi'nin teknik direktör olup da getirdiği beş para etmez rumenler... en büyüğü de belki de ona karşı ali sami yen'de istifa diye bağırılması olabilir. kendi adını bile yazamazken, hagi'nin ismini tek hamlede yazan çocuklar için kötüydü. elalemin action man oyuncaklarıyla oynayıp, spider man peleriniyle dolaştığı zamanlarda bizim üzerimizde çubuklu hagi forması vardı, hem de sokakta kamese vururken. işte bu halk kahramanının, hem de efsane olarak sayıldığı tribünde istifaya çağrılmasıydı en kötüsü. para pul işleri halledilir, en kötüsü ne olabilir ki? 21. yüzyılın en şaşalı oyuncularından birinin, dönemin parasıyla mecidiyeköy'de stüdyo daire bile alınamayacak bir miktar için sözleşmesini feshedip, marsilya'ya kaçışına tanıklık ettik. hem de haim fresco'nun "merak etmeyin en az 10 milyon dolar bonservis alacağız" tarzı binbir tane yalanı ile... gerçi o adamın da hüsnü cemalini bile göremedik, belki de öyle biri hiç yoktu.
şimdi bakıyorum da finansal fair play, forvetsizlik, tarihin en kolay grubundan şimdi uefa kupası'na bile katılma şansını zora sokması falan tartışılıyor. ulan dert ettiğiniz şeylere bak. bu takımın ne zaman parası olmuş, bana anlatsanıza? veya ilk kez mi gruptan çıkamıyoruz? rahmetli başkanın, lincoln için sarfettiği "avrupa'nın en iyi 10 numarasını aldık" yalanına en fazla inanan bir kitle olarak, şimdiki başarısızlığın, ya da daha doğru bir tabirle olanaksızlığın keşmekeşinde hangisi bizi daha çok üzebilir? hiçbirisi. ben inanmıyorum şimdiki dönemin daha zorlu olduğuna. 2002-2008 arasını hatırlayan her galatasaraylı, bugün karşı karşıya kalınan vaziyeti, o dönemle karşılaştırılamayacağını da bilir. ezeli rakibi van hooijdonk getirirken senin forvetinde bratu'nun sıfatını, ertesi sene anelka'yla şov yaparken sende hakan ve necati'nin yanına dardanel'den alınan hasan kabze'nin topsakalını görmüşsün. kaldı ki hasan kabze diyince herkesin aklına zalat'la başlayan, ama sonu "bu maçı satanın anasını sikeyim" diyerek biten ultra lüks beşiktaş komedyası geliyor. kim siker anelka'yı.
şimdi yine fatih terim anavatanına dönmüş, geçen sene kendisinin bile "en anlamlısı" diyerek itiraf ettiği 21. şampiyonluğu kazanmış, dursun özbek denen hilkat garibesinden kurtulmuş bir durumda, eski bir devlet erkanının başkanlık ettiği, abdurrahim'in yine her zamanki patavatsızlığı ile şov yaptığı bir dönemdeyiz. merak ediyorum, hanginiz bu dönemi yadırgıyorsunuz? önder turacı'yı izlemek için belçika'ya giden heyetin, bir anda kimsenin ismini cismini bilmediği ali lukunku ile döndüğü zamandan çok mu garip bu dönem? (evet, o meşhur mısır fatihi ali lukunku)
federasyon destekli 17 takım bir araya gelmiş de, malumun ilanını deklare etmiş de, göksel gümüşdağ'ın hala galatasaray seçimlerinde oy kullanabilecek durumda olması ayyuka çıkmış da, bilmem ne. ne yani, aykut'un takımına aziz yıldırım'ın getirdiği aynı anelka smaç bastığı an sus pus olurken, sene sonu denizli maçı bitiminde "kalk appi, allah'ın dediği olur" deyimini lügata sokan taraftarsın sen. bilmelisin ki senin takımın kaostan ve komplodan beslenir. bunların doğru bir iş yapması seni işkillendirmeli. eğer ki dış faktörler tam gaz çalışıyorsa, bil ki her şey yolunda gidiyor. burası türkiye. burda eğrisi doğrusuna denktir. bir galatasaraylı tabiri olan yüksek fransız kültürüyle söyleyeyim isterseniz, "jusqu'ici tout va bien".*
ayrıca önceki federasyonlar da sanki bizle gül gibi geçinip gidiyordu amk. levent bıçakçıları, mahmut özgenerleri, "şiki yık xs" diyip, durduk yere mabadından play-off çıkartan mehmet ali aydınlar'ı da mı unuttunuz?
şimdi hiç merak etmeyin, hoca her şeyin farkında. lokomotiv maçı sonrası "her şeyin farkındayım ve görüyorum" demesi, tudor'un ya da hamzaoğlu'nun farkındalığı ya da görmesiyle bir değildir. belki bu sefer yapamaz, belki şampiyon olamayabiliriz. ancak hocanın da bizler kadar endişeli ve bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğünü bilin. hoca transfer sezonunu işaret ediyor, demek ki şimdiki kadroya ne mental, ne de fiziki idman tesir etmiyor.
hem fatih terim ne zaman rahat bir sezon geçirmiş? ulan her şey güllük gülistanlık olsa hocanın florya'da işi ne? fatih terim'e hep güzel kadrolar, yüksek bütçeler teslim edildi falan deniyor da, bir bakın bakalım, bu dört seferin dördünde de galatasaray ne durumdaymış? fatih terim iyi giden bir galatasaray'a asla gelmedi ki. 96'yı bilmiyorum, yani hatırlamıyorum, onu bir geçelim. en iyisi denilen 2002'ye bir bakın bakalım, galatasaray'ın 2001-2002 sezonunda kaç tane oyuncusu kiralıktı. çok iyisi olduysa o yüzden mi almaguerler, christianlar, baliçlere mahkum kılındı? sezon sonunda stadını terkettin ulan sen, ne bütçesi? hem de hiçbir şey olmadan bir sezon sonrasında geri döndüğün stadına. e 2011? "kümede kal galatasaray!"la biten iğrenç bir sezon. hani şu an fener'le dalga geçiyoruz ya, bir eski versiyonu bizim başımızdaydı işte. felipe melo'nun yanında bir diğer manyak, şahsına münhasır kişilik engin'in istifra etme derecesine kadar koştuğu o orta sahada, 6 ay öncesine bir bakalım derim.
ezcümle, ya bu deveyi güdeceğiz, ya da... ya da güdeceğiz. bize burdan başka bir diyar yok.
not: felipe konusunda ben de kırgınım, o ayrı. melo değil, jorge loureiro olan.
not 2: jusqu'ici tout va bien, vincent cassel'in çok güzel bir filmi, la haine'de geçen bir replik. tavsiye ederim.