64
ön bilgi: yazılan her cümlenin başına "bana göre" ifadesi getirilerek okunmalıdır.
anlayış bakımından iki ana kola ayrılır: tümevarımcı teknik direktörler, tümdengelimci teknik direktörler.
genel bir bakış açısıyla; tümevarımcılar maç maç bakarak, oyun içi hamleleri ile rakip analizine göre hareket eden veyahut maçın gidişatına göre oyuna dahil olan antrenörlerdir. örnek olarak fatih terim, mircea lucescu verilebilir. bu gruba dahil olan antrenörler de sistem üzerinden veya rakip üzerinden olmak üzere farklı anlayışlara sahiptir. örneğin lucescu rakip üzerinden hareket ederek maç maç bakar ve hamlelerini ona göre kurgular. fatih terim ise bir anlayışı, sistemi takımı üzerine empoze eder ve maç içerisine dahil olarak her maçı ayrı ayrı ele alır.
diğer yandan tümdengelimciler takımı, fikstürü bir bütün olarak ele alır ve maçları uzun vadeli bir planın parçası olarak görür. bir/veya birden fazla sistemi, planı kurgular ve her maç takımın gelişimine odaklanır. uzun vadede ortaya bir sistem takımı koymayı vadeder. örnek olarak abdullah avcı, aykut kocaman ve jan olde riekerink gibi hollanda ekolünden gelen teknik direktörler verilebilir (tartışma eksenini oturtabilmek adına örnekleri yakınlardan veriyorum). bu antrenörler de uzun vade fikstür/sonuç planları yapanlar ve sistem oturtma üzerine çalışanlar olarak ayrılabilir. örneğin riekerink ve abdullah avcı daha sistem odaklı iken aykut kocaman sonuç odaklı bir bütünsellikle yaklaşmaktadır.
bu şekilde değerlendirme ile başka alt birimler de düşünülerek kategorize edilebilir. bu bakış açısıyla son teknik direktörümüz igor tudor şu ana kadar ortaya koyduklarıyla hangi tür antrenör sınıfına girmektedir? mevzu sistem değil, mevzu diziliş değil; mevzu mantalite, anlayış, maçtaki durum demişliği var defalarca. bu nedenle kendisine tümevarımcı bir hocadır diyebiliriz. peki ama maç maç bakan birinin, terim örneğinde olduğu gibi oyuna daha çok müdahil olması gerekmez mi? oyun içi aksiyonların daha fazla cereyan etmesi gerekmez mi? veya lucescu gibi düşündüğümüzde rakibin daha iyi analiz edilip, ona göre bir anlayış benimsenmesi gerekmez mi?
teknik direktörlerin vadettikleri vardır. kibar tabirle tudor bu sınıflandırmaya uymayan bir teknik direktörse eğer, ortaya ne gibi bir yaklaşım koymuştur da galatasaray'ın başına hoca olmuştur? biraz oradan biraz buradan ile nereye varabileceğimiz düşünüldü de bir planın parçası haline getirildi?
bizler antrenörleri vadettikleri ile değil, adam yönetimi ile veya anlık rüzgara göre başımıza getirdiğimiz sürece burnumuz o kahverengilikten kurtulamayacaktır. aynı durumun lacivertini de yaşar yaşar dururuz bu mantıksızlık silsilesinde. ne yazık ki teknik direktör seçimleri bir plan dahilinde yapılmıyor. fatih terim gelsin kurtarsın, blanc gelsin fransızca konuşsun ile gemiyi yürütmeye çalışanlar da peynirin çökeleğine mahkum olmaya devam edeceklerdir.
edit: mentalite değil mantalite olacaktı. yuc11'e teşekkürler...
anlayış bakımından iki ana kola ayrılır: tümevarımcı teknik direktörler, tümdengelimci teknik direktörler.
genel bir bakış açısıyla; tümevarımcılar maç maç bakarak, oyun içi hamleleri ile rakip analizine göre hareket eden veyahut maçın gidişatına göre oyuna dahil olan antrenörlerdir. örnek olarak fatih terim, mircea lucescu verilebilir. bu gruba dahil olan antrenörler de sistem üzerinden veya rakip üzerinden olmak üzere farklı anlayışlara sahiptir. örneğin lucescu rakip üzerinden hareket ederek maç maç bakar ve hamlelerini ona göre kurgular. fatih terim ise bir anlayışı, sistemi takımı üzerine empoze eder ve maç içerisine dahil olarak her maçı ayrı ayrı ele alır.
diğer yandan tümdengelimciler takımı, fikstürü bir bütün olarak ele alır ve maçları uzun vadeli bir planın parçası olarak görür. bir/veya birden fazla sistemi, planı kurgular ve her maç takımın gelişimine odaklanır. uzun vadede ortaya bir sistem takımı koymayı vadeder. örnek olarak abdullah avcı, aykut kocaman ve jan olde riekerink gibi hollanda ekolünden gelen teknik direktörler verilebilir (tartışma eksenini oturtabilmek adına örnekleri yakınlardan veriyorum). bu antrenörler de uzun vade fikstür/sonuç planları yapanlar ve sistem oturtma üzerine çalışanlar olarak ayrılabilir. örneğin riekerink ve abdullah avcı daha sistem odaklı iken aykut kocaman sonuç odaklı bir bütünsellikle yaklaşmaktadır.
bu şekilde değerlendirme ile başka alt birimler de düşünülerek kategorize edilebilir. bu bakış açısıyla son teknik direktörümüz igor tudor şu ana kadar ortaya koyduklarıyla hangi tür antrenör sınıfına girmektedir? mevzu sistem değil, mevzu diziliş değil; mevzu mantalite, anlayış, maçtaki durum demişliği var defalarca. bu nedenle kendisine tümevarımcı bir hocadır diyebiliriz. peki ama maç maç bakan birinin, terim örneğinde olduğu gibi oyuna daha çok müdahil olması gerekmez mi? oyun içi aksiyonların daha fazla cereyan etmesi gerekmez mi? veya lucescu gibi düşündüğümüzde rakibin daha iyi analiz edilip, ona göre bir anlayış benimsenmesi gerekmez mi?
teknik direktörlerin vadettikleri vardır. kibar tabirle tudor bu sınıflandırmaya uymayan bir teknik direktörse eğer, ortaya ne gibi bir yaklaşım koymuştur da galatasaray'ın başına hoca olmuştur? biraz oradan biraz buradan ile nereye varabileceğimiz düşünüldü de bir planın parçası haline getirildi?
bizler antrenörleri vadettikleri ile değil, adam yönetimi ile veya anlık rüzgara göre başımıza getirdiğimiz sürece burnumuz o kahverengilikten kurtulamayacaktır. aynı durumun lacivertini de yaşar yaşar dururuz bu mantıksızlık silsilesinde. ne yazık ki teknik direktör seçimleri bir plan dahilinde yapılmıyor. fatih terim gelsin kurtarsın, blanc gelsin fransızca konuşsun ile gemiyi yürütmeye çalışanlar da peynirin çökeleğine mahkum olmaya devam edeceklerdir.
edit: mentalite değil mantalite olacaktı. yuc11'e teşekkürler...