25
beş kuruşluk hayallerimizi üç kuruşa bozdurmaya çalışırken, anksiyetik hadiselerden ötürü ruh halimiz gidip gidip gelirken, binbir tecrübenin referansıyla "aha şimdi bir terslik çıkacak" paranoyalarıyla çılgın atarken, bir gülümsemeyle mutluluktan uçalım biz moduna girip aynı gülümsemenin elde telefon hızla uzaklaşmasını inceden inceye aldırma cimbom aldırma diye mırıldanarak uzaktan izlerken falan sık sık akla gelen hayat gibi bir fatih terim sözü...
nerede kalmıştık lafından sonra çok sıktım kendimi. herkes anında bayram havasına girerken hep ketum davrandım. o tweetin sabahında o malum fotoğrafı paylaştım, her fırsatta o konudan eleştiren yazılar yazdım. şampiyonluk sabahı bile unut dediler unutamadık tandanslı entryler girdim durdum. hatta venezia maçında salona girdiğinde yer gök imparator dinlerken ayağa bile kalkmadan oturdum...
bilenler, takip edenler ara ara hala daha laf atıp takılmaya devam eder. durup da tek tek o eski entryleri çıkaracak değilim.
ama kimler kimler kim bilir ne ihanetlerdeyken, belki yüzümüzden gülüp arkamızdan iş çevirirken* falan birkaç saniyede yelkenleri suya indirebiliyorken bu tripleri sürdürmek sanırım prensip olduğu kadar alabildiğine tutarsızlık...
biz kendimizi ve hayallerimizi üç kuruşa tezgaha çıkarmışken, senin bol sıfırlı bir kontratın gölgesinde yalandan bir gülümsemen gerçekten solda sıfır be hocam...
doksanlı yılların galatasaraylı çocuklarınının bir türlü tam olamamış bireyleri olarak iyi kötü bir şekilde hayata tutunabiliyorsak senin imparatorluğunun öyle ya da böyle katkısı vardır. hiçbir zaman da gözümüz olmadı, allah daha daha versin. seni de başımızdan eksik etmesin, ömrümüzden alsın sana versin...
(bkz: galatasaray evimiz fatih terim babamız)
lüzum üzerine not: skordan, fikstürden, deplasman fobisinden, puan cetvelinden bağımsız bir yazıdır. herhangi bir hortlatma değil iç döküp rahatlama, bir nebze de günah çıkarma çabasıdır...
nerede kalmıştık lafından sonra çok sıktım kendimi. herkes anında bayram havasına girerken hep ketum davrandım. o tweetin sabahında o malum fotoğrafı paylaştım, her fırsatta o konudan eleştiren yazılar yazdım. şampiyonluk sabahı bile unut dediler unutamadık tandanslı entryler girdim durdum. hatta venezia maçında salona girdiğinde yer gök imparator dinlerken ayağa bile kalkmadan oturdum...
bilenler, takip edenler ara ara hala daha laf atıp takılmaya devam eder. durup da tek tek o eski entryleri çıkaracak değilim.
ama kimler kimler kim bilir ne ihanetlerdeyken, belki yüzümüzden gülüp arkamızdan iş çevirirken* falan birkaç saniyede yelkenleri suya indirebiliyorken bu tripleri sürdürmek sanırım prensip olduğu kadar alabildiğine tutarsızlık...
biz kendimizi ve hayallerimizi üç kuruşa tezgaha çıkarmışken, senin bol sıfırlı bir kontratın gölgesinde yalandan bir gülümsemen gerçekten solda sıfır be hocam...
doksanlı yılların galatasaraylı çocuklarınının bir türlü tam olamamış bireyleri olarak iyi kötü bir şekilde hayata tutunabiliyorsak senin imparatorluğunun öyle ya da böyle katkısı vardır. hiçbir zaman da gözümüz olmadı, allah daha daha versin. seni de başımızdan eksik etmesin, ömrümüzden alsın sana versin...
(bkz: galatasaray evimiz fatih terim babamız)
lüzum üzerine not: skordan, fikstürden, deplasman fobisinden, puan cetvelinden bağımsız bir yazıdır. herhangi bir hortlatma değil iç döküp rahatlama, bir nebze de günah çıkarma çabasıdır...